Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '15

 
Kategori
Uzay
 

Evren bir Hiçlik’ten ibaret

Evren bir Hiçlik’ten ibaret
 

Hubble teleskobundan bir resim


“Gözünü açıyorsun "DOĞDU" diyorlar. Gözünü kapatıyorsun "ÖLDÜ" diyorlar. İşte bu göz kırpışa "ÖMÜR" diyorlar.”

Hz.Mevlana

 

EVREN veyahut KAİNAT…

Sınırlarını hala bilmediğimiz o muazzam evren.

Daha 600 öncesinde Antik dönemlerden kalan dünyanın evrenin merkezi olduğu fikrini sorgulamaya başlayan,

…ancak bugün Dünya’nın, milyarlarca galaksi arasından biri olan Samanyolu’nun dış sarmalında yer alan bir gezegen olduğunu bilmesine rağmen,

…hala evrendeki tek zeki yaratık olduğunu sanan biz kibirli insanlar.

Acaba EVREN hakkında neler biliyoruz?

Newton’dan sonra Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı’na kadar her şey gayet güzeldi. Zira, her şeyin en küçük parçasını atomlara indirgemiştik. Hatta atomların yapısı ve hareketlerini güneş sistemine benzetmiş, her şeyi gördüğümüzden ibaret sanarak gül gibi yaşıyorduk. Her şey deterministik veya lineerdi. Her şey bizlerin sözde (??) kontrolü altındaydı sanki.

Ancak önce Kuantum denen o hala bugün bile anlaşılması zor olan teori geldi ve mikro kozmostaki parçacıkların hem dalga hem de parçacık olduğunu söyledi… Yani determinizm yoktu, mikro alem bir olasılıklar okyanusundan ibaretti ve gözlem yapanın bu olasılıklar üstünde etkisi vardı. Söylemekle kalmadı bir de bunların gözlenene dek aynı anda farklı yerlerde olabileceğini (süper-pozisyon) söyledi. Hatta ve hatta, bu parçacıkların birbiriyle etkileşim içinde olduklarını (kuantum dolanıklığı) söyleyerek teoloji ve fizikçiler arasında tartışmalar yarattı. Sanki bilinen, görünen dünya artık bir “Alice Harikalar Diyarı’ nda” hikayesi gibiydi…

Ve…

Sonrasında ise Hubble’ın 1929’da galaksilerin birbirlerinde uzaklaştıklarını öne sürmesiyle açılan kapıdan içeri giren astrofizikçilerin Big Bang Teorisi’ni ortaya atmalarıyla ortalık karışmaya başladı. Bildiğimiz o deterministik, göründüğü gibi olduğunu sandığımız evren yerini mikro kozmosta olasılıkların hakim olduğu ancak bu olasılıklar dünyasının hala makro kozmosta nasıl deterministik bir yapıya dönüştüğünü henüz bilemediğimiz bir evren modeli ortaya çıktı.

Bugün itibariyle biliyoruz ki…

Tüm evrenin %72’si KARA ENERJİ. Kara enerji Hubble’ın ortaya çıkardığı gibi her saniye birbirinden uzaklaşmakta olduğu ispatlanan galaksilerin ve galaksi kümelerinin içinde yüzdüğü okyanus. Belki de eskilerin “eter” dedikleri şeydir. Belki de “süper sicim teorisi” ile bahsedilen “rezonans frekansında titreşen ve Planck uzunluğundaki süper sicimler” çorbasıdır.

Evrenimizin %23’ü ise KARA MADDE. Kara madde özellikle galaksilerin dönüşleri sırasında neden dağılmadıkları sorusuyla ortaya çıkartılan, atomik parçacıklardan oluşan bir oluşum. Henüz bilimsel olarak bu oluşumu çözmüş değiliz.

Geriye kalan %5 ise GÖRDÜĞÜMÜZ EVREN. Maddesel evren yani. Genel görelilik ve diğer fizik kanunları ile ancak evrenin %5’ini açıklayabiliyoruz henüz.

Fakat şunu da biliyoruz ki, katı olarak gördüğümüz her şey de asında atomlardan oluşuyor. Atomlar ise nötron, proton ve elektronlardan oluşuyor. Ve bu yapı aynı güneş sistemi benzeri muazzam boşluklar içinde var olan mikro kozmik parçacıklardan oluyor.

Yani evrende gördüğümüz her şey aslında %99,99 boşluktan ibaret. Buna “boşluk”  ya da “vakum” da diyemeyiz ama belki de yine kara enerji burada da var

Atomik parçacıklar ise gözlendiği zaman dalga veya parçacık olarak değişen fotonlardan meydana geliyor.

Dalga olan şey ise ne kütle ne de enerjiye sahip. Parçacıklar ise kütle ve enerjiye sahip.

  • Gözlem yapıldığı an parçacık halinde olan foton dalgaya, dalga halinde olan foton parçacığa dönüşüyor. Yani onu olduğu gibi göremiyorsunuz.

Yani yokluktan meydana geliyoruz; aynı mutasavvıfların söylediği gibi. İnsanın Tanrı’nın varlığını anlaması için önce yok olması, erimesi, hiç olması gerekiyor zira her aşığa bir maşuk gerek. Zıtlar olmadan çekim olmuyor.

Allah’ın önünde benliğinden ölen, hiç olan insan Tanrısal ışığın içinde bir olup gidiveriyor. Hz.Mevlana’ nın “istiğfar” olarak adlandırdığı ve bal içine düşen arı ile remzettiği hal…

…İşte bu noktada şu soru ortaya çıkıyor…

Her şeyi oluşturan yokluk nereden geliyor?

Bakalım bilim neler getirecek ileriki yıllarda. Ancak Tasavvuf, Vedik öğreti, Hermetizm, Naacel öğretisi ve diğerlerinin bu konuda örtüşen fikirleri var. Bunları da bir başka yazıda incelemek dileğiyle…

Sevgiler,

Kenan

 

Önerdiğim benzer yazılar…

8 Saniye mi, HİÇLİK mi? http://blog.milliyet.com.tr/8-saniye-mi--hiclik-mi-/Blog/?BlogNo=494308

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..