- Kategori
- Felsefe
Gece ve karanlık

Karanlığa sabit baktığınızda içine çeker sizi. Kaybolursunuz adeta siyahın en kömür karasında. Soğuktur karanlık. Sonrasızdır... Oysa ki gecenin en karanlığında umuda yolculuk başlar. Renk cümbüşüne saniyeler kala, örten, saklayan, sırlarla, acılarla dolu gece özlenmeye başlar. Her çirkinliği örter karanlık.
Uçsuz bucaksız bir sahilde, gece yüzünüzü ılık rüzgara verip, saatlerce yürüdüğünüzde alacağınız keyifle, gündüz aynı eylemden duyumsanacak şeyler birbirinden nasılda farklıdır?Geceye teslimiyette hüzün hep bir yerlerden göz kırpar. O kadar emindir ki çağrılacağından. Çığlıklar, ağlamalar, kahkahalar hep kimliksizdir. Günahkâr bedenleri sarıp sarmalar karanlık. Tüm çıplaklığımızı örter.
Maviler siyahla kucaklaşır gecelerde.. Ağaçlar farklı bir hüzünle durur ayakta. Karanlıkta özlemler alevlenir. Tutkular sınırları zorlar… Çığlıklar siyaha çarpıp geri döner, sarıp sarmalar bedeni, en keşfedilmemiş noktalara kadar titrersiniz çaresizlikle…
Siyah, asil renktir. Taşımak zordur siyahı. Onun içindir ki karanlığa alışanlar, içinde umuda da ‘merhaba’ derler. Gece görünmeye başlarken taa biryerlerden , gün batımlarına ‘kal’ der gibidir gözler. Gözler… Hani şu kömür siyahında kaybolduğumuz gözler…
Her bir telinden yansıyan ışığın, dünyayı aydınlattığı, ipek gibi yumuşak ama simsiyah saçlar… Ağıtlar yakılan, türküler söylenen, uğrunda can verilen kara kaşlar…
Siyahın büyüsüne kapılmışız hep. Vurgun yemişiz. Küfürler savurmuşuz taa dibine kadar..Edepsizleşmişiz siyaha, en mahremimizi açmışız. Suskunluğunu hep dost bilmişiz…Kuytularında gözlerimizi kapatıp, yaradana
sitemler yağdırmışız...
Gecenin ahengi, siyahla efsaneleşmiş. Parlayan yıldızlara inat o içine dönmüş. Kendi derinliklerinde hüzünlü ve sessiz…