Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '07

 
Kategori
Futbol
 

Fenerbahçe cumhuriyeti

Fenerbahçe cumhuriyeti
 

Hep birlikte yaşadığımız sunî krizlere bir yenisini daha eklemişken, bir yazar olarak bundan hemen bir vazife çıkartmamak olmaz deyip giriştim yazıya…

Ben hala Cumhurbaşkanlığı krizini sunî görenlerdenim. Zira seçilmiş olan bu hükümetin ne üst kadrolarını ne de alt kadrolarını yeni tanıyor değiliz. Ülkemizde 1980 tufanı sonrasında ki süreçte gitgide güçlenip kitleselleşen ve hatta sonunda iktidar olan bu arkadaşlar gökten zembille de inmedi. Dolayısıyla Tandoğan’dan doğan ve Çağlayan’da çağlayan sonunda da İzmir’de tavan yapan sevgili halkımı anladığım kadar TBMM iradesini de iyi anladığımı iddia ediyorum. Kimilerine göre fundemantalist, kimilerine göre de ılımlı/reformist İslamcı olan AKP hükümeti, bu keskin virajı nasıl alır bilemiyorum ama hemen hemen aynı günlerde bir başka Cumhuriyet sorununa tanık oluyoruz yine hep beraber. Fenerbahçe Cumhuriyeti…

Özellikle son birkaç yıldır pek çok polemiğe kaynak olan bu benzetmeyi maalesef ilk ben yapmadım. Maalesef diyorum, çünkü bana göre bu coğrafyada yapılan en doğru benzetmedir Fenerbahçe Cumhuriyeti. Bilen bilir ben Fenerbahçeli değilim. Ama işin ilginç tarafı bu kavramı ortaya koyup şekillendiren kişi de Fenerbahçeli değildir. Bundan tam 18 yıl önce 1989 da, kendisinin tabiriyle gerçek bir Beşiktaşlı olan gazeteci ağabeyimiz Yalçın Doğan’ın icadıdır. Daha sonraları memleket meselesine dönüşen bu konuya ilişkin birçok mantıklı yazılar yazsa da kendisi, ne yazık ki Fenerbahçe Cumhuriyeti gitgide bir ironi hali aldığından bu yazılar sporseverlerden ziyade sosyologların ilgisini çekti. İyi ki de öyle oldu.

Yalçın Doğan’ın kitabını okuyanlar için belki çok şey ifade etmeyecek bu yazı ama okumayanlar adına sanırım bazı duygular uyandırabilirim. Evet, büyük kulüptür Fenerbahçe. Her büyüklüğün kendine has dertlerini de hoşluklarını da barındırır içerisinde. Ancak Fenerbahçe’yi özel kılan başka şeylerde vardır tarihimizde. Yalçın Doğan’ın anlatmak istediği gibi Fenerbahçe, Türkiye Cumhuriyetine benzer. Hem de o kadar benzer ki bazen birbirlerine karıştırıldığı bile olur. Kimi zaman devletin ulu büyükleri Fenerbahçe’yi yönetircesine yönetir devleti, kimi zaman da Fenerbahçe’nin ulu büyükleri devleti yönetircesine yönetir Fenerbahçe’yi. Arada bir birbirlerine karıştığı da olur bu işlerin. Tıpkı 12 Eylül’ün mimarı Kenan Evren’in Ali Şen’i huzuruna çağırıp da “Gel bakalım Ali, ne olacak bu Fenerin hali” diye sorduğunda Ali Şen’in dizlerinin titreyerek “Elimizden gelenin en iyisini yapacağız Paşam” dediği gibi. Ve o yıl Fenerbahçe elinden geleni yapar, şampiyon olur. Ardında da Kenan Paşa küme düşen Ankaragücü için elinden geleni yapar.

