Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

11 Ekim '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Falcıya inanmayacağız, peki hocaya?

Falcıya inanmayacağız, peki hocaya?
 

Aslında bu yazıyı kaleme almamdaki amaç ne bilmiyorum.
Bilinçaltım bu ara sürekli bunu tetikliyor günlük hayatıma ve gündeme getiriyorum ara ara… Konuşma mevzularında da kullanıyorum.
“Secret’i okuyanınız vardır, biliyorsunuzdur. Kötü düşünceleri düşündüğümüzde kendimize kötü olayı çekiyormuşuz. Haliyle şiddetle evrene güzel duygular, güzel istekler, kendimizi görmek istediğimiz yer, durum, her ne istiyorsak en güzel şey, durum, kişi her neyse onu pozitiflik içerisinde sunmalıymışız ki, evren bize nasip etsin, yollasın.”

Bu “ara bant yazı” bundan sonraki okuyacaklarınız için kaleme alındı.

Yirmili yaşlarımın son çeyreğine yakın komşum artık hocalardan, fallardan medet ummam gerektiğini söyledi.

Kız kıza muhabbetlerde, dost-akraba sohbetlerinde içilen kahvelerin telvesi zayi olmasın diye bakılan kahve fallarında beyaz gelinlik görenlerin sayısı az görenlerde moral olsun diye söylüyorlardı ya da kendilerini bu olaya adapte etmişlerdi. Ama her türlü üç vakte kadarın katları artıyordu, falcılarında söylediklerinin çıkma olasılığı bitmişti.

Bu arada her ne kadar güzellikte iddiam olmasa da nazar konusunda, çok nazara gelen bir durumum vardı ve hala da devam etmekteyken;

Komşumla birlikte bir gün “Yıldızname” baktırmak üzere Hoca’ya gittik.
Evet adım soyadım soruldu, evet, anne babam soruldu, evet , yaşım başım soruldu, evet, evet, evvettt her soruya cevaplar vardı.

Kitap açıldı!
Okundu!

Bundan sonrası hayal meyal hatıramda. Bir şey varki… Yenilir, yutulur, unutulur cinsinden değildi ve fakat, ben onu unutmuştum.

Taaki yaşım 35’i devşirene kadar. Baktırdığım yaşlarda o zamana çok vardı. Gençtim; başkalarına göre yaşım geçse de daha yolun başındaydım. Hayat güzeldi, her şey güzeldi. Sevgilim vardı. Hayallerimiz vardı. Aklımızın içinden geçen şehirler vardı bir kenarı deniz. Kumsalda bir masa, iki sandalye ve hayallerimiz. (Burası mazi oldu elbette)

Her neyse, geçmişe mazi denir diyerek bugünlerdeki dehşetengiz bilinçaltımın ortaya attığı o söyleneni sizinle paylaşmalıyım.

Kırkımda bir kaza geçirecektim. (Hoş, bunu söylediğinde arabam yoktu. Hoca’ya da öyle dedimdi. Olacak demişti; oldu- O olacak diye değil tabii- )

-Kırk yaşımda geçirdiğim kaza büyük bir kaza olacaktı. O kazadan kurtulursam çok yaşayacaktım. Evlenecektim. Çocuklarım olacaktı ve anaya babaya hayırlı bir evlat olacaktım. Ömrüm uzun mesafedeydi. Neyse işte.

Unuttuklarım bunlardı…

Bilinçaltım şimdilerde her olayda bunu ısıtıp, ısıtıp önüme, dilime, beynime empoze edip, gelecekle ilgili konuşmalarda hemen önüme seriyor. Dilim durmuyor…

Kırkımı atlatırsam, o kazayı atlatırsam görüşürüz, yaparız, olur, olmaz, gideriz, kalırız, gelirsin, gelirim, alırım, alamam vs. türünden cümleler kurmamam sebep veriyor.
İçimi acıtan yanı var mı?

Bilmiyorum.
Kendimi şu an bu bilinçaltımın temcit pilavı gibi ısıtıp, ısıtıp önüme sürdüğü hocanın konuşmasıyla, konuşur buluyorum.

Mesela bir beş yıllık kalkınma planı yapamıyorum.
Mesela bir on yıllık bütçe planı yapamıyorum.
Mesela Mortgag'e başvurup ev alamıyorum.
Mesela çocuklarımın Kep törenine kazadan kurtulursam gideceğim diyorum.
Mesela bir üç yıl sonrasında kendini nerde görmek istersin sorusuna cevap veriyorum; mezarda ya da karşında diyorum.
Kaza geçiricem ya diyorum.
Kazayı atlatırsam görüşürüz diyorum.

Geçenlerde arkadaşım 6, 5 yıl sonra geleceğim ve seni nasıl bulacağım dedi? Ben de tabii o zamana kadar kazadan kurtulursam diyorum.

Neler, neler. Kazdan kurtulursam çok yaşayacakmışım sigaraya devam diyorum.

Aklına geleni yap diyor bilinçaltım. Kaza geçireceksin nasıl olsa diyor.

Ölüm'e çeyrek kala ben böyle bilinçaltını sevmiyorum.

Ye, sev, yaşa… Kazaya kadar.

Ya, secret dediğini yaparsa!

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara