- Kategori
- Etkinlikler / Festivaller
Eski Türk Mitolojisi Sandras Dağı Zirvesinde

Ayata Festivali
Denizden 2294 metre yükseklikte kadim bir dağın ortasında gölün çevresinde bir festival ve eski Türk geleneklerinin yeraltı müzikleri ile canlandığını düşünün... Bence kulağa oldukça hoş geliyor. Bu nedenle ben de bu festivale katılmayı ve yeni bir deneyim elde etmeyi istedim. Eski Türk gelenekleri, mitolojileri ve dini inançları başlıca dikkatimi çekmiştir. Doğal yaşam tarzları ritüelleri ve doğaya olan saygıları. Şamanizim ve Tengricilik temeline bakılındığı zaman insanın doğaya şükranlarını sunmak üzerine kurulu olduğunu görebiliriz.
Ayata Festivali için Köyceğiz otogarına gittiğimiz gibi kamp yapacağımız süre için gerekli yiyecek ve içeceklerimizi temin ettik. Ardından dağdan arkadaşlarımızın vasıtasıyla birileri gelip bizi aracı ile aldı ve yukarı doğru uzun bir yolculuğumuz başladı. Her metre yükseldikçe kulaklarımızda basıncı hissedebiliyorduk. Bir süre sonra sakız çiğneyerek çene kaslarımızın sağlam kalmasını sağladık. Aksi taktirde basınç değişiklikleri, çene kasılmalarına yol açabiliyordu. Yolun sonuna doğru geldiğimizde küçük bir yaşam alanı vardı tam bu alanın ortasında askeri kontrol noktası oluşturulmuş. Böylece içeriye yasadışı madde ve kişilerin girmesi engellenecekti. Bu aşamayı da geçtikten sonra zirveye doğru yolculuğumuz devam etti.
En sonunda zirveye ulaştığımızda kocaman bir vadi ve gölün çevresinde küçük rengarenk çadırlar. İşte dedim ki; Tam istediğim görüntü bir sürü küçük yaşam alanları ve o içlerindeki güzel insanlar. Arkadaşımızla çadır alanına ilerledikçe yolda karşılaştığımız her bireyin yüzlerinin gülümsediği dikkatimi çekiyordu. Herkes burada mutluydu ve içeride sevgiden başka bir duygu yoktu. Herkes sevgi ile yaklaşıyordu birbirine.
Gün ilerlerken muhabbetler sürmüş ve ortama iyice alışmaya başlamıştık. Çadır çevrelerinde kurulan gerçek dostluk ve yardımlaşmalar. İnsanların gözlerinin içinde sadece paylaşım ve yardımseverliği gözlemlemek paha biçilemezdi. Müzikler yavaş yavaş başlamış ve görseller ortaya çıkmıştı. İşte beklediğimiz o an ve hazırlanıp ana sahneye doğru dans ederek yürümeye başladık. Görsel şovlar eşliğinde ve gökyüzündeki ayın da eşliğinde yüksek bir enerjiye sahip meydan oluştu. Herkes bu meydanda bir ritüel yaparmışcasına dans ediyor ve doğaya şükrediyorlardı. Kimi bunun bilincindeyken, kimi bunun farkında olmadan dansını sürdürüyordu. Ancak temelde bakıldığında aslında hepsi bir amaç için hizmet ediyordu. Kadim dağın zirvesinde Eski Türk Mitolojisi'ni modern yöntemlerle yaşatıyorlardı.
Yapılan dansların ardından çadırımıza dönüp biraz uyumayı ve dinlenmeyi tercih ettik. Ancak diğerleri için bu söz konusu bile değildi. Çünkü bütün festival boyunca aksilik olmadığı sürece dans ve müzik asla bitmeyecekti. İşte festivali de muhteşem yapan tam olarak bu olsa gerek. Hiç bitmek bilmeyen bir enerji ve bununla birlikte oluşan yoğun enerji. İşte tam olarak da doğa ananın istediği bu.
Uykumuzu aldıktan sonra yeni bir güne başladık. Bugün bizi yeni deneyimler bekliyordu. Çünkü hergün bizim için ayrı bir deneyim olacaktı. Uyandıktan sonra çeşmeye gittim ve çorba, çayımız için yeterli olacak temiz suyu aldım. Suyu alırken dikkatimi çeken bir yazı vardı musluğun başında "Safe Water. No Chemical!" Bir yandan gölde kimyasal ile bulaşık yıkamayın demek istediğini vurgulayan yazı, bir yandan da kimyasal bulunmayan temiz güvenilir su içebilirsiniz anlamını taşıyan bir yazı. Sıcak çorbalarımızı içtik ve çayımızı yudumladık biraz daha dinlendikten sonra çadırları keşfe çıkmaya başladık. Ana sahne arkasındaki standları gezerek insanların emeklerini inceledik ve gerçekten oldukça güzel alternatif takılar, giysiler, aksesuarlar v.b. vardı.
Günler bu şekilde geçerken kadim dağın herbir köşesini keşfetmeyi oldukça sevmiş olmalıyız ki yakacak odun toplarken dağın zirvesine doğru bir yolculuk yapıyorduk. Topladığımız her bir odunda doğaya teşekkür ederek minnetimizi gösterdik. Nehirlerin başında yatarak doğayı, gökyüzünü gözlemledik. O eşşiz suyun sesinde adeta aşık olmuştuk doğaya. Fakat günler geçtikçe sonun yaklaştığını görebiliyorduk.
İşte o son gün geldi ve çattı. Çadırların toplandığı hüzünlü bakışlar ile herkesin birbirine "Görüşürüz!" diyerek vedalaşması. Kısa sürede kurulan dostlukların yerini hüzun kaplaması. İşte ilk gün ve son güne kadar sadece "Sevgi" duygusunun varolduğu kadim dağda yerini "Hüzün" duyguları almıştı. Herkesin içinde bir burukluk adeta kısa sürede alışılmış bir yaşam ve bundan koparılan insanlar. Bu nedenle br yere modern bir yaşam getiriyorken önce oranın halkının fikrini sormak gerekli. Bu gibi kıyımların olduğu Maya, Kızılderili, Yerliler gibi kabile yaşamı süren halkların hayatına kalıcı sonlar yaşatacak yatırımları yapmayalım. Onları yerlerinden yurdundan etmeyelim. Diyerek yazımı sonlandırıyorum ve sosyal bir mesaj da vermek istiyorum. "Herşey olduğu yerde güzel. Ne taşı ne de yok et! Sadece sev!"
Yazan: Rüzgar Yılmaz