- Kategori
- Gündelik Yaşam
Filistin’de Ramazan’ın İlk Günü: Sessiz Çığlık!
Filistin topraklarında Ramazan ayının ilk günü oruçlu olayım diye niyetlendim.
Gazze’deki Ulu Cami’ de orucumu açayım düşüncesinde idim.
Ve kendimi Gazze sokaklarında yürürken buldum.
Ama bu yıkık sokaklarda yürürken her zamanki gibi aldığım taze sebze ve meyveler yoktu. Gözlerim manavları ya da buram buram yeşillik kokan mahalle pazarlarını arıyordu.
Galiba ramazan ayının ilk günü olması dolayısı ile iyice acıkmıştım.
Tatlı çeşitlerini arıyordum, ilginç onları da göremiyordum.
Çocuklarımı sevindirmek için alacağımız hediye oyuncaklara göz gezdireyim diye çevreme bakındım, hay aksi alabileceğim hiçbir şey yok.
“Ya paramla alacağım” diye içimden geçiriyorum ama yok işte. Demek ki “bu topraklar da paranız olsa bile değersizmiş” diye düşündüm.
Akşam otele gidince televizyon programlarını açıp anlı şanlı hocalarımızı da dinleyemeyecek miydim yoksa? Galiba odam da televizyon yoktu ki kanalları olsun.
Hay aksi diyorum. “Bu akşam yediklerimin kalorisini hesaplayamayacak mıyım?”
“Uzmanlar bu gün kaç bardak su içmem gerekecek onu söyleyeceklerdi bak kaçırıyorum”…
Ah kahretsin, wi-fi de yok değil mi? ne odamda ne de sokaklarda.
Nasıl whats up’ımı açacağım, arkadaşlarımla nasıl sohbet edeceğim ki,
Facebook ya da diğer sosyal medya araçlarımı açıp çektiğim resimlerimi bile paylaşamayacak mıyım?
Hayıflanmaya başlıyorum.
Nazlana nazlana gittiğim o tertemiz camilerimizde kıldığım teravih namazlarımı bugün bu topraklarda kılamayacağım gibi. Yıkık camiler görüyorum. Yıkık duvarlı ya da minareli cami de mi olur? Camiye insanlar bomba atabilirler mi cidden?
Hani oralar mabetlerimizdi, dokunulmazlıkları vardı…
Hiçbir güç inançlara karışmazdı? Kendi kendime konuşuyorum galiba.
Teravih namazı kılarken o yıkık duvarlardan soğuk falan gelir de üşürsem, hasta olursam, yarın nasıl oruç tutacağım ki? Acaba bu akşam odamda mı kılsam teravih namazını, yoksa seferiyim kılmasam mı?
Filistin sokaklarında amma kolsuz bacaksız insanlar var, iş kazasımı acaba, hiç de benim gibi elimde ufak bir çiziğime attığım naraları atmıyorlar. Sessiz çığlıkları var gibi.
Acaba çok mu ağrı kesici kullanıyorlar.
Yoksa onlar acıyı mı unutmuşlar? Ya da acıyı bağırlarına mı basmışlar.
Bazen acayip top sesleri gibi şeyler duyuyorum, ama ezan okunmadı ki daha, anlam veremiyorum…
Çocukları da hiç anlamıyorum ki, ellerinde oyuncak taşımaları gerekirken taş mı saklıyorlar ne, taş ile oyun oynanmaz ki?
İşte anlamıyorum?
Bizim çocuklara oyuncak beğendiremiyoruz ya, düşündükçe kendi kendime gülüyorum, kendim ile çelişiyorum…
Allah Allah lunapark ya da devasa alışveriş merkezleri de görmüyorum ki? Ne olmuş buralara? İnsanlar eğlenmeyi bilmiyorlar mı? Bu kadar da olmaz ama ya. Biraz hayatı yaşamaları lazım. Dünyaya bir defa geliyoruz değil mi ama?
İnsanlar vakitlerini nerelerde geçiriyorlar ki? Düşünmeden edemiyorum…
Akşam iftarda lüks bir yer bulabilecek miyim acaba, yemeden önce gözüm gönlüm açılsın. Akşama kadar oruç tuttum, az bir şey mi? Akşama kadar verdiğim enerjilerimi ve alamadığım mineralleri, proteinleri, glikozları almam lazım.
Ama Filistin topraklarında sanki ramazan iftarları için davet verilen lüks yerler yok gibi, ilginç. Zenginler nerede iftarlarını açıyorlar acaba?
Ben mi göremiyorum?
Akşama da az kaldı, ya iyi bir iftarımı yapamaz isem, yazık değil mi bana, akşama kadar oruçluyum zaten. Karnımı iyi bir şekilde doyurmam lazım ki kendimi güçlü hissedeyim.
Sonunda akşam olmak üzere sanki, hava kararıyor…
Ama sokaklar da ne çiğ köfte satanlar var, ne de buram buram kokan pideler, ya tatlı damı yok.
Hayıflanmaya başlıyorum, ya acıktım, nerde nasıl karnımı doyuracağım ki?
Sokaklarda ilginç hani, ne lambalar var doğru dürüst, ışıkları yok, cami minarelerinde devasa “hoş geldin ya şehri ramazan” falan da yazmamışlar. Ramazan ayının geldiğini bilmiyorlar mı ki?
Ramazan acaba Filistin’e uğramamış mı? Yoo görüyorum aslında her yerde yıkık camilerde sokaklar da herkes namazını huşu içinde kılıyor, bir anlam veremiyorum.
Sokaklarda yiyen içen de yok. Herkesin dilinde dualar, ellerinde Kuran ve okudukça okuyorlar. Okudukları bana ayrı bir dokunuyor sanki. Beni alıp götürüyor bir yerlere doğru, okuduklarını yaşıyorlar gibi…
Acaba diyorum bir araba kiralasam, Kudüs’teki El Aksa camisine mi gitsem ve orada mı iftarımı açsam, namazımı kılsam diyorum, ya araba kiralayacak yer de bulamıyorum ilginç. Sorduğum kişi bana garip garip bakıyor, çok zor soru sormadım ki? Oysa param var hani…
Böyle sağa sola doğru bakarken pencere camları kırık olan otelde ki odama geliyorum. Ve iftar vakti için sonunda ezan okunuyor.
Hemen iftarımı açmak için koşarak benim için hazırlanan yemek salonuna geçiyorum ki masamda bir bardak su ve bayat bir ekmek ile beraber sıcak bir çorba…
Masama bakıyorum “bunlar ile ben nasıl doyacağım” diye nerde ise duygusal triplere bağlanırken yatağımdan düşerek uyanıyorum ve diyorum ki “çok şükür Yarabbi rüya imiş”…
Ben rüyamda bile dayanamadım. Ya bu olayların gerçeğini yıllardır yaşayan Filistin halkının durumuna ne dersiniz? Hepimizin vicdanı sızladı değil mi? Bu ramazan ayında bir de bu yoklukları düşünerek gücü yerinde olanların bol fitre ve zekâtlarımızı en yakınımızdan başlayıp, dünyanın en ücra köşelerine kadar göndermemiz gerekiyor. Hayırlı ramazanlar efendim…