Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '09

 
Kategori
Tarih
 

Gaymakam ve maraşal

Gaymakam ve maraşal
 

Osnanlı...


Osmanlı'nın son dönemleri...

Devlet-i Âl'i Osmaniyye her ne kadar iç ve dış mihrakların hâin tasallutları ile zor günler yaşasa da, Anadolu insanının gözündeki ''Devlet-i Âl'i Osmaniyye'' imajı hâlâ devam etmektedir.

Anadolu'nun bir ilçesine, Devlet-i Âl'i Osmaniyye bir Kaymakam tâyin eder. Kaymakam Bey, Âl'i Osmaniyye'nin hem O asîl vakârı'nın şuurundadır hem de, halkla içiçe ve onların dertleri ile birebir hemhâldir.

Tayin olur olmaz, ilçe'nin bütün nâhiye ve köylerini gezip, halkın dertleri'yle yakından ilgilemiştir...

Yine birgün, fakir mi fakir bir köyde, toplantı düzenlemeyi murad etmiş, köy muhtarını çağırıp;

-Muhtar Efendi!..Devlet-i Âl'i Osmaniyye'nin o güzel ve sâdık teb'ası köy meydanına toplansın. Onların mâruzatlarını dinleyeceğim, der.

-Emr'iniz başım üstüne Efendi Hazretleri, diyerek huzur'dan ayrılmış, hemen köylü'ye haber vermiş muhtar...

Toplantı günü gelmiş çatmış!.

Toplantının olacağı günü, muhtar nasıl anlattıysa artık, herkes merakla beklerken, kendi aralarında;

-Yâhu Ahmet Ağa!..Bu kaymakam çok farklı bir insanmış biliyon mu?..Çok cana yakın ve çok bilgili de bir adammış.

-Kız Hatce, bugün köye yakışıklı, hem de bekâr bir kaymakam geliyomuş, haberin vâ'mı?..

-Kız Ayşe!..Senin kız da pek gözel hani, O'nu Kaymakam efendü'ye verüverüsün olmâ'mı?..gibi sözlerle de konuşup şakalaşıyorlarmış...

Toplantı günü, köy meydanı kalabalık.

Köylüler, muhtarın da anlatması ile olacak her halde, merakla bekliyorlar; nihâyet ''Gaymakam Efendü gelmüş'' diyerek, kaymakamın geldiğini herkes birbirine haber vermiş...Köylü'de büyük bir sempati ve heyecan...Kaymakamın sıcakkanlılığından da istifâde ile, herkes dertlerini bir bir sıralıyor...

Toplantının en koyu ân'ında, Kaymakam'ın gözleri karşıda bir yere odaklanmış, elindeki kalemle sürekli köylülerin dertlerini not alan Kaymakam, öyle hareketsiz duruyor. Bir zaman sonra, köylüler de durumu fark'edip, Kaymakam Bey'in baktığı yere doğru dönmüşler...

Köyün Çobanı'nın güzel kızı; yalaktan, su testisini dolduruyor. Toplantıyla ve Kaymakamla igisiz...Testi'sini doldurup, vakûr bir şekilde, toplantının olduğu tarafa bile bakmadan, ora'dan uzaklaşmış...

Kaymakam;

''-Allah Allah!..Bu güzel kızın, bu kadar insanın topladığı bir kalabalığa hiç alaka göstermeden çekip gitmesi çok enteresan!..''dedi içinden. Şaşırmıştı, kızın bu asil ve vakûr hâline.

Kaymakam'ın bu dikkatinden, köylüler de mâna çıkarmışlar hemen...Muhtar, Kaymakam'ın cana yakınlığından da cesâret almış olacak ki;

-Efendim, O kız köyümüzün Çoban'ının kızıdır...İsterseniz Ağamızın da güzel kızları vardır...Onlardan birisini isteyelim size, der, çekine çekine de olsa.

