- Kategori
- Anılar
Evde kalmak!
Polis olmadan önce, asker! Avni Culduz 25.4.1940 İst/Taksim 3o.8.1977 Oltu/ Komando Ümit Culduz
… Bak evladım! Amirin olarak görme beni! Bir baba nasihati benden sana: hemen evlenmelisin! Çocuklar daha çok küçükler kendilerine bakamazlar!
Çalışıyorsun, gece nöbetinde yalnız kalıyorlar! Sabah eve geldiğinde uyumalısın! Taş kömür sobasını yakamıyorlar, çamaşır yıkayamazlar! Çamaşırlar kazanda kaynamaz ise arınmaz der benim Hatun!
Sen eve geleceksin bu çocuklara gecenin bir yarısı yemek pişireceksin… Gün boyu aç bir ilaç dolaşamaz bunlar! Kendini de düşün, daha gençsin, bu evi çekip çevirecek bir kadın lâzım!
-Haklısınız Beyim ama kim dört çocuklu bir adamla evlenmek ister! Sorarım size! Hem henüz altı ay bile dolmadı!
…Yeter ki sen kendini hazır hissetmek için çaba göster! Gerisini bize bırak!
Eli ayağı düzgün helâl süt emmiş biri bulunur elbet! Yarın olsun demiyorum ben de! Bakalım soralım soruşturalım, o zamana kadar, bizim bekçi Selami’nin köyünde: Bir çocuklu dul bir genç kadın varmış, dedikodulara bakılırsa kendi isteğiyle dul kalmış ama bir şey ispat edememiş mahkeme! Selami’nin deyişine göre merhumun bu dünyadan göçüne başka biri sebep olmuş!
Bilirsin bizim bekçinin yalanı yoktur! Garip bir gençtir ama dürüsttür!
Bakıcı olarak gelsin, eline beş on kuruş verirsin! Hem onun, yetiminin karnı doyar, hem de seninkilerin başında, sen yokken başlarında göz kulak olacak biri bulunur! Sonrası Allah Kerim! Birbirinizi beğenirseniz, nikâhı kıyarsın!
Ha deyince uygun birisini bulmak kolay olmaz!
…Dediğiniz gibi olsun! Beyim!
Başımızı okşadıktan sonra, savaş alanı gibi darmadağın evimizi terk etmişti! Amir Bey Amca! Sözleri beni tedirgin etmişti!
Kardeşlerimi yıkayıp paklıyordum, lâkin temiz çamaşırlar bulmak kolay olmuyordu! O zamanlar çamaşır makinemiz, frijiderimiz( buzdolabı) yok!
On iki yaşındaki taze parmaklar: Leğendeki bol sodalı suda çitilemenin, vermiş olduğu zararın bedelini, bugün hâlâ ödemekle meşguller!
O zamanlar el bilekleri sadece geceleri, kütük gibi şişer, sızlardı!
Tel dolap ve kalıpla satın alınan buzu içine koyduğumuz kapaklı bir dolabımız mevcut! Dondurma yerine yedikten, topluca ishale yakalandıktan beri onu da iptal etmişti babamız!
Büyük gün gelmiş çatmış, bize bakmak için, sarı örgülü saçlı, kucağında, aynı renk saçları olan bir erkek bebekle, genç bir kadın evimize gelmişti!
…Çocuklar gelin bakalım buraya! Bu Dürdane Ablanız, oğlu Hüdaverdi! Hoş geldin desenize! Sizin odanızda kanepede yatacaklar, şimdilik! Uslu olun, şikâyet duymak istemiyorum! Sözünü dinleyin ona yardımcı olun!
Çok farklı kokan Dürdane, ne yüzümüze ne de gözümüze bakmıştı!
Günler birbirini kovalıyor, ben yine temiz çamaşır bulmakta güçlük çekiyordum! İlk işi isimlerimizi iptal etmek olmuştu!
Oğlan kardeşim bir hamlede tatar palesi, küçük kız kardeşim kara kız, ortanca kız kardeşim bücür, bense koca kız olmuştum! Babam işe gider gitmez, ev işlerini eşit bir şekilde bizlere paylaştırıyor, işimizi düzgün yaparsak bizlere hiç duymadığımız, çok hoşumuza giden kanlı canlı masallar anlatıyordu!
Bir gün ortanca kız kardeşim!” Öf artık masal istemiyorum, canım sıkıldı sokakta oynamak istiyorum deyince aldığı yanıt beni sersemletti!
“ Gızların canı sıkılmaz ayıptır! Goca istiyom dimektir! Bi da duyarsam bubana söylerim!” Vay! Babaya şikâyeti önlemek gerek!
… Sen ona bakma Dürdane Abla, onun canı bahçeyi süpürmek istemiyor!
Hüdaverdi, hâlâ altına yapan altı çaputlarla bağlanan güzel bir bebekti! Ona çok acıyordum! Bizden duyup o da babama baba diyordu!
Dürdane Abla evimize geldiğinden beri, hepimizde farklı davranış biçimleri baş göstermeye başlamıştı!
