Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Faili meçhuller tamam da… Ya faili belliler! …

Faili meçhuller tamam da… Ya faili belliler! …
 

Resim: Alıntı


Sadece son iki ayda 33 kişinin kredi kartı borcu yüzünden intihar ettiği haberleri yer alıyor basında. En son Milliyette okumuştum bir tanesini. Karşısında icra memurları gören 35 yaşındaki kadının, kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiğini yazıyordu. Ne oldu o kadını öldürenlere...

Peki, iş bu raddeye gelinceye kadar niye önlem alınmadı, çaresine bakılmadı da, bu kadın öldü, öldüğü ile de kaldı. Daha düne kadar elinde çanta, "bohçacılar gibi kapı kapı dolaşan" kart pazarlamacıları, “şimdilerde pek bohçacı kalmadı gerçi de” doğru dürüst araştırma yapmadan, üç beş kuruş prim için kart pazarlarlarken bu ülkede, nerdeydi yetkililer. Kardeşim; tava mı pazarlıyorsunuz, tencere mi? Bankacı dediğin ki; “bankaların yeri belli” oturur yerinde, bankasında, masasında verir kartını dediler mi?

Seçim propagandalarını sırf “hamutçuluk yapana göz açtırmayacağız” söylemi üstüne oturtan Belediye Başkan Adayları var mesela Side’de. Peki, hamutçuluk yapanı bir sözlü, iki yazılı olmak üzere, üç defa uyardıktan sonra, önce 15 gün, sonra da katlayan oranlarda kapatma cezası uygulayan Belediye Başkanları bile bu cezaları uygulayabilirken, “adam kayırma hariç”, kapı önlerini, köprübaşlarını mesken tutan, yol kesen, toplu işyerleri başta olmak üzere, nerdeyse tüm işyerlerini tek tek dolaşan ve kredi kartı kullanmanın avantajlarını ballandıra ballandıra anlatan, hatta zorlayan göz alıcı bayan pazarlamacıları sokağa salanlara ne ceza uygulanıyor yurdumda…

Pazarlamacılar, bankalar değil; değişik metotlarla kandırılan vatandaş yiyor yine cezayı. Hem de üç beş katı da değil, sonu nereye varacağı belli olmayan bir acımasızlıkta…

Bir arkadaşım anlatmıştı. Bir genç var. Bu genç çalışmıyor, işsiz. Ablasının yanına sığınmış. Bu gencin ne iş yaptığı aranmadan, sorulmadan kredi kartı verilmiş sokakta. Peki, bu kartlar sokak ortasında pazarlanırken, son derece bakımlı, makyajlı, üstün pazarlama yeteneğine sahip kızlarımız tarafından, hükümet neredeydi? Bu krizin geleceği belli değil miydi? Öngörülemiyor muydu? Niye uyarmadı vatandaşını.

Peki, ya dün bir işi olup da, bu gün bir işi olmayanlar, ya çalışır gözüküp de maaşını alamayanlar, elemanının parasını üç ay dört ay sallayan işletmeler. Peki, ya bunları denetlemeyen, vatandaşını koruyamayan hükümet, sizler… Sizlere kaç puan faiz uygulamalı vatandaş? Var mı böyle bir hakkı.

Ev alır gibi 36 aya kadar varan vadelerle çamaşır makinesi, buzdolabı, ütü, hatta kalem defter pazarlandı ülkemde. İnsanların daha kazanmadığı paralar ipotek edildi yılları bulan vadelerle bankalarda. Tüm bunlar milyonların gözü önünde, sizin de gözünüzün içine bakılarak, onay alınarak, birbirinden cazip reklamlarla sokuldu vatandaşın gözüne. Vatandaş tahrik edildi, baştan çıkarılırdı. Peşin alımlarda ürünün fiyatı değişmedi. Vatandaş yönlendirildi. Neden bir kısıtlama getirilmedi peki bu reklamlara. Tıpkı sigara gibi… Tıpkı içki gibi…

Soruyorum şimdi. Çalınan kapıyı açtığında, karşısında icra memurları ile banka avukatlarını bulan ve bu strese dayanamayarak, kalbi duran kadının, “35 yaşında iki veya üç çocuk sahibiydi yanılmıyorsam” yaşamının bedelini kim ödeyecek şimdi, kaç para eder sizce? Ya göz göre göre geliyorum denen intiharların bedelini?

Banka oldukları için mi hesap sorulmuyor, sorulamıyor bunlardan. 50 milyonluk, yüz milyonluk unutulan bir borcu 550-600 bir milyara kadar varan oranlarda tahsil eden bankaların bu yaptığının adı nedir sizce? Ne denir buna sayın seyirciler. Kim, kime sormalı bunun hesabını? ...

Bu krizin sebebi o üç beş kuruş borcunu ödeyemeyen, işsiz kalan, aç kalan, “sahtekar damgası yiyen üstelik en üst makamlarca” o vatandaşlar değil. Türkiye’ yi bu güne getiren sizlersiniz. Birileri köşe dönerken milyarlık ihalelerle bu memlekette, 3-5 yüz liraya çalışan o insanlar borçtan korkarlar. Ellerine para geçtiğinde ilk yapacakları iştir borçlarını kapatmak. Bir sonraki aya bırakamazlar. İmkansızdır bu. Ama milyarlık ihaleler alıp, ucu ucuna inşaat yapan, yaptıran zat-ı muhteremler, çalıştırdığı işçinin üç beş kuruşuna dikerler gözlerini. Parasını ödemezler. Nasıl olsa hesap soracak bir bakan, başbakan, yetkili yoktur. Ama onlara dürüst değilsiniz diyen bir başbakan vardır. Hakkını aramaya kalksa vatandaş, hakkını aramak için başvurduğu kurumun müfettişleri bir akşam yemeğine fit olurlar benim ülkemde. (çoğu) Ve çalışan bir de fişlenir üstüne. Referans alamaz, vermezler. Ha… O mu? O, Bölge Çalışmaya başvurdu, şikayet etti bizi. Yaramaz derler. Yaaa Başbakan. İşte böyle…

Senin ülkende, senin vatandaşın, hani şimdilerde şehir şehir dolaşıp, oy istediğin vatandaşın, oyyy çeker ömrü boyunca… Ne hakkını arayabilir, ne hukukunu sorabilir. Eli kolu bağlıdır

Ölür de kapı önlerinde, hiç kimse sormaz, soramaz nedenini. Tıpkı yaşamı gibi, ölümü de değersizdir. Çünkü hak, hukuk birilerinin tekelinde, paranın temelinde şekillenir benim ülkemde… Arkanda dayın varsa bir de… Amcalar dahi sökmez! …

Ve faili belliler gözleri açık gider öte tarafa. Ve faili bellilerin çocukları sarılır yastığına ağlar her akşam anne diye yatağına… Annelerinin neden öldüğünü bile bilmeden! … Karanlıklarda...

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..