İç çekişmeler ve doruğa çıkan krizler Türkiye Cumhuriyetinde nasıl ki eksik olmadıysa benzerleri Fenerbahçe’de de oldu hep. Mesela bu benzerliklerden birisi de şu. Türkiye’de ne zaman darbe yapıldıysa Fenerbahçe o sene şampiyonluğu kaçırmıştır. Tam tersinden bakacak olursak Fenerbahçe ne zaman iyi olur ve başarılı sezonlar geçirirse o dönemlerde Türkiye ekonomisi de büyür ve güçlenir. Bu seneyi saymazsak eğer 1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında yaşanan darbe ve muhtıraların hiçbirinde Fenerbahçe mutlu olamamıştır.

Bir başka paralellik daha var. Türkiye’nin son 27 yıllık tarihe bakacak olursak, çalkantılı dönemlerde muhakkak ki Fenerbahçe yönetim kurulları da kongre kararları almıştır. 1980, 1994, 1998 yıllarında kulüp erken kongrelere giderek yeni yönetimlerle yoluna devam eder. İşte bu benzerliklerdir Fenerbahçe’yi Fenerbahçe Cumhuriyetine çeviren. Böyle bir benzerliğin olduğu devlet kulüp ilişkisine dünyada pek rastlanılmaz.

Burada başka bir şeye de değinmek gerekiyor. Sanıyorum Türkiye’de Fenerbahçe taraftarları kadar kulübünü sahiplenen ve omuzlayan başka bir taraftar yoktur. Başkan Aziz Yıldırım ile başlayan ekonomik ve kurumsal iyileştirmede her taşın altına parasıyla ve emeğiyle destek veren bu taraftarlar elbette her şeyin en iyisini hak ediyorlar. Ancak son dönemde ki Aziz Yıldırım portresi etrafında kümelenen Fenerbahçe taraftarı belki de bilmeyerek bir hataya düşüyor. Sevgi selinin getirdiği sahiplenme bir noktadan sonra körlüğü getirdi. Aziz Yıldırım ve yönetiminin herkesle kavgalı olması Fenerbahçe taraftarlarının da hem kendi içerisinde hem de diğer kulüplerle kavgalı olmasına sebep oldu, taraftarlık cemaate dönüştü. Unutmamak lâzım ki bizler 1980’li yılların ortalarına kadar tribünlerde yan yana maç izleyebilen insanlardık. Suçluların adı Haluk Ulusoy, Aziz Yıldırım, Özhan Canaydın ya da Yıldırım Demirören değil. Bu insanlara hayat ile tribünlerde ki samimiyetsizliğimizi ispat eden bizleriz. Onlar sadece kötü yöneticilerdir o kadar.

Yöneticilerinin “Son dört haftaya dokuz puan ile giremezsek eğer bizi şampiyon yapmazlar” dediği halde şampiyonluğu kazanan Fenerbahçe’de, bana göre bu şampiyonlukla dahi sular pek durulacak gibi görünmüyor. Sezon içinde özellikle son haftalarda yaşanan sıkıntılar sezon sonunda netice ne olursa olsun kuvvetle muhtemel Fenerbahçe’de yönetim, teknik kadro ve birçok futbolcunun kulüpten ayrılmasına neden olacak.

Sonuç olarak futbolun sosyolojisiyle, soy kütüğüyle ve tarihsel çıkarımlarıyla ilgilenenler Fenerbahçe Cumhuriyeti kavramını ciddîye alıp öyle irdeleme durumundalar. Çünkü taraftarı olalım ya da olmayalım Fenerbahçe’nin büyüklüğü İslâm Çupi’nin de dediği gibi “Ne şampiyonluklarla ne de kupalarla ölçülür” Konuya birazda böyle bakmaya çalışırsak inanın kimse Fenerbahçe Cumhuriyetine kızmaz, kızamaz.

Sağlıcakla kalın…

 
Toplam blog
: 19
: 618
Kayıt tarihi
: 13.05.07
 
 

BirGün gazetesi spor yazarıyım. Aynı zamanda 96.6 frekansından yayın yapan Yön Radyo'da her Salı ..