Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '09

 
Kategori
Spor
 

Galatasaray ve Fenerbahçe'nin taktiksel tercihleri

Galatasaray ve Fenerbahçe'nin taktiksel tercihleri
 

Salı gecesi Beşiktaş’ın aldığı yenilgi sonrasında Şampiyonlar Ligi’nin dışında kalma ihtimali, iki ezeli rakibin lider devam ettikleri Avrupa Ligi’ndeki maçlarını biraz daha ön plana taşıyor. Bu nedenle bu akşam oynayacakları maçlar öncesinde bu iki takımın taktiksel durumlarını oynadıkları lig maçlarına bakarak analiz etmeye çalışalım.

Takımların içinde bulundukları pozisyon, form durumu, aldıkları sonuçlar teknik adamları nasıl etkiliyor olduğunun çok güzel örneğiydi geçtiğimiz hafta.

Daum, derbiyi kazanmış olmanın verdiği özgüvenle sistemini çift forvete göre devşirirken, Rijkaard kaybetmiş olmanın ve en önemli oyuncusunun cezalı olmasını “zoruyla” üçlü orta saha kurgusuna dönüverdi.

Sonuç: Fenerbahçe özellikle ikinci yarısında çok zorlandığı maçı zar zor bir puanla kapatırken, Galatasaray belki Sivasspor’un güçsüzlüğü belki de oyun kurgusunun gereği çok kolay bir galibiyet aldı.

Peki, o zaman hangisi doğru?

Geçen hafta aksayan ancak buna rağmen belki de doğru futbolcularla oynarsa başarı gelebileceğini, sabırlı olmamız gerektiğini söylediğimiz Rijkaard’ın bugüne kadar yaptığı mı, yoksa Pazar günü oynattığı mı?

Daum’un Galatasaray’a pozisyon vermeyen klasik sistemi mi yoksa ben sahaya nasıl çıkarsam çıkayım oyuncularım bu maçı çevirirler özgüvenin eseri olan mı?

Her iki teknik adam da bugüne kadar takımlarına ısrarla oynattıklarının dışına çıktılar. Biri başardı diğeri yeni bir Kayserispor hezimetinden kurtuldu.

Şimdi Galatasaray’ın oyun kurgusunu inceleyelim.

Rijkaard bugüne kadar maçların on, on beş dakikasında denediği üçlü orta saha şablonunu Sivasspor karşısında Topal, Sarp, Barış kurgusuyla sahaya ilk on birde yansıttı. Sivasspor sahada adım atacak yer bulamazken, Galatasaray’ın da önceki Ali Sami Yen oyunlarında gördüğümüz etkili sağ kanat hücumlarından eser yoktu. İlk gol rakip takımın bir anlık kademe hatasından olurken, ikinci goldeki hakem faktörü ortadadır. Galatasaray koca bir ikinci yarı şöyle bütün Galatasaraylıları yerinden kaldıracak bir atak geliştiremedi. Ancak hemen her maç kalesinde görmeye alıştığımız ne bir gol vardı ne de Sivasspor’un organize ya da karamboldan bir atağı.

Rijkaard’ın Sivasspor’dan mı çekindiğini yoksa Keita olmadığı için kendi orada oynatacak başka bir futbolcusunun yokluğunda çaresizlikten mi bu dizilişi denediğini çok merak ediyorum. Çünkü eğer Sivasspor’dan çekindiyse o zaman Kadıköy’de Fenerbahçe’yi ciddiye almadığı anlamına gelir bu gerçekten çok düşündürücü. Yok, eğer kadro sıkıntısı yüzünden tercihlerini değiştiriyorsa o zaman Galatasaray’ın ilerleyen haftalarda çok ciddi sıkıntılar yaşayabileceğinin bir habercisidir bu. Çünkü Galatasaray’ın maç içindeki oyuncu değişikliklerine baktığımızda da bunu görebiliyoruz.

Zaten geçen hafta söylediğim şeyin temelinde de bu var. Sisteminiz doğru olsa bile elinizde ona uygun futbolcularınız yoksa o zaman doğrunuz büyük bir yanlışa dönüşebilir.

Örneğin bu cümlemizi Beşiktaş için şöyle kurabiliriz; elinizde çok doğru futbolcular varken sisteminiz yanlışsa kadronuzu yeteneksizler topluluğuna çevirebilirisiniz.

Bu maçta görüldü ki Galatasaray’ın elinde orta sahanın göbeğinde oynatabileceği çok iyi oyuncuları var. Mehmet Topal, Barış Özbek, Mustafa Sarp sanki bu mevki için yaratılmış gibiydiler. Ayrıca oyuna sonradan giren Linderoth ve yılların tecrübesi Ayhan ile beş kişilik bir alternatif yaratılabiliyor ki bu oyuncuların üçünü saha kenarında oturtmak bana göre çok büyük haksızlık.

Rijkaard’ı zorlayan temel etkenlerden bir tanesi de elinde hücum gücü yüksek futbolcuların çokluğu. Eğer üçlü orta saha ile oynarsa bir hücum silahını daha saha kenarına çekmek zorunda kalacak. Bugüne kadar Elano yedek soyunuyordu; Keita’nın ve Baros’un iyileştiği düşünülürse, Kewell ve Nonda ile birlikte yine zengin bir alternatif olduğunu görüyoruz.

Ancak Rijkaard’ın sistemi Beşiktaş, Trabzonspor ve Fenerbahçe maçlarında çok ciddi açıklar verdi.

Beşiktaş’ın iyi bir gol ayağı olsaydı maç kuşkusuz 3-0 bitmeyecekti o gün. O zaman üçlü orta saha dizilişiyle birlikte maçların niteliğine göre Elano, Nonda ve Kewell kenara çekilebilir.

Bu durumda Galatasaray’ın haftalardır Mustafa Denizli’nin oynatmaya çalıştığı 4-3-3 dizilişine uygun bir oyuncu seçimi ile sahaya çıkacağını söyleyebilir, Mustafa Sarp ve Barış’ın hücumu seven yapıları göz önünde bulundurulduğunda Galatasaray’ın hücum ederken rakip ceza sahası çevresinde beş futbolcu bulunduracağını tahmin edebiliriz.

Ancak bu akşam Rijkaard’ın klasik dizilişle sahaya çıkacağını tahmin ediyorum. O zaman bu düşüncelerimiz kendi içinde test edilmiş olacak.

Fenerbahçe’de olan şeyse çalışan sisteme çomak sokmak gibiydi.

Hele Fenerbahçe’nin sistemden bağımsız olmak üzere çok özel bir durumu var; oynadıkları futbol itibarıyla Kazım ve Güiza ikilisinden ancak birine tahammül edilebilir haldedir.

Fenerbahçe’de Güiza tam baş ağrıtan, insanın canını sıkan bir oyuncu tipi. Hani Güiza’nın bu hali bilinse o zaman Kezman’ı göndermenin anlamı olmazdı. Güiza’nın istatistikleri de oynamaması gerektiğini söylüyor. Güiza ileride Issız Adam gibi duruyor. Fenerbahçe ile çok alakası yok gibi, kendi halinde. Kayserispor maçında tek bir topu durdurup arkadaşlarına pozisyon aldıramadı. Semih’in ve önceki iki maçta da gördük ki Kazım’ın en azından bu özelliği var ki, bir forvetten birinci sırada beklenen budur.

Top forvete gelir, o sırtı kaleye dönük olarak ayağında tutar ve sağında solunda hareketlenen kanat veya orta saha oyuncularına aktarır, sonra da içeri ceza sahasına doğru kat eder.

Güiza’nın bu hareketi ne zaman ve hangi maçta yaptığını hatırlayan var mı?

Fenerbahçe’nin bir diğer sorunlu futbolcusu Kazım. Emre topu kaptırdığında rakip futbolcuyu hemen kovalamaya başlıyor. Bunun futboldaki anlamı mücadeledir. Kazım’ın topu kaybettikten sonra yaptığı nedir? Yakınında yan hakem varsa ona bir şeyler söyler, yoksa hakeme itiraz eder, kendi kendine konuşur… Ellerini havaya kaldırarak Yaradan’a derdini anlatmaya koyulur… Yani sanki işi topu yitirdikten sonra bitmiş, o başka boyuta geçmiştir.

Şimdi ileride hem böyle bir oyuncu hem de Güzia olursa o zaman takımınızın yükü bir anda 13 kişiye karşı 9 kişiyle mücadele ediyormuşsunuz gibi olur. Pazar akşamı Kayseri’de olduğu gibi… Bütün yük de Baroni ve Emre’nin üstüne binince maçın 70. Dakikasından sonra Fenerbahçe’nin ayakta duran son kalesi de düştü. Kayserispor önündeki bent yıkılmış bir şekilde buradan içeri sızlama başladı.

Daum Alex’in yokluğunda onun bölgesini boş bırakarak oynadı. Fenerbahçe’nin sağ kanadında da Kazım mı yoksa Mehmet Topuz mu oynuyor karmaşası vardı. Soyunma odasındaki tahtada Kazım’ı koymuş olabilir ancak sahadaki dizilişte Kazım oraya hiç gitmedi. Zaten Tolunay o bölgedeki boşluğu iyi tespit ettiği için daha ilk yarı bitmeden çok akıllıca bir değişiklik yaptı; Mehmet Eren’i sola çekti.

Oysa geçen hafta olduğu gibi Kazım ileride tek başına başlanıp, sağ kanatta Mehmet Topuz Alex’in yerinde de Özer’li ya da Emre, Alex’in yerinde Kazım sağ kanatta, Mehmet Topuz Emre’nin bölgesinde, Semih forvet dizilişi denenebilirdi.

Şu bir gerçek ki futbolun kalbi orta sahada atıyor. Bu hafta Galatasaray orta sahasını güçlendirdi, Fenerbahçe eksiltti.

Sonuç ortada…

Önceki hafta Bükreş’in ev sahibi etkisizdi, Fenerbahçe de çok istekliydi. Çünkü doğru bir dizilişle, gücünü ekonomik kullanarak oynamıştı. Rakibin bu sefer işini daha ciddiye alacağını tahmin ediyorum.

Aynen Galatasaray için söylediğim gibi; yukarıda sıraladığımız düşüncelerin sınanacağı bir maç bizi bekliyor olacak.

Takımlarımıza başarı ve şans diliyorum…

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..