- Kategori
- İnternet
Feysbukum, Mesenem, Tivitırım… Ooh, Ne Kadar Mutluyum…

her şey sanal...
Geçen bir arkadaşım anlattı; O’ nun bir arkadaşı aralarındaki bir tartışmanın sonunda O’ nu Facebook’ undan silmekle tehdit etmiş. Ve inanın bana ciddiymiş. Arkadaşımsa bu tehdit karşısında refleks olarak gayet güzel bir cevap patlatmış; “Msn’ nden de silmezsen adam değilsin…!” Sonunda araları açılmış, şimdi Msn’ lerinden de, Facebook' larından da, cep telefonlarından da silmişler birbirlerini. “Bitti mi yani?, Bu kadar mı? Bunlardan silinince bitiyor mu bir insan senin için?” dediğimdeyse bana daha bomba bir cevap verdi: “Hayır abi, bu herif bir de benim çiftlik komşum Farmville’ de…”
Başka bir dostumsa; gece evde, karı koca iki ayrı laptopun başına geçtiklerini, birbirleriyle ayrı odalardan Facebook’ larından yazışarak iletişim kurduklarını anlattı; “Çay yapacağım, içer misin hayatım?...”Acı ya da komik gelebilir size ama, bir çok evde işler bu halde artık…
Derken gazetelerde bir haber; “ 'Elektronik Evcil Hayvan' dan sonra, Japonlar bu sefer de ‘Elektronik Sevgili’ yaptılar! Her sözünüzü dinleyen, sizi hiç kırmayan, cebinizde taşıyabileceğiniz bu elektronik sevgiliye rağbet büyük…” Zaten “Sevgilinizin Kolu” adında “Sarılıp yatmalık yastık” üretenler de bu Japonlardı…
Seçenekler arttı diye mi ilişkiler bu kadar çabuk tükeniyor bu dönemde? Her şey sanal olduğu için; acılar da sanal ve gerçeği kadar acıtmıyor diye mi? "Sanal olunca; aldatmak aldatmak değil, ihanet ihanet değil, yalan yalan değil, ayıp ayıp değil" diye mi düşünülüyor? “Terbiyesizliğin” sanalı ve gerçeği mi var artık? Sonra, ne kadar kolay ‘vazgeçmek’ bu dönemde? Arkadaş listenize başka birini eklemek 10 saniyenizi bile almıyor diye mi, eskileri silmek bu kadar kolay? Bir kalp; ona ait sözler, gözler, onca gerçek anı, hatıra; şunca sanallığa bu kadar mı kolay kurban edilebiliyor?; “Silmek istiyor musunuz?”; “Evet”… bu kadar kolay mı? Listelerinize, Top 10’ larınıza giremeyen; arkadaşınız olamıyor da mı?
Yüreğinizin mührünü elinde tutan, gözlerinizin rengine sonsuza değin el koyan, gülüşünüzü gülüşüne hapseden o sevdiğinizin kokusunu içinize en son ne zaman çektiniz? O koku ne zaman en son burnunuzdan gitmedi günlerce? Bir ten her şeyiyle bir evrendir; ne zaman o sıcacık sonsuzluğa bıraktınız en son kendinizi? En son ne zaman kutsal damlaları dökülürken kalbinizin gözlerinizin kenarından, yanağınızdan akarken açtığı ateşten yolu hissettiniz? En son ne zaman biri için saatlerce düşündünüz, üzüldünüz, ağladınız, beklediniz, sevindiniz…? En son ne zaman korktunuz kaybetmekten birini? Hiçbir arkadaş listesinde olmayan –zaten buna gerek de olmayan-, varlığı bir papatyanın bembeyaz yaprakları kadar gerçek olan, yeri telefon ya da Facebook ya da başka bir zımbırtı listesi olmayıp, bizatihi kalbinizin en mahrem yeri olan birini en son ne zaman tanıdınız? O’ na ne zaman uzandınız en son elinizle, kalbinizle, sesinizle, gözlerinizle…?
Telefonunuzda, Facebook’unuzda, Twitter’ınızda, Farmville’inizde, Msn’nizde… olmadan da deli gibi sevebileceğiz biri varsa hayatınızda hala bu çağda ve siz birini böyleyken de sevebiliyorsanız hala; ne mutlu size! O gerçek sevgidir. Bilin değerini.
Kim bilir, belki biz de Tanrı’ nın Farmville’ indeki oyuncularızdır…? Fihimafih misali…