- Kategori
- Gezi - Tatil
Eskişehir' de tek bir gün
RESİM:PAPATYA650
Pembe, sarı, turuncu, yeşil renkte yeni açmış çiçekler gibi gülümsüyor size Odun Pazarı’nın tarihi evleri…
Cumhuriyet Tarihi Müzesini geziyoruz ilkin. Atatürk’ün resimleri süslüyor müzenin duvarlarını. Tarihimizi anlatan pek çok resim. Eski gazeteler.
Kurşunlu Camisini geziyoruz ardından. Büyük bir bahçe içinde. Yemyeşil. Hemen arka tarafında Lületaşı Müzesi… Pipolar, ağızlıklar, küpeler, kolyeler… Hepsi küçük birer heykelcik gibi.
Hafiften yağmur atıştırıyor lakin rahatsız etmiyor hiç birimizi. Süzülüyoruz Odun Pazarı’ndan aşağıya. Peş peşe sıralanmış fırınlardan mis gibi ekmek kokuları geliyor. Çeşit çeşit ekmekler, haşhaşlı çörekler var vitrinlerde. Dayanamıyor ev ekmeği alıyorum. Sıcacık.
İlk defa bir Cam Müzesi gezdim. Muhteşemdi tek kelimeyle. Anadolu Üniversitesi öğrencilerinin çalışmaları sergileniyor bu müzede. Yusufçuk böceklerinden tutun da balıklara kadar büyük bir yelpaze. … Vazolar… Abajurlar… Tablolar…Vitray çalışmalarındaki renkler görülmeye değer. Kıyma makinesi bile vardı inanın. Girişteki şadırvan ve hemen üzerini süsleyen modern cam bir avize gözleri kamaştırıyor. Üst kattaki pencereler uçları dantelli otantik perdelerle bezenmiş.
Öğle yemeği menümüz çiğ börek, ayran, salata, turşu, ev baklavası, çeşitli soslardan oluşuyor. Bir de Balaban kebabı ünlüymüş bu beldenin. Tatarlar yaparmış bu yemeği daha çok. Biliyorsunuz Eskişehir’in büyük çoğunluğu tatar ve göçmendir. Aynı zamanda öğrencilerde çok burada.
Yemeğin üzerine çaylarımızı da içtikten sonra soluğu eski halde alıyoruz. Şimdi çok güzel bir çarşı burası. Sol tarafta hediyelik eşya satan dükkânlar, sağ tarafta kafeler var. Orta kısmında pek çok ahşap masa mevcut. Büyük avizeler dikkat çekiyor. Pek süslü bir mekân. Üst katta, balkonlarda oturmuş sevgililer gününü kutlayanlar. Göz göze, el ele sohbetteler. Bir grup genç bilardo oynuyor. Değişik bir yapı bu eski hal.
Yunus Emre kam püsünü geziyoruz sonra. Yeşillikler içinde üniversite binaları. En çok öğrenci kapasitesine sahip üniversitelerden biri ki bu sayıya Açık öğretim öğrencileri dâhil değil.
Kalabalık Köprübaşı. Arada bir tramvaylar gelip geçiyor cadde üzerinden. İlk görüşte İstanbul’u, İstiklal Caddesini hatırlattı bana sağlı, sollu mağazalar… Bronz heykeller çarpıyor gözlerimize, ilerledikçe. Porsuk Çayında gondollarla gezildiğini işitmişliğimiz vardı. Buraya kadar gelmişken bizde bu keyfi tatmak istedik. Yaz aylarında yapılıyormuş daha çok gondol gezileri ama grup olunca bizi kırmadılar. Gezimizin en keyifli anına sahiptik artık. Venedik’te olmasa da Eskişehir’de gondol sefası yapıyorduk işte. Yemyeşildi suyun rengi. Köprülerin altından geçiyorduk. Ne güzel de süslenmişti köprüler. Başımızı kaldırdığımızda yoldan yürüyen insanları ve mağazaları görüyorduk. Er güzel şey gibi bu da çabucak bitti.
İlerledik yol üstü… Sıcak sular, Yediler, Adalar… Bademlik, Vişnelik… Yağmur başladı hafiften. Başka bir güzellik yerleşti çehresine.
Yeni yapılan binaların hiç aralık verilmeden dip dibe yapılması çekti dikkatimizi. Şehrin girişindeki CCS Sarar, Eti Bisküvileri, Cici ve Toprak Seramik fabrikaları da. Şehrin içinde bir de Şeker Fabrikası var.
Çeşitli hastalıklara iyi gelen sıcak su kaynakları ile de ünlü Eskişehir. Vakit olsa suyu kudretten gelen hamamlarında da yunabilseydik keşke. Hamam sefası başka bir bahara kalırken ünlü Kalabak suyunu yudumlamakla yetindik.
Tattık Eskişehir simidini de.
Yunus Emre, Nasrettin Hoca gibi tarihi kişileri de yetiştiren Eskişehir, Türkiye’nin en önemli yol kavşaklarından birisi. Kültürel zenginlikleri kadar doğal güzellikleriyle de ön plana çıkan şehir, mutfağı ve alışveriş olanaklarıyla önemli bir turizm merkezi olmayı hedeflemektedir. Tabii bunda Sayın Yılmaz Büyükerşen’in emeği çok büyüktür.
Akşam olmak üzere. Tek bir güne sığdırabildiklerimiz anlattıklarımdan ibaret.
Başka bir sefer başak bir gezide buluşmak umuduyla.