Kaymakam, birden kendine gelir, bir an'lık boş bulunduğunun farkına varır, işi düzeltmeye çalışır;

-Yok yok!..Ben başka şeyler düşünüyordum, dalmışım bir an, der, not oldığı defterini koltuğunun altına kıstırıp, köylülerle tek tek vedâlaştıktan sonra, İlçe'ye döner.

Kaymakam, O kız'ın asîl harekettlerini ve güzellğini hiç aklından atamamış her nedense. Bir yandan, not aldığı, köylülerin isteklerine iyi cevap verebilmek için tuttuğu notları ehemmiyet sırasına göre ayırırken, diğer yandan da, Köyün Çobanı'nın kızının etkisinden kurtulmaya çalışıyor...İster istemez;

-Allah Allah!..Bu kadar insan, köy meydanında toplanmış, herkes merakla benim etrafımı sarmış, herkes bir şeyler isterken O'nun hiç umurunda değildi!..Yok yok, bu kızda farklı bir duruş, farklı bir asâlet var, der ve ne olursa olsun, kızı babasından istemeye karar verir. Babasının Çoban olmasına, zerre kadar takılı kalmaz Kaymakam Bey. Bu arada, köylülerin isteklerinin birçoğunu da, imkânları nispetinde hall'etmiş...

Bir zaman sonra, Kaymakam Bey Muhtarı çağırıp, köyde yeni bir toplantı düzenlemiş...Toplantıdan sonra muhtara;

-Muhtar efendi, hani geçen geldiğimde, biz toplantıda iken, yalaktan su alıp giderken baktığım kız var ya?!..

-Hee Gaymakam Bey!!..Hatırlayom!..

-İşte O kıza tâlibim ben, babası evinde midir? Gidip isteyelim olur mu?.. der demez, sevinçle;

-Gaymakam Bey Çoban meradadır. Hayvanları otlatmakta şu an...

-O zaman oraya gidelim...

-Yok Gaymakam Bey biz gider-alır-geliriz, siz zahmet buyurmayın, der muhtar, heyecanla.

- O zaman Çoban Efendi'ye selamımı söyleyiniz. Buraya kadar gelebilirse çok memnun olacağımı iletiniz kendisine lütfen, der Kaymakam.

Köylüler ve muhtar şaşkın, ne diyeceğini bilemez, heyecanla ve kekeleye kekeleye;

-Efendim!..Zat-ı Âl'iniz'in, köyümüze dâmat olmasından şeref duyaruz biz. Fakat O'nun babası çobandır efendim. Hem köyümüze daha yeni gelmişlerdir. Âilesi hakkında fazla bir mâlûmâtımız da yoktur!..Arzu buyurursanız Efendim, daha evvel de söylemiştik, köyümüzün daha varlıklı âilelerinin ve hattâ Ağamız'ın da gozel kızları vardır...der, bir çırpıda muhtar efendi. Kaymakam Bey;

-Olsun muhtar efendi, olsun...Ben O kızı babasından istemeye kararlıyım. Kız ve Babası da münâsip görürlerse eğer, O Kız'la evlenmek istiyorum ben. Siz, babasını bulun bana, der.

Köylüler ve muhtar hem şaşkın hem de memnundurlar. İşi daha fazla uzatmak istemedikleri de bellidir. Zîrâ koca Gaymakam köylerine dâmat olacak. Gerçi uzatsalar ne olacak ki, Koca Gaymakam;'' Ben bu kızı istiyorum!..'' dedikten sonra...

Muhtar, yanına birkaç köylüyü alıp yola koyulur sevinçle.

Hemen köy merasına gider, Çoban'ı bulurlar...

Çoban'a;

-Çoban efendi!..Gaymakam köye gelmiş, kızını senden istemek için, köy meydanında beklemektedir, başına devlet kuşu kondu der muhtar heyecanla, çobanı da iknâ etmek istercesine.

Çoban hiç istifini bozmaz, sessiz sessiz ufk'a doğru bakar, hiçbir şey söylemez ve hiç bir harekette bulunmaz. Muhtar ve köylüler, bu sefer de çobana şaşırmışlardır;

-Yâhu Çoban Efendi ne duruyon? Gaymakam seni bekleyo, hadi gidelim artık, der muhtar

Küylüler muhtarı tasdik ederek;

-Hee!..Bekleeyo!..derler

Çoban'ın; ufk'a doğru bakan gözlerinin önünden, bir film şeridi gibi, mâzi'deki yaşadıkları bir müddet daha akıııp giderken. Köylülerden biri;

-Heey çoban efendi çoban efendiii!..Sana deeyoz!..Hadi gak gidelim gaari!..diyerek dürttü çobanı. Çoban, hiç istifini bozmadan sâdece yüzünü adama çevirip, bir şey duymamış gibi, kafasını iki yana sallayıp tekrar öne çevirdi. Adamlar birbirlerine bakıp, şaşkın şaşkın ağızlarını burdular...

Çoban âniden kalktı;

-Muhtar efendi muhtar fendi!..Kaymakam istedi diye, öyle hemen kız mı verilirmiş?..Adamı daha tanımadan etmeden!..dedi hiddetli hiddetli.

Muhtar köylülere baktıktıktan sonra, çobandaki asâletin farkına varmış olacak ki;

-Hee!..Doğru söylüyon da çoban efendi, O bi Gaymakam!..Aman ne olur bizi mahcup eyleme çoban efendi!..Köyümüze senin sayende gozel hzmetlergörüü, dedi muhtar...

Çoban yola koyuldu;

-Peki buyrun bakalım!, gidelim mâdem dedi çoban, isteksiz isteksiz.

Çoban'ın itibârı bir anda artmıştır köylülerin nazarında. Muhtar'la Çoban önde, köylüler de arkadan gelmektedir.

Yolda da, çobana âdetâ yalvarırcasına;

-Kurbanın oluruz çoban efendi, Gaymakam Bey'e hayır deme ne olur!..Senin başına devlet guşu gondu, sen evet der'sen bizim köyün başına da gonacak. Gaymakam Köyümüz'e dâmat olursa eğer, köyümüz; Devlet-i Âl'iyye'nin, İhsan-ı Şâhânelerinden bolca gaymaklanuu...diye, tembihleyip dururlar.

Çoban hiç istifini bozmadan ciddî ve vakur, gülümser ve ses çıkarmadan yürür..

Muhtar, biraz geri kalarak köylülere hafifçe eğilerek;

-Bu adam köye daha yeni geldi. Çok fazla malumumuz yok hakkında. Ama dürüst bi adama benzeyo...Kız onun!..Ya bi'de kabul etmez'se n'olcek âkıdeş?..

-Ben ne bileyin gâayri?..der köylü, omuzunu çekerek, yüzünde şaşkınlık ve çâresizlik ifâdesiyle...

-Neyse neyse, hayırlısı oluu İnşaAllah, der muhtar...

Sıcacık bir mayıs gününde, yemşil meyve ağaçlarının içerisindeki köy konağının önünde, köylülerin meraklı bakışları arasında, yâverleri ile birlikte muhtarı ve bir anda gönlünü kaptırdığı kızın babası olan, Çoban'ı bekleyen Kaymakam; boş durmamış, köylülerle sohbet etmiş, kendisinin gösterdiği canayakınlığa, onlar da sıcak kanlılıkla karşılık vermişler, bir anda, devletin ''soğuk yüzlülüğü intibaı'' kayboluvermişti köylülerin nazarında...Gaymakam Bey'in, çocuklara gösterdiği özel alaka, onları, Kaymakama karşı daha da fazla ısındırmıştı...

..............................

-Selamunaleyküm!..Geldük gâri Gaymakam Bey, diyerek, bir anda çıkıvermişti konağın yan tarafından, Muhtar ve beraberindekiler.

-Aleykümselam Muhtar efendi. Hoşgeldiniz...dedi Kaymakam Bey.

Muhtar yanındaki çobanı göstererek;

-Hoşbulduk Gaymakam Bey!..İşte bu, çobanımız Rıza Efendüdür, diyerek hemen tanıştırdı Çoban'ı.

