Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '12

 
Kategori
Öykü
 

Gecenin dibi, sabahın eşiği

Gecenin dibi, sabahın eşiği
 

Uyandığında karanlıktı. Yataktan kalktı. Balkon kapısını açıp dışarıya, serin havaya çıktı. O anda hoparlörün cızırtısını duydu. Hemen ardından ezan okunmaya başladı. Sessizliğin ve karanlığın içinden birden çıkan sabah ezanı insanda karışık duygular uyandırıyordu. O, en çok hüzün hissederdi. Şu anda, annesinin artık bir şey okurken gözlük takmasına bile hüzünleniyordu.
İçeri girdi. Uykuya yeniden dalması zor gözüküyordu. Şehirler arası otobüs yolculuğunda horlayanlar kadar rahat uykuya dalamıyordu. Aslında, uyanmak üzereyken gördüğü rüyayı hatırlamaya çalışıyordu. Rüyasında, suyun içindeyken yüzeye çıktığını hatırlar gibiydi. Onunla konuşan bir ses vardı. Sesin ne söylediğini anımsayamadı. Şu anda kendisini zinde hissediyordu. Güzel bir rüya görmüş olabilirdi. Tuvalete girdi. Aynada yüzüne bakıp birkaç saniye daldı. Gözlerinin altındaki torbalara, kaşından yanağına düşmüş olan kıla baktı. Aydınlıktan, başka bir akan musluğun sesi geliyordu. Ses ona önemli bir şey mi söylemişti? Uyurken ilham mı gelmişti? Sanki rüyasındaki sesi tanıyordu, ama şimdi çıkaramadı. Duyduğu imdat çığlığı falan gibi değildi, ses selam verir, muhabbet eder gibiydi.
Gecenin bir yarısında uyandığınızda içinizin sıkılması doğaldır. Salondaki kanepeye uzandığında kendisine musallat olan düşüncelerle boğuşuyordu. Düzenine alışkın olmasına rağmen, rutini bozulduğunda veya yorulduğunda hemen yakınmasına rağmen, şimdi monoton yaşantısına sövüyordu. Tarafsız bir gözle bakmaya çalıştığında, rahat ve sakin bir hayatı vardı. Elbette daha iyisini arzu ederdi, ama elindeki imkânlar da iyi sayılırdı. Yine de bir şeyler eksikti. Tembel biri sayılmazdı, ama faydalı bir şey için uğraştığı da söylenemezdi. Evlense, çocuk sahibi olsa, işinde yükselse ne olacaktı? Bıraktığı bir iz yoktu. Bu dünyanın oksijenini tüketecek, zamanı geldiğinde de çekip gidecekti. ''Aslında sistem böyle olmasaydı her şey daha farklı olurdu. Hepimiz tüketimin esiri olmuşuz.'' diye düşünürken, ''Ulan kes be!'' dedi kendine sesli olarak. Acaba rüyasında tam olarak ne görmüştü? Şu anda hatırlamak istediğine bakılırsa, rüyada bir uyarı ya da bir hatırlatma mı vardı? Muhtemelen anlamsız bir şey olduğunu düşündü. Uyanmaya yakın görmüş olduğu bazı rüyaları net hatırlıyordu. Her şey o kadar hızlı ve saçmaydı ki, hayal kırıklığına uğramıştı. Bu geceki de bu şekilde olmalıydı. Kendisini rahatsız eden hissin adını koymaya çalıştı. Ömrün ziyan olmakta olduğu duygusundan kurtulamıyordu. Ona biraz aksiyon lâzımdı. Uğrunda yaşanacak bir şey, bir hedef, birisi... Var mıydı ki? O esnada apartman kapısı açıldı ve ardından gümbürtüyle, ayı gibi kapatıldı. ''Ulan bu saatte bu yapılır mı? Ne tipler var.'' diye geçirdi içinden.
Kalkıp çay mı yapsaydı? Vazgeçti. Kanepede dönüp yüzüstü uzandı. Yapacak bir şey bulamadığından üç yüz elliye kadar saymaya karar verdi. Saymaya başladığında dünyayı gezme fikri üzerinde düşünmekteydi. Fakat görmek istediği yerlerin çoğunda Türk pasaportuna kapı duvar oluyordu. Üstelik kafasındaki listenin onda birine bile gitse parası biterdi. Sonra, her yere erişebilen bir hacker olduğunu hayal etti. Bu iş için de doğru kişi değildi. İlgisi sınırlıydı, bilgisayarında ufak bir sorun çıktığında bile hemen daha iyi anlayan birine danışırdı. Saymaya devam etti. Kendisi usta bir kumarbaz, başarılı bir poker oyuncusu olarak gözünde canlandı. Semtlerindeki bazı kahvelerde geceleri kumar oynatıldığını biliyordu, ama oralarda hayalindeki poker ortamını bulmak pek mümkün değildi. Bu arada unuta unuta, atlaya atlaya epey saymıştı. Hazine avcılığı aklına geldi. Eniştesi memlekette başta kendi arsalarında olmak üzere hobi olarak hazine arardı. Kendisi de ona yardım etmişti. Bu boş uğraştan öylesine tiksinmişti ki, artık Kutsal Kâse Türkiye'de olsa aramaya kalkışmazdı. Kendisini maceralar yaşarken hayal etmeye devam etti. Ancak konu hep dönüp dolaşıp cinselliğe bağlanıyordu. Başının üzerinde dolaşan kelebeği ayağıyla kovaladı. Saymayı bıraktı. Uykusunun geldiğini anladı. Gün ağarmıştı. Esneyerek kanepeden kalktı.
Koridordaki damacanada su kalmamıştı. Su içmek için mutfağa yöneldi. Zihninde dolaşan düşüncelerle daha fazla ilgilenmek istemiyordu. Gece vakti içinde bulunduğu ruh hâlinin sabah olunca değişeceğini biliyordu. Sorular sorup durmuştu. Bunların ne işe yaradığını sordu kendine. Öncelikle bu soru için teşekkür etti, bir cevabı yoktu. Mutfak kapısını açtı. Ayağı mutfağın zeminine basar basmaz terliği acı acı öttü. Yer ıslaktı. O an, mutfağın musluğunu tam kapatmamış olduğunu anladı.
 
 

 
Toplam blog
: 9
: 91
Kayıt tarihi
: 08.07.12
 
 

Öğrenciyim. Öyküler yazıyorum. Sinema severim. Ankara'da yaşıyorum. ..