- Kategori
- Aşk - Evlilik
Evimize hoşgeldin..

-Gelirken ne getirmemi istersin ?
-Hiç bir şey. Sen gel yeter..
-Canımsın.
-Sen de benim canımsın hayat..
-Görüşürüz. Hıı unutmadan yaprak sarma yaptın değil mi?
-Deli şey:))
-Öptüm seni...
Hayal ettikleri ev en sonunda gerçekleşmişti. Ne mücadeleler vermişlerdi. Ne tirajı komik olaylar yaşanmış, ne badireler atlatılmıştı. Ama umudun olduğu yerde imkansızlıklar kar tanesi gibi eriyordu. Hele bunun adı aşksa... Gerçek sevgiyse...
Dün geceden beri uyumamıştı Öykü. Yarın o gelecekti. Herşey hayal ettikleri gibi olmalıydı. Bütün odaları defalarca gezdi. Sonra onun gözüyle baktı herşeye tek tek... Kapının ziline "BİZİM EVİMİZ" yazmıştı. Kapının dışına iki tane büyük magnet yerleştirdi. Biri kadın diğeri erkek figürü. Üzerlerinde adlarının baş harfleri vardı. Girişteki kısa, eskitilmiş ayakkabılığın üzerine iki tane sarı mum, cam faunusun içine de sarı güller koydu. Salona açılan kapının yanında ki iki duvara da eski dönemleri anımsatan ahşap, pencere görünümü veren çerçeveler taktırmıştı. Kafes şeklinde pencerelerin önüne yapma çiçek olan saksılar yerleştirdi. Bu atmosfere uyması için evin kapılarını çıkarttırmış , yerine rustik korniş taktırmış ve üzerinde melekler olan dantel desenli perdeler asmıştı. Onları da iki yana toplayıp saçaklarla bağlamıştı.
Salona girdiği an şaşıracaktı. Çünkü beklediği herşey vardı bu sevda kokan evde... Yerlerde kilimler, küçük halılardan yer minderleri, içi saman dolu dışı halı kapalı uzun sırt yastıkları... Çıkma kapıdan yapılmış üzeri cam kocaman bir sehpa vardı ortada. Aynı zamanda masa olarak kullanmayı planladı Öykü. Duvarlara masklar, tespihler, bakır objeler yerleştirdi. Nişlerin içerisine , ışığı yansıtacak renkli cam objeler koydu. Kafes biçiminde ki paravanın üzerine kancalı mumlar astı. Eski İstanbul resimlerini çerçeveletip özenle yerleştirdi. Paravan salonun başka bir bölümüne açılıyordu. Burada renkli minderler, mermer kısa bir masa , etrafında hasır sandalyeler, nargile, tütsüler , tavla ve benzeri oyun gereçleri vardı. Herşey otantikti. Sallanan koltuğun altında ki kocaman post tüm dekorasyonu tamamlamıştı. Bu arada salonun her köşesinde mumlar , ayaklı lambalar, heykeller vardı.
Yan odaya geçti, odayı duvardan duvara iki katlı kitaplık yaptırmıştı. Ortasına plazma tv ve müzik setini yerleştirdi. Yerden 30 cm.yükseklikte köşeli koltuklar almıştı. Kısa sehpalar , üzerinde kısa aydınlatma gereçleri. Kitaplığın üzerine bebeklerini, ve çok sevdiği oyuncak hayvanlarını yerleştirdi. En çok da ıslık çalan maymunu seviyordu:)) Bu oda da harika olmuştu. Huzur veriyordu. Oturdu ve onu hayal etti.. Burada yemeklerini yiyeceklerdi. Sehpanın yanlarından çıkan aparatlar masa yerine kullanılabiliyordu. Yanyana oturup, yemek yerken tv izleyip günü yorumlayacak, tartışacak sonra da hallerine güleceklerdi. Öykü politika yapacak, o -tamam aşkım yaa. Söyle bakalım ne olacak bu memleketin hali- diye onun kendine has tavırlarını, konuşmalarını izleyip gülecekti. Bazen de bu odada Öykü kitap okurken o omuzunda ya da dizinde uyumuş olacaktı. Bunu bildiği için bambu bir sepet almıştı. İçinde 2 adet battaniye vardı. Cem Galatasaraylıydı ve Öykü onu çıldırtmak için sarı üzerine lâcivert çizgili olanı ona, sarı olanı kendine almıştı. Onu uyandırmadan üzerini örtüp küçücük bir öpücük konduracaktı çenesine.
Son odayada göz attı. Yatak odası çok sadeydi. Yerden az yüksek bir yatak almıştı. Beyaz üzerine gül yaprakları olan saten bir nevresim takım, yerde de aynı desende peluş bir halı vardı. Yerlerde beyaz porselen kâseler, içlerinde kokulu yapraklar, mumlar vardı. Perdeler de aynı nevresim kumaşından özel olarak dikilmişti.
