Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '07

 
Kategori
Anılar
 

Hayallerim ve ben

Hayallerim ve ben
 

HAYALLERİMİ BİR FANUSTA SESSİZGERMİYLE ISSIZ BİR ADAYA GÖDERİYORUM


Hayal mi gerçek mi?

Rumuzumdan da anlaşılacağı üzere hep hayal ve ötesi dünyaları düşler dururdum... Olağanüstü ya da benim olmasını istediğim biçimlerde düş kurar sonra da onu düşüncede var etmemin sevincini yaşardım.okul çağımda resim dersinde bir Pazar yerini çizmemiz istenmişti..Karpuz yuvarlak portakal yuvarlak , elma yuvarlak... patates yuvarlak… oturup çeşitli boylarda bir sürü dairelerle doldurmuştum kağıdı. Pazarcıların ve insanların kafalarını da diğerlerinden ayırmak için saçlar eklemiştim diken diken. Pazarda masa sehpa da yapmamıştım yerlerdeydi tüm yuvarlaklar. Bu resmim sayesinde öğretmenim benle bir ders meşgul oldu yanına çağırıp. Kızım bu ne? - karpuz, bu?- portakal. Bu Hindistan cevizi mi? -Hayır öğretmenim onlar pazarcıların kafaları….

Aradan bir zaman geçmişti bu kez yerli mallar haftası için bir resim yapacaktık. Yine yuvarlaklarımı dizmiştim. Ama bu kez ilk karikatür sanatımı icra ediyordum sanki. Her yuvarlağın üzerine ok işaretiyle ceviz, fındık, üzüm, elmaların isimlerini bir yuvarlak içinde yazmıştım hoca anlasın diye... Bu kez yanına çağırmadı ama bir ders boyunca bana bakıp bakıp gülme krizine girmişti. Ben ise resmimi hocanın çok hoşuna gittiğini sanarak havalara girip ciddi ciddi oturuyordum sıramda... Resim derslerinde gökyüzünü maviye boyamak anayasada kanun mu der, oturur kırmızı yapardım ve denizim de mavi değildi ya mor ya pembe olurdu. Hatta mavi renkli denizden daha güzel görünürdü gökyüzünün kızıllığının suya yansıdığını bir bakışta anlardım. Ya ben. Bilimsel çalışmaymış aslında. Benim hayal dediğim. Denizin suyunu içmek için avucuma aldığımda mavi sandığım denizin renginin olmadığını görünce onu istediğim renge boyamayı seçmiştim. Bu arada suya rengi verenin gökyüzü olduğuna karar verdim. Gökyüzünün de rengi sabit değildi oysa. Akşam ve sabah gördüğüm kızıllıklar güneş ve ayın etkisiyle nasılda yakamozlar oluşturuyordu. İşte bu yüzden sırf bu yüzden ta küçüklüğümden beri yerleşen ve büyüdükçe daha da gelişen bir şartlanmayla hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anladım. Oysa bir söz de çok hoşuma giderdi. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Bu sözü de irdelediğimde görme olayına takıldım. Çayımı karıştırırken, bardağın içinde kaşık kırılmıştı sanki bundan geri kaşığın bazı ortamlarda hele sulu bir yerde olduğu gibi görünmediğini keşfettim ve bunun gibi binlerce deneyim bu sözün imkansız olduğunu anlattı bana. Olmak ile görünmek çok farklı bu sözü tıpatıp uygulamak için saydam olmak gerekir. Saydamı da zaten görmek imkânsız. Kendini değil ardındakini gösterir. Olduğum gibi görünmek için ne olduğumu nasıl bilmeliyim. Bunu da ben çevremle bileceğime göre derken ruhsal ve toplumsal bilimleri sorgulayıp dururken şeffaflığım arttıkça kendimi değil çevremi yansıtır oldum. Böyle olunca da denizin rengi gibi benim rengimi de bir şeyler belirledi hayat tablosunda.

Bir bukalemunu düşündüm. Bulunduğu ortama rengini uyduran. Bunun nedenlerini bile yorum belirliyordu. İlk yorumum bulunduğunuz ortamda beni. de kabul edin Bu âlemde hepimizin gideceği yer belli. Bana da aranızda yer verin. Ben çok uyumlu biriyim sizin ortamınıza uyarak sizden olurum diyerek. Dışlanmak istemiyor. Ve ben de sizdenim uyumluyum işte der gibi. Diğer yorumumda ise asla ben sizden değilim içinize girer sizden gibi görünürüm ama güvenliğim için anında uyumu bozar renk değiştiriveririm. Buradan da şu sözü diyen kişiye hak vermemek elde mi? Pek rengine aldanma felek eski felektir.

Bu yazıya başlarken amacım neden hayalî uçuk kaçık ve hayal dünyasına dalan biri olduğumu kendimce sorgulamak ve hayata bakış açılarınızı yorumlarınızdan değerlendirerek kendime yansıtmak idi. Ama şöyle bir kaptırıp gittikten sonra bu yazımı tv deki dizilere benzettim. Hani heyecanla izlersinizde birden son bulur. Aksiyon vardır ama sonu öyle bir biter ki konuyu bile hançerler. ve dersiniz işte sahi bu dizide konu neydi ve nasıl bitti. Aklımızda kalan sadece aktörlerdir. Tıpkı hayat sahnesinde oynayan bizlerin olduğu gibi.

Aksaray da Pertevniyal lisesinin önünden geçen bir ağabeyimi hatırlıyorum. Savaş Dinçer. Ailesine başsağlığı ve sabır dilerken. Hayatın gerçeklerini sessiz gemilerde yansıtırken sessizce çekip giden bir yolcuyu. Ve Daha nice bileti kesilmiş giden gidecek olan yolcuları. Bir bayramın ardından ve yeni bir yıl başlangıcında biraz düşünce paylaşımı yapayım derken yine çaldım her telden.

 
Toplam blog
: 165
: 856
Kayıt tarihi
: 17.10.07
 
 

Edebiyet fakültesi  mezunuyum. Öğrenmenin yaşı yoktur diyerek çeşitli kurslardan da el sanatları ..