Oğlan kardeşim başını havaya kaldırıp avaz avaz ağlıyor, Hüdaverdi gibi ona da bez bağlanmasını istiyordu! “Ben sana bez mez bağlayamam, bilmiyorum tamam mı? Sus artık zır zır ağlama” Sesimizi duyan Dürdane:”Kız kısmı o işi, bu işi bilmiyon dimez evde kalır, Allah muhafaza!
Tom miks, Çelik bilek kitaplarına sıcak bakılmazdı, bizim evde! Ben onları köşe bucak saklardım! Arada sırada hücre kontrolüne gelen, evin reisi ranzanın başucunda duran keseri fark etmişti, Çelik Bilek’in yerine,”Bunun burada ne işi var?” Sessizlik! Ortanca kız kardeşim:” Valla ben onu oraya koymadım!”
… Keseri başucuma ben koydum!
-Neden?
…Korkuyorum!
-Kimden?
…Dürdane Abla bizim odada yatıyor!
-Biliyorsun başka yerimiz yok! Hem ne olmuş, keserle ne alakası var şimdi bunun?
…Kocasını o mu? Yoksa bir başkası mı belli değil! Ya Dürdane Abla bizi de, sen yokken! O yüzden, kendimizi korumak için yani!
-Neden kendisine sormuyorsun? Suçlu olsa bizim evde ne işi olabilirdi? Suçlu, ait olduğu yerde olur! Bizim evde işi olmaz! Okuduğun o saçma sapan kitaplar yüzünden hep bunlar! Kardeşlerine kötü örnek oluyorsun farkında mısın?
Kapı eşiğinde, kucağında Hüdaverdi, konuşmalarımızı sakin sakin dinleyen Dürdane Abla: “ Bırak ağabey gızma, çocuktur, ben elin yabancısıyım, gorkabilir gızcağız! Yarın ola hayrola, bir bir anlatırım ben ona! Yüreği yatışır!
Keser odayı, uyku beni terk etmişti! Uyur gibi yaparak, kan ter içinde kalmıştım! Mahcup olmuştum! Dürdane’ye haksızlık yapmıştım belki de.
Belki de, insanlara ve daha birçok doğru bildiklerime; gölgeler düşmeye başlamış, çok küçük yaşta, inandığım dağlara kar yağmış, inanç tohumları, gün ışığını görmeden atıldıkları toprakta çürümüş gitmişlerdi!
Dürdane hep yanımızda kalsın isterdim, Hüdaverdi nasıl olsa bir yabancıya baba diyecekti kendini bilene kadar, o daha minicikti!
Helâl süt emmiş biri bulundu! Dürdane’ye köyünün yolu göründü! Hüdaverdi bizim evde tombik bir bebek olmuştu! Çaputlarından da kurtulmuştu! Ondan sonra kimlere baba dedi Allah bilir!
Hep öyle değil midir? Tam anlaşırsın, kaynaşırsın ayrılık zamanı geliverir!
İnsanlarla bir sorunum yok! Onları sahiplenmemeyi, sadece benim olmadıklarını öğrendim! Tüylüler için de bu kural henüz deneme aşamasında!
Köyüne dönmeden, öyküsünü anlattı! İçini dökmek veya benim merakımı gidermek aşkına! Nedendir bilmiyorum! Hafızaya kaydedilir, işitilen, görülen ham madde olarak! Kaybolmaz! Zamanı geldiğinde işlenir, sindirilir!
İşte o zaman ortaya çıkar! Yararı zararı!
Dürdane Abla yerde mi? Gökte mi? Şimdilerde, bilinmez! Hüdaverdi baba oldu mu? Onu da Yüce bilir!
Bu talihsiz kadının anlattıkları, kayıtlardan hiç silinmedi! Şen şakrak olanlar ender uğradılar gönül kapıma! Onlara ne verebildim bilmiyorum! Bilemediğime göre çok az olmalı! O yüzden mağrur değil o bakışlar! Yaralı ve yamalı!
“Koca gız gorktun mu benden? Gorkma anam, ben bi şeycik etmedim, bir horozdan başka kimseyi boğazlamadım! Bi abam vardı benim! Çolak elli! Çikin sayılmaz emme güzel de dinmez!
Bizim köyde birine abayı yaktı! Anasıgiller istemeye geldiler emme onun için değel! Oğlanın gönlü baa, benim de ona gaymıştı!
Abam dellendi! Bubam da! Anam iki arada bi derede galmıştı!
Komşulara dert yana, yana bi hal olurdu!”Gızın vakti geçti başını bağlayamadık gadeş! Sağa sola saldırıveriyo! Her bi şeye çemkiriveriyo!
Benim herif üstün üstün gidiveriyo! Suratına “Evde galmış gancık” diyiverince, adamın üstüne ekmek pıçağanla yürüğüverdi!”
Bubam beni veriverdi istemeye gelenlere, bende vardım gık dimeden!
Nirden bilem, çolak abamın, benim adama, samanlıkta beriden kendini teslim ettiğini!
Hüdaverdi bubasını hiç görmedi! Ben bi kış boyu goca yüzü gördüm!
Evde galmış çolak abamı, gocamın ardından toprağa godum! Dut ağacında sallandırıverdi kendini!”
Evde kalmış kızlar, kimler onları azarlar! Bulanık anılar!