Salona geçti. Yere bağdaş kurup oturdu ve gözü karşıda ki gramafona takıldı. Bir Zeki Müren longplay'ini yerleştirdi. Şimdi Uzaklardasın diyordu rahmetli üstat... Gönül hicranla doldu. Evet uzaktaydı yarına kadar...
En sevdiği yemekleri yaptı ona. Önce evi gezdirecekti elinden tutup. Sonra banyo da ona ait eşyaların yerlerini gösterecekti. Bu havlun, bu bornozun, bu traş takımların bak bu da traştan sonra süreceğin kokular... Çekmecelerini gösterecekti. Bak burada iç çamaşırların, bunlar çorapların, gömlekler buraya, pantolonlar şu bölüme... Bak sakın dağıtma -oyarım- yoksa diyecekti.))
Sabaha kadar herşeyi tek tek kontrol etti Öykü. Sabaha karşı 2 saatlik bir uykuyla fırladı yerinden. Alışveriş yaptı. Kuaföre gitti. Yıllardır kendini bu kadar mutlu hissetmemişti.
Telefondan sonra klasik müzik cd si taktı , müzik tesisatını kontrol etti. Harikaydı. Her odaya yerleştirilen kolonlardan gelen ses istenildiğinde bağımsız da çalabiliyordu. Dans ederek, ıslıkla eşlik edip masayı hazırladı. Peçeteler, mumlar, çiçekler, kadehler herşey mükemmeldi. Sıra kendine gelmişti. Aynada son kez süzdü kendini. Ondan büyüktü ve bu onu çok rahatsız ediyordu. Kapının sesiyle kalbi yerinden çıkacakmış gibi oldu. Koşarak açtı kapıyı... Ve işte beklenen an gelmişti. O ...Evet oydu karşısında gülümseyen... Dondu kaldı. İnanamadı. Hayal gördüğünü sandı bir an...
-Ee beni içeriye almayacak mısın? Bak bu sarı güller senin...
Çiçekleri aldı , kokladı ve boynuna sarıldı. İlk kez sarıldı Öykü... İlk kez küçücük bedeni onun kollarının arasında güven içindeydi. Öykü öylesine sevgi ve özlemle sarılmıştı ki Cem hafifçe içeriye doğru yürüyüp ayağıyla kapıyı kapattı. Öykü hala gidecekmiş, kaybolacakmış endişesiyle sımsıkı sarılmıştı.
Epey zaman sonra kolları gevşedi, iki eliyle yüzünü tuttu ve gözlerinin içine baktı...
-Evimize hoşgeldin hayat..
-Sen de hayatıma sevgilim...
-Hiç bir şey. Sen gel yeter..
-Canımsın.
-Sen de benim canımsın hayat..
-Görüşürüz. Hıı unutmadan yaprak sarma yaptın değil mi?
-Deli şey:))
-Öptüm seni...
Hayal ettikleri ev en sonunda gerçekleşmişti. Ne mücadeleler vermişlerdi. Ne tirajı komik olaylar yaşanmış, ne badireler atlatılmıştı. Ama umudun olduğu yerde imkansızlıklar kar tanesi gibi eriyordu. Hele bunun adı aşksa... Gerçek sevgiyse...
Dün geceden beri uyumamıştı Öykü. Yarın o gelecekti. Herşey hayal ettikleri gibi olmalıydı. Bütün odaları defalarca gezdi. Sonra onun gözüyle baktı herşeye tek tek... Kapının ziline "BİZİM EVİMİZ" yazmıştı. Kapının dışına iki tane büyük magnet yerleştirdi. Biri kadın diğeri erkek figürü. Üzerlerinde adlarının baş harfleri vardı. Girişteki kısa, eskitilmiş ayakkabılığın üzerine iki tane sarı mum, cam faunusun içine de sarı güller koydu. Salona açılan kapının yanında ki iki duvara da eski dönemleri anımsatan ahşap, pencere görünümü veren çerçeveler taktırmıştı. Kafes şeklinde pencerelerin önüne yapma çiçek olan saksılar yerleştirdi. Bu atmosfere uyması için evin kapılarını çıkarttırmış , yerine rustik korniş taktırmış ve üzerinde melekler olan dantel desenli perdeler asmıştı. Onları da iki yana toplayıp saçaklarla bağlamıştı.
Salona girdiği an şaşıracaktı. Çünkü beklediği herşey vardı bu sevda kokan evde... Yerlerde kilimler, küçük halılardan yer minderleri, içi saman dolu dışı halı kapalı uzun sırt yastıkları... Çıkma kapıdan yapılmış üzeri cam kocaman bir sehpa vardı ortada. Aynı zamanda masa olarak kullanmayı planladı Öykü. Duvarlara masklar, tespihler, bakır objeler yerleştirdi. Nişlerin içerisine , ışığı yansıtacak renkli cam objeler koydu. Kafes biçiminde ki paravanın üzerine kancalı mumlar astı. Eski İstanbul resimlerini çerçeveletip özenle yerleştirdi. Paravan salonun başka bir bölümüne açılıyordu. Burada renkli minderler, mermer kısa bir masa , etrafında hasır sandalyeler, nargile, tütsüler , tavla ve benzeri oyun gereçleri vardı. Herşey otantikti. Sallanan koltuğun altında ki kocaman post tüm dekorasyonu tamamlamıştı. Bu arada salonun her köşesinde mumlar , ayaklı lambalar, heykeller vardı.
