Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '08

 
Kategori
Futbol
 

Fenerbahçeli olmanın gururu...

Fenerbahçeli olmanın gururu...
 

Bu ateş hiç sönmez..


Fenerbahçe bu sezon Avrupada büyük başarı elde etti. İlk 8 takım arasına kaldı. Belki biraz daha dikkatli olsa Chelsea gibi bir İngiliz devini elememesi içten bile değildi. Şimdi ise süper ligde şampiyonluk kovalıyor. Belki geçen hafta Ankaraspor maçında alınacak bir galibiyet büyük avantaj sağlayacaktı ama olmadı. Önemli değil, önemli olan yönetimin tarftarın futbolculara sahip çıkması, taraftarın gerçek bir Fenerbahçeli gibi davranması, çünkü Fenerbahçeli olamak bir kupa, bir şampiyonluk ile ölçülmeyecek büyüklükte bir şeydir. İşte aşağıda ki yazıda da ODTÜ’de İktisat okuyan Değerli Onur Görünmez ‘e ait, arkadaşım Hikmet Yılmaz linkini göndermiş “Mehmet ağbi sana ilham olsun” demiş, bir baktım gerçektende ilhamdan da öte nefis yazmış, olduğu gibi yayınlamak gerek diye düşünüp sevgili Onur’dan izin alarak aşağıda aynen yayınlıyorum..

Çocukluğumun bir yaz akşamı, evimizin önündeki, bana hep bir dünya kadar büyük gelen o parkta oynarken mahalleden bir çocuğun sorduğu soru karşısında ağzım açık aklmış bir cevap verememiştim.

O soruya o gün içinde vereceğim cevabın hayatımın geri kalan günlerinde bana ömrümün bazen en güzel gününü bazense en kötü gününü yaşatacağını o an elbette ki bilemezdim…

“Sen hangi takımlısın?” sorusuna verdiğim cevabın “Bilmem ki” olduğunu gören çocuğun “Galatasaraylı olsana sen, bak ben Galatasaraylıyım” demesiyle birlikte olanca saflığımla “Tamam, Galatasaraylı olayım o zaman ben de” deyişimin ardından geçecek o yarım saati, ömrümün ilerleyen yıllarında “hayatımın en utanç verici yarım saatlerinden biri” olarak anacağımı da…

Kaydırak sırası beklerken kafamdaki karmaşıklık o kadar rahatsız etmişti ki beni, merdivenleri tırmanıp kaydıraktan kaydıktan sonra hızımı aldığım gibi babamın dükkanına koşmuştum…

O yürüdükçe tahtaları gıcırdayan, içeride her daim ütü buharı bulunan, olmayacak bir yaramazlık yaptığım zaman altına girip üzerime büyükçe bir kumaş parçası alıp babamdan saklandığım o dev masanın olduğu, ömrümde kendimi en mutlu, en güvende hissettiğim o terzi dükkanına nasıl girdiğimi şimdi bile hatırlarım…

Mezrosunu boynuna asıp orada saatlerce kumaş ölçen; tebeşirle işaretlediği yerleri takip edip kumaşlar kesen; olanca işinin arasında bana renkli renkli pantolonlar dikmeyi ihmal etmeyen; akşam olup ezan okununca da beni omuzlarına alıp o önünde çamların olduğu, Karakol Caddesi'ndeki evimize getiren babamın, tütün kokan dükkanında kendimi nasıl güvende hissetmeyebilirdim ki?

İçeri koşa koşa girer ve babamın kucağına doğru hızla atlarım…

Babamın bana şaşkın şaşkın bakan gözlerinden gözlerimi çeviririm ve bir suç işlemiş gibi “Baba ben Galatasaraylı oldum” derim…

Babam bana gülümser ve “Niye oğlum?” der…

Parktaki çocuğu anlatır, “O öyle ol dedi, ben de oldum” der ve sorarım: Sen hangi takımlısın?

Babam, “Fenerbahçe tabii, sarı çaparım!” der. Babam bana hep “sarı çaparım” der…

İkna olmam 10 saniye sürmüştür…

“Tamam, ben de Fenerbahçeliyim o zaman!”

Sonra aradan yıllar geçer ve 90’lı yılların sonu, yani Fenerbahçeli bir çocuk için olabilecek en kötü yıllar gelir.

Galatasaray’ın Avrupa’da aldığı her galibiyet bana ömrümün en kötü günlerini yaşatır, UEFA kupasında finale doğru giderken geçtikleri her turun ardından battaniyenin altında, yanda yatan kız kardeşi duymasın diye sessiz sessiz ağlayan bir çocuk yaratır benden…

Yıl 2000’lere gelse, o küçük çocuk ergenliğinin sancılı dönemlerini yaşamaya başlasa bile durum aynıdır. Değişen tek şey artık “koca bir adam” olan o “çapar”ın battaniyenin altında bile ağlayamayacak, üzüntüsünü sadece içine atabilecek yaşa gelmiş olmasıdır…

Derken yıllar biraz daha geçer ve bir mucize olur: Fenerbahçe artık o eski Fenerbahçe değildir. Kederli günler bitmiş, başka bir döneme girilmiştir. Rakiplerin “ancak formasını alırsınız” diye alay ettiği büyük oyuncular, büyük teknik direktörler, büyük yöneticiler çıkmıştır ortaya….

Fenerbahçe günden güne “iyileşir”, o “gerçek Fenerbahçe’ye” dönüşür…

Sırf babasının takımı diye Fenerbahçe’yi tutan o sarı çocuklar artık sevinebilmeye, bazense az da rastlansa, dün akşamki gibi üzülmeye başlamıştır.

Şimdi 300 milyon avroluk bütçesiyle Chelsea’nın, 90 milyon avro bütçeli Fenerbahçe’yi elediği bir günün; futbolun değil milyon avroların oynandığı bir günün ardından bile “endüstriyel futbol”lu gerçekler beynimde çınlarken, aklıma

“Hayatımda hiçbir şey bana Fenerbahçe kadar üzüntü ya da sevinç vermiyor”

cümlesi dışında kalanların ne kadar anlamsız olduğundan başka hiçbir şey gelmiyor.

Biliyorum ki ne bir yakınım öldüğünde ne de aşık olduğumda; hayatımda hiçbir şey için Fenerbahçe’ye üzüldüğüm kadar üzülmedim ve Fenerbahçe'ye sevindiğim kadar sevinmedim.

Ben Fenerbahçeliyim…

Ve maalesef, biliyorum ki başka hiçbir şey beni Fenerbahçe’nin yenilmesine üzüldüğüm kadar üzemeyecek, Fenerbahçe’nin galip gelmesine kadar sevindiğim kadar da sevindiremeyecek…

Hiçbir şey ama hiçbir şey.

İyi ki varsın baba!

İyi ki varsın Fenerbahçe!


Onur Görünmez'in diğer yazıları aşağıdaki linkte..

http://www.gazeteodtulu.com/yazilar.php?id=588

Onur Görünmez
İktisat

 
Toplam blog
: 319
: 6405
Kayıt tarihi
: 14.06.06
 
 

25.08.1963 İstanbul doğumluyum. A.Ö.F İşletme mezunuyum. 8 sene profesyonel kalecilik yaptım. (Ey..