-Siz de hoşgeldiniz Çoban Efendi!...özür dilerim sizi yordum...Aslında evinize gelmek isterdim fakat böyle oldu işte'..Lütfen kusura bakmayınız, der büyük bir saygıyla

Kaymakam, Çoban'ı görür görmez, O'nda büyük bir asâlet sezmişti. Yanlış yolda olmadığını düşündü bir an.

-Memnun oldum efendim, diyerek elini sıktı Çoban'ın Kaymakam Bey. Arkasından büyük bir saygı ve mahcûbiyet ifâdesi ile Çoban'a;

-Efendim kusura bakmayınız. Size zahmet verdirdik, lütfen affediniz!..der Kaymakam.

-Olsun, mühim değil!..der çoban, biraz sert ve büyük bir ciddiyetle.

Muhtar ve köylülerin şaşkınlıkları ve hayretleri, bir kat daha artmıştı Kaymakam'ın çobana göstermiş olduğu, bu nezâket karşısında.

Kendi aralarında;

''Gaymakam bu Çoban efendüye niye bu gadder hürmet edeeyo ki?!..Allah Allah!..Bi iş vaa bu içinde emme!..Du bakalim ne çıkçek?..'' şeklinde sözlerle fısıldaşıyorlardı.

Buna rağmen, Muhtar ve köylüler biraz arkada, çoban'ın tavrından endişe ile, birbirlerine;

-Eyvaah!..Her şeyi berbad edücek bu çoban efendi, diye fısıldaşırlar birbirlerine.

Çoban Rıza Efendi, aynı ciddiyet ve vakar'la;

-Buyur efendi, beni çağırma sebebin nedir?..Söyle bakalım, der aynı vakar'la.

-Efendim burası belki yeri değil ama görüyorsunuz her şey irticali gelişiyor. Kerîmeniz Hanımefendi'nin izdivacına tâlibim ben. onun için sizi rahatsız ediyorum, diyerek kafasını yana çevirir gayr-ı ihtiyârî Kaymakam, biraz da utanarak devam eder konuşmasına...

-Aslındaa!..Böyle ayaküstü çok uygun değil biliyorum. Evinize gelip istememiz gerekirdi ama her şey âni oldu efendim, lütfen kusura bakmayınız.

-Mühim değil Kaymakam Efendi, mühim değil!..Sen'in mesleğin ne'dir?..der Çoban Rıza sert ve ciddî bir şekilde.

Az arkada duran Muhtar Efendi, büyük bir telaşla Çoban'a yaklaşıp, kulağına;

-Yâhu Rıza Efendi söyledik ya sana; ''ilçemize yeni gelen Gaymakam Bey'' diye, dedi, azarlar bir şekilde.

Kaymakam;

-Tamam Muhtar tamam!..Sen telaş etme, dedi. Kaymakam Coban Rıza efendinin asaletini çoktan anlamıştı. Her gelişmeye razıydı...

Ve, hemen arkasından Çoban Rıza'ya dönerek;

-Efendim ben kunduracıyım!..der Kaymakam aynı saygıyla...

-O zaman, al şu ayakkabımı tamir et o zaman!..dedi Çoban Rıza Kaymakam'a. Hem de aynı sertliğini ve ciddiyetini muhafaza ederek.

-Tamam Efendim veriniz, diyerek aldı Çoban Rıza'nın yırtık-pırtık ayakkabısını Kaymakam Bey.

Sonra da, Muhtar'dan istediği, malzemelerle birlikte gelen eski bir bezi beline bağladı.

Güzeelce tâmir etti Çoban Rıza'nın ayakkabısını, o kıt malzemelerle.

Muhtar ve köylüler, hayretle takip ediyorlardı olayı. Çoban Rıza'ya da kızıyorlar ve söyleniyorlardı aralarında;

-Ne ahmak bu adam böyle? Ayağına gelmiş fırsatı tepücek!..

-Köyümüzün itibar kazanmasına da mâni olcek!..

-Kendünü ne zannedeyo ki bu adam!.. şeklinde homurdanıyorlardı.

Kaymakam Bey, tâmir ettiği ayakkabıyı Çoban'a uzattı.

-Buyrun Efendim...Bakın bakalım olmuş mu? dedi gülümseyerek.

Çoban Rıza, bir ayakkabıya baktı, bir Kaymakama...Ve sonra;

-Mesleğini iyi bildiğin belli Kaymakam Efendi. Bir mesleğin var. Artık içim rahat. Benim gönlüm kızımı sana vermekten yana...Lâkin, kızım'la da konuşayım ondan sonra. Kararımızı sana, muhtar efendiyle bildiririz. Olur mu Kaymakam Efendi?..dedi.

Olur efendim. Kararınızı sabırsızlıkla bekleyeceğim, dedi Kaymakam Bey.

-Merak etme, seni fazla bekletmeyiz, dedi, Çoban Rıza Efendi.

..............................

Muhtar ve Köylüler çok kızmışlardı Çoban Rıza'ya fakat Kaymakam'ın ona gösterdiği hürmetten dolayı da bir şey diyemiyorlardı Çoban'a artık...

..............................

Çoban Rıza, evde kızı ve diğer âile efrâdı ile konuşmuş kararlarını;

- Kaymakam Efendi'ye selâmlarımızı ilet Muhtar Efendi, kızımızı veriyoruz kendisine. İsterse hemen düğün hazırlıklarına başlayabilir. Bizce, hiçbir mahzur yok...diyerek Muhtar'la haber gönderdi Kaymakama.

Muhtar ve köylüler çok memnun olmuştu.

Kaymakam Bey de...

Hemen düğün hazırlıkları yapıldı, şaşaasız, sâde bir törenle düğün yapıldı.

..............................

Düğünden sonra geri gidilmişti...

Her şey o kadar hızlı ve enteresan olmuştu ki, herkes şaşırmıştı. Taraflar birbirini tanıyamadan, birbirine gelinip-gidilmeden, her şey olup-bitmişti. Bu iş'te bir Sevk-i İlâhî olduğu besbelli idi...

Kaymakam Bey, Kaimpeder evi'ne ilk def'a geliyordu. Ev efrâdının, olağanüstü nezâketli ve mükemmel davranışları Oldukça etkilemişti Kaymakam Bey'i. Evdeki tertip düzenden de, asil bir bir âile görünümü intibaı sezmişti...Evdeki ahşap oymalı koltukta otururken, karşı duvarda asılı bulunan, çok güzel yapılmış bir resim dikkatini çekti Kaymakam Bey'in. Yerinden kalktı, güzel bir çerçeveye yerleştirilmiş paşa kıyafetli resim'e uzun uzun baktıktan sonra, Kaimpederi Çoban Rıza Efendi'ye;

-Çok güzel çizilmiş!..Bu resimdeki bir yakınınız mı Efendim?..dedi.

-Hayır evlâdım O, ben'im...

Kaymakam şaşırmıştı.

-Nasıl yâni, siz Paşa mıydınız?..dedi.

-Evet evlâdım!..Ben, Paşa idim!..Görevimde de hiçbir suistimal'im olmadı çok şükür...dedi hüzünlenerek.

-Öyleyse burada çobanlık!

-Uzun hikâye evlâdım!..

-Fakat şu kadar anlatayım şimdilik, köylü kardeşlerimiz de burada iken...Sonra, daha çok konuşuruz İnşaAllah!..

Büyük bir iç geçirdikten sonra;

-Bizi çekemiyenlerin büyük bir iftirasına mâruz kaldım. Paşalığı falan kaybettim...Büyük bir sıkıntı içine düştük âilece...Yapacak bir şeyim yoktu. Beni tanıyan muhitten ayrıldık, bura'ya yerleştik. İzimizi kaybetmek için buralara geldik...Çocukluğumda babamla çobanlık yapmıştım. Başka yapabileceğim bir mesleğim yoktu. Bu iş'le âileme bakabilecektim en azından...Anlatırken uzaklara dalmıştı Çonban Rıza Efendi'nin gözleri, yanaklarından da yaşlar damlıyordu...