Yan odaya geçti, odayı duvardan duvara iki katlı kitaplık yaptırmıştı. Ortasına plazma tv ve müzik setini yerleştirdi. Yerden 30 cm.yükseklikte köşeli koltuklar almıştı. Kısa sehpalar , üzerinde kısa aydınlatma gereçleri. Kitaplığın üzerine bebeklerini, ve çok sevdiği oyuncak hayvanlarını yerleştirdi. En çok da ıslık çalan maymunu seviyordu:)) Bu oda da harika olmuştu. Huzur veriyordu. Oturdu ve onu hayal etti.. Burada yemeklerini yiyeceklerdi. Sehpanın yanlarından çıkan aparatlar masa yerine kullanılabiliyordu. Yanyana oturup, yemek yerken tv izleyip günü yorumlayacak, tartışacak sonra da hallerine güleceklerdi. Öykü politika yapacak, o -tamam aşkım yaa. Söyle bakalım ne olacak bu memleketin hali- diye onun kendine has tavırlarını, konuşmalarını izleyip gülecekti. Bazen de bu odada Öykü kitap okurken o omuzunda ya da dizinde uyumuş olacaktı. Bunu bildiği için bambu bir sepet almıştı. İçinde 2 adet battaniye vardı. Cem Galatasaraylıydı ve Öykü onu çıldırtmak için sarı üzerine lâcivert çizgili olanı ona, sarı olanı kendine almıştı. Onu uyandırmadan üzerini örtüp küçücük bir öpücük konduracaktı çenesine.
Son odayada göz attı. Yatak odası çok sadeydi. Yerden az yüksek bir yatak almıştı. Beyaz üzerine gül yaprakları olan saten bir nevresim takım, yerde de aynı desende peluş bir halı vardı. Yerlerde beyaz porselen kâseler, içlerinde kokulu yapraklar, mumlar vardı. Perdeler de aynı nevresim kumaşından özel olarak dikilmişti.
Salona geçti. Yere bağdaş kurup oturdu ve gözü karşıda ki gramafona takıldı. Bir Zeki Müren longplay'ini yerleştirdi. Şimdi Uzaklardasın diyordu rahmetli üstat... Gönül hicranla doldu. Evet uzaktaydı yarına kadar...
En sevdiği yemekleri yaptı ona. Önce evi gezdirecekti elinden tutup. Sonra banyo da ona ait eşyaların yerlerini gösterecekti. Bu havlun, bu bornozun, bu traş takımların bak bu da traştan sonra süreceğin kokular... Çekmecelerini gösterecekti. Bak burada iç çamaşırların, bunlar çorapların, gömlekler buraya, pantolonlar şu bölüme... Bak sakın dağıtma -oyarım- yoksa diyecekti.))
Sabaha kadar herşeyi tek tek kontrol etti Öykü. Sabaha karşı 2 saatlik bir uykuyla fırladı yerinden. Alışveriş yaptı. Kuaföre gitti. Yıllardır kendini bu kadar mutlu hissetmemişti.
Telefondan sonra klasik müzik cd si taktı , müzik tesisatını kontrol etti. Harikaydı. Her odaya yerleştirilen kolonlardan gelen ses istenildiğinde bağımsız da çalabiliyordu. Dans ederek, ıslıkla eşlik edip masayı hazırladı. Peçeteler, mumlar, çiçekler, kadehler herşey mükemmeldi. Sıra kendine gelmişti. Aynada son kez süzdü kendini. Ondan büyüktü ve bu onu çok rahatsız ediyordu. Kapının sesiyle kalbi yerinden çıkacakmış gibi oldu. Koşarak açtı kapıyı... Ve işte beklenen an gelmişti. O ...Evet oydu karşısında gülümseyen... Dondu kaldı. İnanamadı. Hayal gördüğünü sandı bir an...
-Ee beni içeriye almayacak mısın? Bak bu sarı güller senin...
Çiçekleri aldı , kokladı ve boynuna sarıldı. İlk kez sarıldı Öykü... İlk kez küçücük bedeni onun kollarının arasında güven içindeydi. Öykü öylesine sevgi ve özlemle sarılmıştı ki Cem hafifçe içeriye doğru yürüyüp ayağıyla kapıyı kapattı. Öykü hala gidecekmiş, kaybolacakmış endişesiyle sımsıkı sarılmıştı.
Epey zaman sonra kolları gevşedi, iki eliyle yüzünü tuttu ve gözlerinin içine baktı...
-Evimize hoşgeldin hayat..
-Sen de hayatıma sevgilim...