Yazmakla yaşamak arasında gidip gelen kişi hikaye yazar, uyarlama yapar roman sahibi ermeni laflarını takiben nobeli alınca proje rafa kaldırılır, ama o yine de yazar... Mühendistir, derslerden vakit buldukça IT şirketlerinde takılır, tecrübe kazanır... Soru sormayı dolayısıyla felsefeyi sever, psikolojiyi de sever,insanı mer..
Akrabalar mı? Akbabalar mı?
Öncelikle şunu söyleyeyim ki anne tarafına meyilli olmak şüphelendiğin gibi sadece sana özel bir durum değil. Hele ki anneannemi kaybettiğim bugünlerde ben daha da derinden hissediyorum. Gördüğün gibi ben dahil çoğu kişide durum böyle. Peki neden? Ben de bilmiyorum; bu bir gizem:) Akraba-akbaba ikilemine gelince, günümüzde akrabalık ilişkileri birçok ailede ancak geleneklerin ayakta tuttuğu bir hal aldı ne yazık ki... Aile büyüklerimize saygı bir yana ben akrabalık bağına inanmıyorum, kişilere bireysel bakmak ve ona göre değerlendirmek en sağlıklı tutum gibi. Yeri geldiği zaman aynı kandan kişilerle kanlı olduğumuz gibi bazen öyle bir 'elalem' çıkıyor ki karşımıza kan kardeşi oluveriyoruz onunla. Dediğin gibi sabır ve saygı yeterli, sevgi içinse biraz olsun emek gerekli.
15 Eylül 2007 05:23Aşk ve deniz...
Gerçekten de aşk nesnesinden çok sahibiyle alakalı bir duygu olduğundan bir kere geçirilen ağır bir hastalık gibi ikincisini bazen bünyemiz kaldıramayabiliyor. Bunun korkusuyla 'aşk tutkudur, sevgi gerçektir' cümlelerine sığınıp, bir hastalıktan korkan antibiyotik bağımlılarına dönüyoruz. Ne kadar koruyabiliyoruz kendimizi? Orası tartışılır...
Ailemizin beşinci kişisi
Yakın bir tarihte ben de anneannemi kaybettim. Bir süredir hastaydı gerçi ama insan nedense hastalığı geçip gidecek yine hep yanında olacak sanıyor. Oysa geriye zihinde yankılanan, söylenmemiş,ertelenmiş ve bir daha da asla söylenmeyecek kelimeler kalıyor. Hala yanımızda olan sevdiklerimizle daha verimli vakit geçirmemizi sağlaması bu durumun tek olumlu yanı belki de.
13 Eylül 2007 01:53- Toplam blog
- : 2
- : 371
- Kayıt tarihi
- : 02.09.07