Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

09 Şubat '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Friedrich Hegel ve Felsefesi

Friedrich Hegel ve Felsefesi
 

Friedrich Hegel


“Felsefenin getirdiği biricik düşünce, dünyayı aklın yönettiği ve bundan ötürü de evrensel tarihin akla uygun olduğu düşüncesidir. Demek ki evrensel tarihin incelenmesinden çıkması gereken ilk sonuç; tarih boyunca her şeyin akla uygun olarak olup bittiği ve evrensel tarihin, zorunlu bir yürüyüşü olduğu sonucudur.”

“Ekonomi bilimi göstermektedir ki, servet fazlalığına rağmen sivil toplum, bütün zenginliği içinde, kendi doğurduğu aşırı yoksulluğa ve halk tabakasına haraç verecek kadar mala sahip değildir.”

“Yüce ve sınırsız yönetim haklarını sadece birkaç yasayı çıkarmak ve bu yasalara uyulmasını sağlamakla yetinen ‘Sıradan Devlet’ler mantığa aykırıdır gerçi; ama bu tutarsızlık kusurlu Devletlerde en kusursuz olan yandır”diyor batı düşüncesinin en büyük ve en önemli temsilcilerinden Friedrich Hegel.

Gerek sağlığında, gerekse ölümünden sonra, kendisinden sonra gelen düşünür ve akımlara kaynak teşkil edecek fikirler üreten ve hala kurduğu, sistem felsefe tarihinde “biricik” olarak ifade edilen filozof.

Felsefe tarihinin balıca tartışma konularından biri olan idealizm-materyalizm ikiliğinde, idealizmin safında yer alan ve yaşadığı dönemde Alman idealizmine kendi damgasını vuran Hegel, yine antik çağlardan beri tartışıla gelen “diyalektik” kavramına da yeni boyutlar ekleyerek, “felesefe”nin tartışmasız en büyük zirvelerinde biri olmuştur.

Kullandığı kavramlar ya da mantık örgüsü, onu, kolayca anlaşılır biri olmaktan çıkarıyorsa da, onun felsefesini anlamadan kendinden sonra gelen diğer düşünce akımlarını anlamak ve yorumlamak hem zordur, hem de yapılan yorum ve değerlendirmeleri eksik bırakır. Örneğin, Hegel’in idealizmi ile diyalektiğini bilmemek, bu iki kavramı ters yüz ederek kendi sistemini oluşturan Marks’ı ve Marksizmi anlamayı güçleştirir.

Hegel’i düşünce tarihinde en üst konuma oturtan O’nun Alman idealizmine farklı şekiller getirmiş olmasıdır. Hegel, gerçek bir diğer Alman filozof Kant’ın gerekse Fichte ve Schelüng’in idealist felsefelerini yeni baştan ele almış, eleştirmiş, değişikliğe uğratmış ve sonuçta da Alman idealizmine kesin biçimini vermiştir.

Alman idealizmine kesin şeklini verirken ve bunun yanında kendi sistemini de geliştirirken Hegel, felsefe tarihinin ilk dönemlerinde ortaya çıkan daha sonra bir kenara itilen “Diyalektik” kavramını tekrar felsefe alanına sokmuştur. Marks, daha sonra Hegel’in diyalektik kavramını kullanarak kendi materyalist sisteminin bel kemiğini oluşturmuştur.

Diyalektik, nedir? Yunanca “tartışma” anlamına gelen diyalektik, Hegel’in terminolojisinde şöyle tanımlanmaktadır; “Diyalektik, yalnızca bir akıl yürütme tarzı olmayıp; doğada ve tarihte kendini gösteren İde’nin, Tin’in (zihnin) değişmesini ve gelişmesini getiren temel yasadır.”

Hegel’e göre her şeyin temelinde bir evrensel varlık, yani İde vardır. Doğada var olan her şey bu İde’nin belli bir biçim almışıdır, yansımadır, ama bu İde’nin kaybolup gitmesi demek değildir. İde, Tin’de (zihinde) tekrar kendine döner ve kendini bulur. İşte, Hegel’in Tin’i kendini bilip tanıyan mutlak varlıktır. Hegel’in terminolojisinde sürekli tekrarlanan “Mutlak Varlık”, “İde”, “Tin” gibi geniş kavramlar “Tanrı”yı simgelemektedir. Bu mutlak varlık, sadece var olmak değil; bir değişme, gelişme ve ilerlemedir. Yani mutlak varlık tezlerin ve anti tezlerin ortaya konulmasıdır.

Diyalektik metodun öğeleri; 1-Tez: Tin, kendini kendi düşüncesinde bilir; 2-Antitez: Tin, kendini doğadaki oluşturdukları ile bilir; 3-Sentez: Tin, bilince kavuşur. Kısacası, Tin,  diyalektik adı verilen tek ve sonsuz bir sürece dayanarak kendi kendinin bilincine varır, şeklindedir.

Diyalektiği daha basit bir yaklaşımla açıklarsak; Ortaya bir görüş ve kavram atılır. Bu “tez”dir. Bu görüş ve kavram aynı zamanda kendi içinde karşıtını, yani olumsuzunu da taşır. Bu “antitez”dir. Bu birbirine karşıt iki düşünce daha sonra içlerindeki gerçek ve güzel yanlarını bir araya getirerek yeni bir oluşum ortaya koyar. Bu da “sentez”dir. Ama bu diyalektik burada bitmez. Bu sentezin içinde de daha sonra başka tezler ve antitezler çıkarak, yeni oluşumlara yol açacaktır.

Hegel’e göre diyalektik, insanı ve doğayı bir bütün olarak ve tarihi açıdan değerlendirebilecek biricik metoddur. Ona göre her şeyin temelinde bir değişim ve ilerleme ilkesi vardır. Diyalektik, işte bu ilerleme ve değişimin yasalarını ortaya koymaktır. Hegel’e göre “mantık” doğruluğun çırılçıplak göründüğü alan, “doğa” kendisinden farklı bir duruma giren, başka bir ifade ile farklılaşan İde’dir. “Yabancılaşma” kavramını sistemli olarak inceleyen ilk filozof Hegel’dir. Kendisinden öncekilerin siyasal toplumu belirlemek için kullandıkları “sivil toplum” kavramını, siyasal öncesi toplum için kullanmıştır.

Hegel, felsefesinin temel taşları niteliğindeki kavramların her biri sayfalar, hatta kitaplar dolusu ele alınabilir. Kısaca anlatmaya çalıştığım Hegel’in felsefesi anlaşılması ve yorumlanması çok zor içerik taşımaktadır. Hele ki bu kendi kitaplarına başvurularak yapılırsa daha da zordur. Batı düşüncesini ve düşüncenin fikri mimarlarını anlamak gereğinin kesin koşulu olmasa da en önemli koşullarından biri de Hegel felsefesini, en azından, ana hatlarıyla bilmek ve öğrenmektir.

Daha yaşıyorken, kendi felsefesi üniversitelerde “ders” olarak okutulan ve ölümünden sonra “Hegel’ci felsefe” okulunun kurulmasına neden olan Hegel, felsefe tarihinde, izleri bugün bile görüşleriyle “tek” olma özelliğini korumaktadır.

Nizamettin Biber

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara