Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '10

 
Kategori
Deneme
 

Gazete ve Gazete Okuyuculuğu Üzerine

Gazete ve Gazete Okuyuculuğu Üzerine
 

Gazete; basit bir tanımla haber, bilgi ve reklam ihtiva eden, düşük maliyetli kâğıt kullanılarak basılan yayımdır. Genel olarak da halka, aktüel olaylarla ilgili bilgi verme amacı taşır.

Matbaa gibi gazete de batılı ülkelerinden daha geç girmiştir hayatımıza. Bunda, sözlü kültür toplumu oluşumuzun etkisi kadar, okuma – yazma ötesinde, toplumumuzu gerçek anlamda düzenli ve düzeyli “okur-yazar” mertebesine ulaştıramamış olmamızın da payı var. Bırakın çeşitli resmi Eğitim Merkezleri’nin ara ara “okuma – yazma” kursları düzenlemelerini. Amacı yerinde olsa da sonucu tam bir fiyaskodur. Alfabeyi söken, fişleri sular seller gibi ezberleyen kursiyerlerden kaç tanesi bu “terletici” çabasını gazete okumaya ve/veya kitap okumaya kanalize edebiliyor?

Hatta daha ilginci de var: Eğitimini 3. sınıfın ( eksiden öyle idi) veya 5. sınıfın sonunda noktalayan ve “şahadetname”sini alan kişilerin toplu yaşadığı yerlere giren gazetelerin çoğu; büyük resimler, iri puntolu manşetlerle tasarlanmış gazetelerdir. Bugün bile böyle birçok gazete var.

Bırakın bu geriye dönüşlü “okuma – yazma” yüzdesini artırma gayretlerini, TÜİK raporlarındaki rakamları. Örgün eğitimden 11, 12 hatta 15 yıl nasibini almış insanımızın bile “düzenli gazete okuma” alışkanlığı yok. 18 yaşına gelmiş bir gencin (“Cin Ali Serisi” kütüphanesini dışarıda tutun) 18 kitap okuduğu söylememiz bile iddialı bir cümle olur. Üstelik okuduklarının “niteliği” de ayrı tartışma konusu.

Günlük gazete okuma alışkanlığının bizde bir türlü yaygınlaşmamasının sebebleri ne gazeteye ayrılacak paranın “aile bütçesi”nde yer bulamamasına ne de “zaman yok” gibi bahanelere bağlayabiliriz. İşin özünde “öncelikler sıralaması”nın yanlış listelenmesidir. TV’deki dizilere, cep telefonundaki görüşmelere ve internetteki başıboş ve amaçsız gezinmelere ayrılan zamandan geriye kalan iş /okul / uyku arasında paylaştırılıyor.

İşin kültür adına daha acı olanı “sağlıklı kültür beslenme programı”nı harfiyen uygulayan ülkelerde sadece bir gazetenin tirajı 5 – 6 milyonken bizde onca çanak, çömlek, kitap, defter, cd, eğitim seti promosyonlarına rağmen hiç de iç açıcı değildir. Alın gazetelere ait en yeni net tiraj: 4.626.585 (25.10.2010 - 31.10.2010)

Buna itiraz olarak, “Efendim artık internet var. Taracıya ‘ …….. .com’ yazıyorsun bütün gazeteler önünde. Ayrıca cep telefonu aracılığıyla da gazetelere ulaşmak da mümkün. ‘Kâğıt gazete’ çağı geçti artık. “ Bu, karşı çıkışa sadece gülerim. 90’lı yılların sonlarından beri (1997 idi galiba) internet kullanan biri olarak “digital ortam”da yazılı uzun metinler okumanın hiç de kolay olmadığını bilirim. Hem sıkıcıdır hem de rahatsız edicidir. Başlıkları okurken bile insan neyi nerede arayacağını bile şaşırır. Üstelik birkaç muhafazakâr gazete dışındaki diğer gazetelerin internet baskıları “poşetle satılan mâlum dergiler”e taş çıkaracak gibidir. “Flash”la yapılmış birkaç gündem başlığını ve muhtevasını okuduktan sonra bir bakarsınız ki “renkli bir âlem”desiniz. Neyi aradığınızı bile unutursunuz. Ama şu tespit doğrudur “nitelikli internet kullanıcıları” açısından : Kısa zamanda, daha fazla para harcamadan farklı farklı birçok gazeteye ulaşmak internet aracılığıyla mümkündür..

Hatta bir adım ötesinde küçük ve basit bir programla bu bilgileri tarih ve kategoriye göre depolamak da imkân dahilindedir. Ama açık kalplilikle söyleyeyim ki çok kişi bu işi hem bilmez, hem bununla uğraşmaz, hem de buna çok zaman ayırmaz. İşin özünde bu uğraşı da “meraklısına notlar” alanına girer.

Elbette bilgi, haber alma kaynaklarının çoğalmasının da genel anlamda “okumama” meselesinde büyük rolü var. Hatta biz buna “bilgi bombardımanı” da diyebiliriz. İnsan şaşırıyor hangi haberi okuyacağını, hangi TV kanalını seyredeceğini, hangi internet sitesine gireceğini. Seçimde kararsızlık ve kafaların karışması da son tahlilde insanın düzenli ve net “bilgi”ye ulaşmasını engelliyor. Her şeyden haberim olsun, derken insan; ya her şeyden yarım – yamalak haberdar olmak ya da hiçbir şeyi öğrenememek konumuna düşüyor.

Bazen, gazetelerin güvenirliliğini yitirmesi de aklıma gelmiyor değil. Sansasyonel haber vermek adına muhabirlerin cambazlıkları, kaynağı doğrulanmayan haberlerin “flaş” bandıyla verilmesi ve sonraki günlerde bu haberlerin doğru olmadığının ortaya çıkmasının da “okumuş”a pek de güveni olmayan genelin, gazeteden uzaklaşmasına sebep olmuyor mu acaba?

Daha beterini ve işin can alıcı kısmını söyleyeyim: Bilgilenmenin asıl kısmı ortalama insanımızın (maalesef) ilgi alanına girmiyor.

[Dipnot: 80’li yılların başında Ordu’da öğretmenlik yaparken bir İngilizce öğretmeni arkadaşımız vardı. Futbol meraklısı, “slogan solcusu" biriydi. (Marks’ı Diyarbakır’da bir bakkal sanıyordu.) Bir gün “gazeteler” konusunda sohbet ederken şöyle demişti:

-Ben Cumhuriyet gazetesi okurum. Okumaya da arka sayfadan başlarım.

Çok gülmüştük. Çünkü adı geçen gazetenin arka sayfasında spor haberleri vardı. Üstelik de o gazete, “spor haberleri” konusunda hiç başarılı değildi. Spor, o gazetenin ilgi alanının çok dışında olmasının yanında, o gazetede spor haberleri de diğer gazetelere göre en az 1 günlük gecikme ile verilirdi. ]

Son söz: “Düzenli okuma yolunda” inkişâfın bir türlü istediğimiz seviyeye gelmeyişinden gazeteler de nasibini alıyor ve gazete de “okunmayanlar rafı”nda okunmayı bekliyor.

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..