Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Fotoğraf karesi

Fotoğraf karesi
 

Bir fotoğrafın amacı o an yaşananları ölümsüzleştirmektir. Bir futbol müsabakasındaki hava topu mücadelesi, bir siyasetçinin düşmeden birkaç saniye önceki hali yada mini etek giymiş şarkıcının az sonra vereceği “frikik”; her biri fotoğraf makinesini elinde tutan için şans dakikalarıdır. İnternet hayatımıza girdiğinden beri dünyanın birçok yerindeki farklı olayları takip etmek için çekilen fotoğraflara bakıyoruz. Geçenlerde gazeteleri karıştırırken ilginç bir haber okudum. Habere göre dünyanın en büyük arkadaşlık sitesi Facebook’da bulunan fotoğrafların on milyardan fazla olduğu yazılmıştı. İnanılır gibi değil. Sadece bir tek internet sitesinde dünya nüfusundan daha fazla fotoğraf yüklü…

Dünya fotoğraf çektiğimiz ilk günden beri hızla değişiyor. Radyolar, televizyonlar, telefonlar ve internet mecrası. Her biri yeryüzünün kendi içinde kurduğu elektronik ağın bir aracı. Örneğin internet üzerinden görüntülü görüşmeleri bir düşünün. Başka bir kıtadaki; Avusturalya’daki akrabalarınızla görüşüyorsunuz. Onları görüyorsunuz, görmekle kalmıyor seslerini duyuyorsunuz. Yakında dokunabilirsiniz de belki. Homo Sapienslerden her şeyi bekler oldum artık. Şunun şurasında onbeş yıl önce cep telefonu teknolojinden bihaberdik. Şimdi telefonlarımızın en iyi fotoğraf çekenini araştırıyoruz. Megapiksel sayısına göre satın alıyoruz telefonları.

Yine fotoğraf makinesi giriyor araya. Gözetlemeyi seviyoruz, hele de bunu ölümsüz hale getirmeye bayılıyoruz. Herhangi bir yerde kızların özel görüntülerini yakaladığımızda cümle âleme dağıtıyoruz. Hatta yolda giderken ‘uçak düşse de bizde telefonumuzdan görüntü alsak’ diyoruz. Sonra satarız o görüntüleri, üç beş kuruş kazanırız işte! Toplum olarak kopma noktasına yaklaşmış bulunuyoruz. Tehlikeli ama tadından da yenmez bir inişe geçiyoruz. Kemerlerinizi bağlayın!

Kabul ediyorum; dünyada da tüketim çılgınlığı ve popüler kültürün etkileri toplumları kasıp kavuruyor. Ama bunların biri ya da hepsi bizimde böyle bir sürece girmemize izin vermemeli. Dünyada moda ya, bizde de olmalı mutlaka(!) Adına modernlik diyorlar. Anlayamıyorum. Dünyada var örnekleri. Hadi bizde de aynısı olsun diyelim. Oda yok. Örneğin İspanya’dan farkımız ne bu konuda? Çok basit. Onlarda halkın haklarını gasp eden birileri olduğunda fotoğraf makineleri boş durmuyor. Ya da İspanyol gençler sokaklara çıkıp eylem yaptıklarında fotoğraf makinelerini taşıyan medya mensubu orayı görmemezlikten gelmiyor. Ertesi gün gazetelerde orda ne olup bitiyorsa aynen haber yapılıyor. Dönelim şimdi bize.

Eğer bir kavga, kıyamet yoksa 1 Mayıs günü ülkede yapılan eylemleri boş geçiyoruz. Eğer Aleviler bir yerleri taşlamıyorlarsa 2 Temmuz gününün bir önemi yok! AKP hükümetinin meclisten geçirdiği SSGSS yasa tasarısının protesto görüntülerinde üstü başı kan içinde polise karşılık veren bir genç yoksa orada fotoğraf çekmeye ne gerek var? Ne hikmettir bilemedim, olay işimize gelmedik bir hal aldığında fotoğraf makineleri kayboluveriyor! Hâlbuki iki gün sonra Galatasaraylı Servet’in sahanın ortasında manken edasıyla saçlarını düzeltişi yarım sayfa yer alıyor gazetelerimizde. Hülya Avşar’ın Sadettin Saran beyle el ele gezerken çekilmiş fotoğrafları hala zihnimizde. Ya da nasıl unuturuz birkaç modelin “selülitli” fotoğraflarını! Fotoğraf demiştik değil mi? Bir kare fotoğrafın halini bile ülkeye uyarlattılar bize.

Bizim ülke garip ülke. Bizim olması toprağından. Garipliği insanımızdan…

 
Toplam blog
: 41
: 715
Kayıt tarihi
: 15.06.08
 
 

Ortaöğrenimimi Anıttepe Lisesi'nde gördükten sonra Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Mühendisliği..