- Kategori
- Futbol
Fenerbahçe’ye Konya’da ilaç gibi 3 puan...
3 puan aldı mı almadı mı?
Kazanmasına karşın oyunu eleştirilen takım tarafından gelecek can alıcı soru... Yanıtı belli, sonucu değiştirmeyecek “ama”sı çok... Sayısal verilerin aleyhte olmasının hiç mi hiç önemi yok. Skor dışındaki veriler, lehte olsa ne yazar ki... Takımı önde gösteren veriler, kazanamayana “teselli ikramiyesi” bile değildir.
Fenerbahçe, Konya’ya zor bir konumdayken gitti. Sahada bekleneni veremeyen bir takım, sahada dışında içeriden ve dışarıdan gelen “saldırı”lar... Acı vereni içeriden geleni olmalı.
Konyaspor maçı, dönüm noktası sayılacak bir maçtı. Mücadeleyi “savaşmak” olarak görenler için de “ölüm kalım” maçı... Gelecek 3 puan, ilaç olacağı gibi, gidecek puan/lar da, grup sevgisini takım sevgisinden üstün tutanlar için bulunmaz fırsat olacaktı.
(Taraftarım, kulüp benden sorulur havasında olanların sağı solu belli olmaz. Taraftarsız maç düşünülemez, taraftarın etkisi yadsınamaz, taraftar eksikliği tuzsuz aşa benzer, ama maçların kazanılmasını/ yitirilmesini taraftara bağlamak da taraftarı ilahlaştırmaya benzer.
Bir avuç adam bağırır, bunun adı “taraftarın büyük protestosu” olur. Üç beş kişi alkışlar, bunun adı “büyük sevgi gösterisi” diye sunulur.
Bu tür yaklaşımlar, sunuşlar, aklı ikinci plana atan yaklaşımlardır.
Takımları asıl etkileyen, hakemlerdir hakemler!)
*****
3 puana Fenerbahçe’nin daha çok ihtiyacı vardı.
(7 haftada toplanan 9 puan, Fenerbahçe’nin büyüklüğüne yakışmadığı gibi, ne kadar zorda olduğunun da göstergesiydi. Saha dışı gelişmeler, atışmalar; bunlara başarısızlığın sürmesi için çabalamalar da eklenince, durumun “vahamet”i kendiliğinden anlaşılır.)
Advocaat, oyun anlayışını kaleyi savunma üzerine kurmuştu. Sonrası Allah kerim olmalıydı. İsmail Köybaşı’na farklı görev vermişti Advocaat. Onun yerine bakanlar, Caner Erkin’i anımsamışlardır.
Lens’in çabasıyla kazanılan ve Emenike’nin gole çevirdiği penaltı olmasa, Fenerbahçe açısından yine boşa geçen bir 45 dakika olacaktı.
Gol, Fenerbahçe’yi rahatlattı, Konyaspor’u ise “Ağır çek kürekleri mehtap uyanmasın” dizesini anımsatan bir oyuna yöneltti. Top, özellikle ikinci yarıda Konyaspor’da kaldı. Konyasporlular, topu çok sevmişlerdi; kendilerini yormadan topla oynadılar. Bu oyun anlayışı, önde olan Fenerbahçe'nin işine geldiği için, futbol, futbol olmaktan çıktı, “top bende”ye döndü.
Konyaspor, eski gücünden uzak olduğunu önceki maçlarda göstermişti. Fenerbahçe ise, puan sıralamasında gerilere düşmesi nedeniyle, “Büyük” diye bildiğimiz takımlardaki sıkıntıyı yaşıyordu. Bu bakımdan maç, Fenerbahçe için bir “diriliş” sayılabilirdi.
*****
Önemli olan kazanmaktı, gerisi boş laf...
Oyun güzelmiş, top yüzdesinde geriye düşmüşsün, gol pozisyonu azmış, golü de penaltıdan atmışsın... Sana bir penaltı verilmiş, ikincisi verilmemiş; rakibe bir o kadarı verilmemiş... Hakemler farklı düdük çalıyormuş.... “mış mış”lar, 3 puanı aldıktan sonra, ancak boş adam işidir.
Son söz:
Birkaç iyi sonuçla şampiyonluk gelmeyeceği gibi, birkaç maçlık kötü gidişle de şampiyonluk gitmez; bu, taraftardan önce, futbola yön verdiğini sananların kulağına küpe olmalı.
https://www.facebook.com/turgutcelik
https://twitter.com/#!/turgutcelik