Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '15

 
Kategori
Deneme
 

Ey hayat

Ey hayat
 

Eskiden duyguları tarif eden kelimeler sanırdım ve kendimi usta bilirdim bu uğurda oysa şu an anlıyorum ki asıl olan yazılamayan, kelimelere dökülemeyen tarifsiz duygularmış. Kelimelerde ki netlik duygularımın hanesine birer gölgeymiş şimdi anlıyorum. Duygularımı abarttığım düşünülmesin sakın; sıradan ve herkes gibi elbet fakat bana ait, duygunun rengi benim bu sebepten önemli ve bu sebepten ifadesiz. Duygularımı sıfatlarından arındırsam ve kendi özünde gerçekliğine izin versem diyorum. Duygu; kalabalıktan belki de kavram karmaşasından uzak tek ifade şekli.
 
Artık bildiklerimi bilmiyor ve yazdıklarımı okumuyorum… Gerçek öğretilenden öte deneyim ve hissiyattı. Doğada yetişen kır çiçeğinin kendi olma haliydi hayat. Hassas, yumuşak, duruma göre dalını veya gövdesini bükebilen ve her durumda güzel kokan baharın müjdecisi o. Herkes ne çok biliyor ne çok konuşuyor önemlisi de ne çok farkında… Herkesin doğrusu en doğru yok böyle bir hayat. Uzak bir yerlerde yaşanan acıyı kalbinde hissedememek gibi bir özrü olan insan bana bilgiden bahsetmesin. Sadece bilgiyi insanlıkla kutsal saymak ne büyük hata  sizler düşünün lütfen.
 
Varoluş kaygısıyla kıvranan bir toplum, acının kendisi iken nasıl gerçekliği kavrayabilir. Bir ömür hediye edildi  dedi ki; gör, görmek yetmez hisset, hissetmek de yetmez anla…  Anlamak adına verdiğim her çaba ile bütünleşirken bazen de yalnızlığıma  - tekliğime- dönüyorum. Yarış atları gibi yetişen bir toplumda duymayı unuttuk; takılıp düşürdüğümüz, canını yaktığımız kimseler için  yardım etmeyi unuttuk… Gidilen yol bizim yolumuz mu bilemeden koştuk… Önemlisi unuttuk ölümü; yaşamın kıymetlisi ölüm dedi ki; yüzünü bana dön ve kendinde ki özün değerini anla. Yaşamak yaratmak ve sevmek demek  unutma. Unuttuğun her an ölümüne ve yaşadığın her ana pişmansın demektir.
               
Kurallar ve öğretiler sorgulanmadan, öze uygun mu diye düşünülmeden kabul edilebilir mi? İyilik ve sevgiyle dokunduğunuz her şey yeniden yaratırken öfkeyle, nefretle açılan savaşlar niçin? Yaşanılan sadece bir ömür varken paylaşılmayan toprak parçası kimin için? Tanrısal varoluşun parçası insan neden canlı olan her şeyi yok etmeyi görev bilir? Yaşamak ve sevmek yetisi onurlu bir hediye iken neden şartlara bağlanır?
               
Ey hayat ! Ömür bir kelebek misali sancılı olsa da renklerinden yeniden doğmak kadar güzel bir hediye...
 
Toplam blog
: 42
: 263
Kayıt tarihi
: 29.09.14
 
 

Eczacılık mesleğimin yanında Edebiyatın da olmasını istedim çünkü çok sevdim. Yazma eylemi; hayalle..