- Kategori
- Psikoloji
Geçecek

Sabah uyanışımı, yataktan fırlayışımı, alelacele hazırlanışımı, sokak kapısından hızla çıkışımı ve soğuk havanın içinde nefesimin buharlaşıp kaybolmasını; hızlı adımlarla taksi durağından iş yerime gidişimi, sayısal bayiindeki amcaya selam verişimi, hemen aşağıdaki bakkaldan yulaflı bisküvi ve su alışımı, gözlerimden uyku akan sabah mahmurluğumu izlemek isterdim…
Hayatın akışına kapılmış kendimi izlemek isterdim… Tanrı bize öyle bir şans verse ve kendini izleyebilse insan… Tüm davranışlarını, tepkilerini, ifadelerini görebilse… Kendini daha kolay eleştirmez miydi o zaman? Daha farklı bakmaz mıydı hayata?
Yüzümdeki ufacık çizgiler çarpıyor gözüme… “Evet” diyorum hayatın koşuşturması ve olaylara bakış açım belki de hassas yapmıştır beni… Ve hassas insanların hem ruhunda hem yüzünde çizgiler oluşur… Hayatın öğrettikleridir onlar… Öğrendiğin her şey de bir çizgi… Sevdiğin her güzellikte bir yıldız düşer yüreğine… Hayatın içinde akıp gidersin… Koşuşturma ve zamana ayak uydurma endişesiyle…
İşte zamanın içinde koşuşturan halimi izlemek isterdim… Gülüşümü, yüzümdeki çizginin oluşumu, uzun saçlarıma düşen beyazları, sevinçlerimi, üzüntülerimi, isyanlarımı, çöküşlerimi, eriyip yok oluşlarımı izlemek isterdim… Belki zamanın içinde tekrar tekrar hata yapmamı engellerdi… Belki de yüzümde oluşan çizgilerden biri eksilirdi… Ruhumu liğme liğme eden yüreklerden kurtulurdum… Zamanın içinde kendimi izleyebilseydim eğer farklı bir ben olurdum… Dünyanın zehrinin bilincine varmış, temiz hava solumak isteyen ve bulmak için çabalayan bir yol çizerdim kendime…
Şimdi ne mi yapıyorum? Bilgisayarın başında içindeki sıkıntıyı boşaltan kendimi izliyorum… Saçlarına dokunuyorum usulca… “Geçecek” diyorum… Her şey yeniden düzene girecek…
Geçecek…
Fotoğraf: Tabii ki Recep Güleç...