Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Fındık... Tabi yerseniz...

Fındık... Tabi yerseniz...
 

Bu gün biraz keyif edelim…

Söz gelişi “Ciddi memleket meseleleri”ni bir kenara bırakalım. Sanki biz buradan yazıyoruz da “Ciddiye” alan mı var ki?

Yok...

Hani bir yazımın Arapça ama Latin harfleri ile yazılmış başlığıdır. “Tekellem tekellem, amma ve lakin la yenfa…” yani, kendin söyle kendin dinle, değişen bir şey yok anlamına geliyor.

O yazıda bile o kadar çok şey yazmışız ki, aynen kendim söylemiş, kendim dinlemişim, benim dışında da 95 kişi…

O günlerden bu günkü siyasi ortama gelişimizin görüntülerini vermişiz. Habibi Reisul Vizara’ya (Sevgili başbakanımıza) dikkatli olmasını söylemişiz ama duymamış…

Onun için bu gün biraz serbest takılalım, Keyif edelim…

Mesela…

Son yazım “Blog yazıyorum da” başlığını taşıyor. Bu yazıyı da “Yemek-Mutfak” bölümüne attım. Orada “Blog” tarifinden yola çıkarak bir “Blog” yemeği hazırladım. Sonunda de “Yerseniz” dedim…

Bir iki “Yorum” geldi… Zahmet edip “Yorum” yazan arkadaşlara buradan bir kez daha teşekkür ederim. Yalnız, anlamadığım neden hep “Fındık”tan söz ettiler!...

Bizim blog yemeğinde “Fındık” sözü hiç geçmiyor. Tekrar tekrar baktım… Sonra geç de olsa anladım (!) ki “Yersen” kelimesi “Fındık” çağrıştırmış…

Batıda Samsun ilimizden Doğu Karadeniz bölgemize dikine bir giriş yaptığınıza, çok da masmavi olmayan, hatta zaman zaman kara renge bürünen, çok coştuğu ve kıyılarını acımasızca dövdüğü günlerde biraz daha toprak rengine bürünen denizi görürsünüz.

Denizden sonra kesinlikle “Karadeniz sahil yolu”nu takip etmemek kaydıyla, yeşilin görebileceğiniz her tonu sizi karşılar. Dünyanın hemen hiçbir yerinde bu kadar tonda “Yeşil”i bir arada görmeniz neredeyse mümkün değildir. Yani, benim gördüğüm kadarıyla yeşilin en çok tonunu görmek istiyorsanız dünyada, “Karadeniz Sahillerini” gezeceksiniz.

Bu coğrafyada yeşile âşık olursunuz. O aşk ile de etrafınızı seyrederken bir ağaç görürsünüz. Hep yamaçlardadır genellikle. Düzde, evlerin içinde “Olmak” için vardır. Ama asıl yeri yamaçlardır. Ağacın genç dalları daha açık renkli yeşil, aşağılara doğru daha da koyulaşan…

İşte o ağacın adı “Fındık” ağacıdır. Huşgiller (Betulaceae) familyasından CORYLUS cinsini oluşturan ÇALI ve AĞAÇ türlerinin ortak adıdır fındık...

Şimdi “Ya kardeşim sen Karadenizliye fındık ağacını mı tarif ediyorsun” diyeceksiniz. Kesinlikle hayır. Gerçi Karadenizli kardeşlerimiz fındık ağacına “Benim gözümle” bakamadıkları için nasıl tarif ederler bilemem. Ben “Blog yazıyorum da” başlıklı yazıma koskoca ve yürekten “Haaaaaa… Haaaaaa… Haaaaa…” kahkahalarlalarını da ekleyerek “Yersek… Kimun finduğu cüzel bilmiyok ama…” yorumunu sabaha karşı atan ve Antalya’da yaşayan arkadaşımız dâhil olmak üzere ola ki yerinde görmeyen ve merak edenlere tarif ediyorum…

İşte o ağacını meyvesi de fındık… Üç-dört fındığın bir kökte birleşmiş halindeki durumuna da “Çotanak” denir… Bir başka deyişle “Çoklu fındık” demektir çotanak…

Fındık;”Yuvarlak, Sivri ve Badem” olarak üç ana cinse ayrılır. Bunlar da daha sonra kendi içlerinde yaklaşık 18–20 çeşit ad ile anılırlar. En yağlı olanın adı “Tombul” en gösterişli olanı da “Foşa” fındık olarak anılır… Fındıktan üretilen çeşitlere de daha girmiyoruz.

İçerdiği “Yağ” ile insana son derece yararlı bir meyve (kuruyemiş olarak) çeşididir. Hemen her gün bir avuç yemek gerekir. Özellikle de “Çiğ” yemenizi öneririm. Çünkü kavrulmuş olanında elbette bir miktar özelliği (çok önemli olmamakla beraber) ısıdan dolayı gidebilir.

Yani, her gün bir avuç fındık yerseniz, sağlığınıza mutlak faydası vardır…

Tabi yerseniz…

Görüldüğü üzere bu bir “Fındık” yazısı olmuştur. İster yersiniz, ister yemezsiniz. Bugünün ekonomik koşulları içinde her gün bir avuç fındığa para ayıracak babayiğit varsa tabi…

Bir dahaki yazımda inşallah Antalya’da Paşa Camisinin önünden limana inen Uzunçarşı sokağındaki evimizin (kirada oturduğumuz) hayatındaki Muşmula (Yenidünya) ile Bergamot ağacında yetişen meyvelerin faydalarından söz edebilirim. Ama “bi düşünmem lazım” tabi…

04 MAYIS 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..