Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '12

 
Kategori
Öykü
 

Gececil düşünceler

Gececil düşünceler
 

Hüzün insanın benliğinde sessizce uyur.


Eve girdiğinden beri kendini huzursuz hissediyordu. Kıvrılarak çıkan merdiven sahanlığında simsiyah, ipliksi ağlar tavandan aşağı sarkıyordu. Yıllardır havalandırılmayan evin içindeki durgun tozlu hava yıllar öncesini hatırlattı. Korkup üst kattan inemediği onca gece gözünde canlandı. Yitirilen bir hayatın ilk perdesindeki mutluluk kıymık gibi battı yüreğine. Nefes alışını hızlandırıp unutmak istedi her şeyi.

Basamakların gıcırtısı lanetli bir şeymiş gibi bütün evi sardı. Yankılanan her bir ses çığlık gibi düştü merdivenlerin ortasına. Canperi, tırabzanlara tutunup güç kazanmaya zorladı kendini.
“Burası benim evim.” diye mırıldandı. Sahipsiz sözcüklerinin arasına yetim evinin acıları sinmişti. Tahtaların gıcırtılı senfonisi eşliğinde üst kata çıktı. Kesif bir küf kokusu genzini yaktı. İki üç kere yutkunup kendi dairelerinin önünde durdu. Lime lime olmuş kirli paspasın üzerine basmamaya özen göstererek kapıyı araladı. Her şey bıraktığı gibi öylece duruyordu. Ev sahibi az sonra gelecekmiş gibi bütün eşyalar kullanıma hazır bir vaziyette bekliyordu. Canperi çocukluğunun geçtiği bu evi, babaannesini, halasını, annesini bir kadının süslü ve acıklı halleriyle gözünde canlandırdı. Ölümün ardında bıraktığı hatıraların son şahidiydi. Ölüm Canperi’yi bulduğunda sonsuza kadar unutulacaktı her şey.

Gececil düşünceler bedenini sarmalarken kuzguni saçlarını geriye doğru atıp odanın ortasına yürüdü. Fransız tarzı döşenmiş olan oda, elli yıl önceki zevk ve sefayı ya da özentiyi tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Olduğu yerde iki tur dönüp odayı inceledi. Duvardaki tabloların üzerinde biriken katman katman toz bile canlılıklarını bozmamıştı. Maddenin ölümsüzlüğü karşısında küçülüp yok olan insanların ufak izleri kayboluyordu. Canperi çantasından fotoğraf makinesini çıkarıp bölüm bölüm kareler aldı. Evin her köşesinin, en ufak ayrıntının, her tozun ardında gizlenen hatıranın fotoğrafını çekti. Zümrüt yeşili bakışlarına yansıyan hüznü gerilere itmeye çalışarak tetiğe basar gibi deklanşöre art arda bastı. Evin içinde kaybolan benliğini bulamayacağını, zihninin arka odalarına attığı bastırılmış duygularının dışarı çıkmak için birbirinin kuyruğuna bastığını bilmenin ağırlığıyla koltuğa oturdu.

“Çocukluğumda en üzüldüğüm şey annemin dışarıya çıkmama izin vermemesiydi. Oysa şimdi yanımda olsalardı kapının önüne bir adım dahi atmazdım.” diye mırıldandı.
Canperi cahillik döneminde suçladığı ailesini kaybedince değerini anlamıştı. İnsanın zaman karşısındaki çaresizliğinin en büyüğü acı bir pişmanlık Canperi’nin iliklerine işlemişti. Kendini suçlayıp vedalaşamadığı geçmişinden kaçmak için binayı satmaya karar vermesine karşı çıkacak kimsesi yoktu. İtiraz eden bir yakını, bir kardeşi, bir kuzeni olmasını o kadar çok isterdi ki. Kimsesiz olmanın yumrusu boğazını tıkayan bir yumak kıl gibiydi. Hiç gitmez, en ufak bir anıda büyüdükçe büyürdü.

Kuzguni saçlarını geriye doğru tekrar itip objektifi kapıya doğrultup aralık kapıdan içeri sızan loşluğa karşı ayarladı. Mermer masanın üzerinde duran oval vazonun içindeki yapma lalenin canlılığı karşısında acı hissetti. Ölü saydığı bir evin şahrem şahrem dökülmesini beklerken bütün objelerin her an ayağa kalkacak gibi canlı olmaları sinirlerini bozdu.

Evden koparmaya çalıştığı anılarıyla mücadele etmekten güçsüz düşmüştü. Telefonunu çıkarıp numarayı tuşladı. Telefonu kulağına götürdüğünde gözlerini kararlılıkla kıstı.
Telefonun ucundaki adamın sesine karşılık “Merhaba! Ben Canperi, binayı satmaya karar verdim.” dedi.

Güçsüz bir şekilde adamı dinleyip başını salladı. “İşlemleri yapmaya başlayabilirsiniz.”
Telefonu kulağından çektiğinde her katın, her odanın yavaş yavaş çökmeye başladığını sandı. Bütün tozlar havaya kalkmış, ondan intikam almaya çalışır gibi her yanı garip bir buğu kaplamıştı. Evden koşarak kaçarken merdivenlerin gacır gucur seslerine anıların çığlıkları karışmıştı. Canperi’nin kulaklarında geçmişin sesleri uğulduyordu. Köhne binanın çöküşü yüreğinde başlamıştı. Sırtını yapıya verip gökyüzüne baktı. Geleceği için bir umut ararken geçmişiyle hesaplaşması onu esir alıp sarsıyordu. Emlakçı gelene kadar gözlerini sımsıkı yumdu. Sanrılarla karışık görüntülerin eşliğinde geçmişiyle vedalaşmaya çalıştı. Bağımlı ruhunu kurtarmanın saplantısını evi satsa bile çözemeyeceğini bilmenin büyüsüyle öylece kaldı. Ruhuna gözlerini kapayamadı. İnce bir acı, yılan gibi her yanını sokarken girdabın içine çekilen benliğine yardım edemeyeceğini anladı.

Evi almaya talip olan Osman Bey’in demir kapıdan girişiyle düşüncelerinden sıyrılıp gönlünü kilitledi. Zelil bir duygunun ağırlığıyla karşısındaki tıknaz adamın uzattığı eli sıktı. Yokuş aşağı yuvarlandığının bilinciyle ruhunun bir dehlize doğru sürüklenmesine gözlerini kapattı. Çaresizliğin dualara asılı kalışını duyumsadı sessizce.
SEMRİN ŞAHİN

 
Toplam blog
: 25
: 244
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

1981 yılında Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğdu.  On dokuz mayıs üniversitesi Türkçe öğretmenliğind..