Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Evren - Özal - Erdoğan

Evren - Özal - Erdoğan
 

Mahşerin 3 Atlısı


Bugün de siyasi partilerimiz için güncel hedef anayasa halk oylamasıdır. Bu amaçla görüşlerin kitlelere aktarılması, benimsetilmesi için mitingler düzenlenmekte, el ilanları dağıtılmakta, afişler asılmakta özetle propaganda yapılmaktadır. Evet veya hayır propagandası. İşte tam bu kapsamda 10 Ağustos, pazartesi günü Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda yaya vatandaşlara el ilanları dağıtılıyordu. Geçerken gördüm. Özal, Evren ve Erdoğan portrelerinin bir arada verildiği, “2. 12 Eylül’e Hayır” yazan el ilanlarıydı dağıtılanlar. İlk ikisi farklı nedenlerden de olsa, aktif siyaset içinde bulunmadığı için, verilmek istenen mesaj çok net olarak üçüncüye yönelikti. “12 Eylül 1980’den günümüze kadar geçen sürecin baş aktörlerinden (veya unsurlarından) sonuncusuna hayır!”

Baş aktör olarak sunulanlardan biri askeri müdahaleyi yapan ekibin lideridir ve sürecin tam olarak içindedir, doğrudur, su götürmez bir gerçektir ve tartışılacak bir tarafı da yoktur. Ancak diğer ikisinin ki kendileri sivildir, 12 Eylül 1980 askeri müdahale süreci ile aktör bazında ilişkilendirilmesi ne kadar doğrudur? Rahmetli Özal müdahale öncesi yürütme erkine bağlı olarak çalışan bir bürokrattır. Müdahaleden sonra yürütmede görev almıştır ancak dönemin yasama erki olan Milli Güvenlik Konseyi ile kısa süre sonra uyuşmazlık yaşamış ve görevini ekibi ile birlikte bırakmıştır. Yapılan ilk genel seçimlerde de Konsey’e rağmen parti kurmuş, seçimlere katılmış ve yine Konsey’e rağmen seçimleri kazanmıştır. Kabul edilmelidir ki 12 Eylül askeri müdahalesi salt Özal’ı başbakan yapmak için yapılmamıştır, eğer öyle olsaydı eminim ki bu halk onu seçimlerde iktidara getirmezdi. Nitekim Turgut Sunalp’i getirmemiştir. Ben de kabul ediyorum ki 12 Eylül olmasaydı Özal başbakan olamazdı. Doğrudur, 12 Eylül Özal’ın başbakan olmasına vesile olmuştur. Ancak, buna dayanarak askeri müdahale ile Özal arasında doğrudan organik bir bağ kurulması mümkün değildir. Bilinmelidir ki Özal bu vesileyle sadece siyasete atılma imkânı bulmuştur. Başbakanlık kendisine altın tepside asla sunulmamıştır. Bundan sonrası tamamen kendi emeği, kendi alın teridir. Emeği de halk tarafından takdir edilmiştir. Bu da Özal’ın olsa olsa, başarısıdır. Olaya Recep Tayyip Erdoğan açısından bakıldığında durum daha da nettir. Kendileri 12 Eylül askeri müdahalesinden yaklaşık 22 yıl sonra iktidara gelmiştir. Askeri müdahaleden sonra yapılan ve kendi partisinin ilk kez katıldığı 6. seçimlerde. Parti kurup siyasete atılma ve iktidara gelme mücadelesi rahmetli Özal’ın mücadelesi ile benzerlikler taşır. Tek fark kendi mücadelesinin askerlere karşı değil sivil siyasete karşı bir hukuk mücadelesi olmasıdır. Madem Erdoğan 12 Eylül’den nemalanıp iktidar olmuştur; Geçen 22 yılda iktidar olamayanlar iktidara gelebilmek için ve Erdoğan’ın önünü hukuk içinde kalmak kaydıyla siyaseten kesmek için ne yapmıştır? Dolayısıyla, 12 Eylül süreci ile Erdoğan arasında doğrudan organik bir bağ kurmak Özal örneğinden de öte adeta imkânsızdır. Aksi bilgi ve/veya vicdan eksikliği gerektirir.

Yine Vikipedi’ye göre, propaganda tarafsız bilgi sağlama yerine, en temelde kendi kitlesini etkileyecek bilgiyi sunar. Mesaj doğru olsa da yönlü olabilir ve olayın tümünü dengeli bir şekilde sunmayabilir. Bu açıdan bakıldığında yukarıda bahsettiğim el ilanları anlamlı bulunabilir. Ancak propaganda yapanın kendi kitlesinin büyüklüğünde sorun olunca bu anlamlılık kaybolmaktadır. Zira biliniyor ki kendi kitlesi zaten yeterince etkilenmiş durumdadır ve hayır oyu verecektir. Bununla birlikte bu kitle iktidara gelebilmeyi sağlayacak büyüklüğe ulaştırılamamıştır. 1950 yılından bu yana geçen 60 yılda iktidar olunamamıştır. Demek ki mevcut kitleye ilave kitleler katılamamıştır. Çünkü politika üretilememiştir. Üretilebilen de iyi anlatılamamıştır. Genelde de işi hep sloganlarla götürülmeye çalışılmıştır. Bakıldığında yine aynı uğraşın verildiği görülmektedir. Bu son sloganda da görülen o ki yine sadece kendi kitlelerine hitap edilmektedir. Oysa, yeni kitlere de hitap edilip ikna edilmeleri gerekir, gerekir ki seçimle iktidara gelinebilsin. Bunun için de kanaatimce, ilk evvela ilandaki sivillerin resimlerinin kaldırılması gerekmektedir. Zira ilan bu haliyle, hiç ama hiç inandırıcı olmamaktadır.

Sonuç olarak, ülkemiz için son derece gerekli gördüğüm ve maalesef, otuz yıldır eksikliğini hissettiğim sol partilerin iktidara gelebilmek, en azından etkinliklerini sürdürülebilir kılmak için reel politikalar üretmekle birlikte propaganda stratejilerini de gözden geçirmeleri ve böylece halka objektif ve somut olarak hitap edebilmeleri gerekmektedir. CHP derseniz, o önce sol bir partiye dönüşmelidir.

 
Toplam blog
: 6
: 1142
Kayıt tarihi
: 23.07.10
 
 

İşletme lisans ve yüksek lisans eğitimimin ardından denetim ve bankacılık sektöründe çalışmaya başla..