-Gerçi mâsumiyetim sonradan ortaya çıktı, iftira atanlar da hak ettikleri cezayı buldular ve bana da tekrar görev vermek istediler ama, ben tekrar görevime dönmedim...

Kaymakam Bey üzüntü ve hayretle dinliyordu...O da duygulanmıştı.

Çoban Rıza Paşa, devamla;

-Köy meydanında, ilk olarak, onun için sormuştum sana; ''Mesleğin ne'dir?'' diye. Çünkü, makamlar, rutbeler, mal-mülk, zenginlik...Hepsi gelip-geçici evlâdım. Hepsi geçici...Kızımı vereceğim kişi'nin, Bey, Paşa veya Kaymakam olması benim için mühim değildi. ''Onlar da benim gibi dar'a düşerlerse, çocuğuma nasıl bakabilir bu delikanlı?..'' diye düşündüm, onun için mesleğini sordum. Ve hakikaten o işi de güzel yaptığını görünce, kızımı sana vermeye karar verdim evlâdım, dedi.

-Peki sen nerde öğrendin bu kadar güzel kundura tâmir etmeyi?..Çoban Rıza Paşa, Damat Kaymakam Bey'e;

-Benim babam da, kasabamızın, en iyi kunduracısıdır efendim.

-Eğer arzu edersen evladım, bana rahat rahat ''baba'' diyebilirsin.

-Tamam baba, sağolunuz. Çocukluğumda ve okurken, kasabaya gidip geldikçe hep yardım ettim babama. O hâlâ, kasabamızın en iyi kunduracısıdır. Allah Râzı olsun, bizi de çok iyi yetiştirdi...

Eşim, Sevgili Kerîmeniz Dürdâne Hanımefendi'yi görmeyi ve sizinle tanışmayı sabırsızlıkla bekliyor ve arzu ediyorlar...

Düğünden evvel telgrafla haber vermiştim, düğüne gelemedikleri için çok üzüntülü olduklarını bildirdiler ve sizlere çok selâm söylediler efendim, dedi Kaymakam Bey.

-Biz de onlarla tanışmayı çok arzu ediyoruz evlâdım. Lütfen bizim de hasret dolu selâmlarımızı iletin kendilerine. N'apalım her şey bizim irâdemizin dışında, o kadar hızlı oldu ki, tanışma fırsatı bile bulamadık. İnşaAllah bundan sonrası hayırlı olur, dedi Çoban Rıza Paşa.

-İnşaAllah babacığım, İnşaAllah...dedi Kaymakam Bey.

Muhtar ve üç köy âzâsı da Kaymakam'la gelmişti. Onlar çok makçup hissediyorlardı kendilerini Çoban Rıza Paşa karşısında. Dilleri tutulmuştu sanki. Muhtar mahcup mahcup;

-Paşa Hazretlerü, ne olur kusura bakmayınız. Biz bülemedük!..Size gerekli alakayı gösteremedük efendüm!..

-Yok estağfirullah Muhtar Efendi...Bu benim kaderim. N'palım!..Kaderde ne yazıldı ise, şu imtihan yerinde, onu yaşamadan canın çıkmıyor işte...Üzülmeyin siz. Sizin bir suçunuz yok ki, dedi büyük bir olgunluk ve tevâzu ile.

Sonra, Kaymakam'la birlikte çıktılar.

Gelin Hanım da adet üzre, baba ocağında kalmıştı...

Bektaş Azizoğlu
05.09.2009, cumartesi
İSTANBUL

(*): Hikaye'nin özü, bir tanıdıktan...

 
Toplam blog
: 344
: 580
Kayıt tarihi
: 24.11.07
 
 

İlkokul'u Düzce'nin Gölyaka İlçesi, Açmaköy'ünde bitirdikten sonra, Ortaokul'u Gölyaka'da okuyup,..