Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Geçenlerde bir hafta sonu: Bütün planlar alt üst!.. Ve yine plan yaptım :)

Geçenlerde bir hafta sonu: Bütün planlar alt üst!.. Ve yine plan yaptım :)
 

Bir hafta sonu için plan yaptığınız oldu mu hiç? Aklımın post-itine* alt yazılarla yazdığım “Cumartesi Nursel Abla’lar kahvaltıya alınacak; kızı geldi İstanbul’dan, hafta içi işleri var, bana da zor zaten,  pazar sabahı da hemşerime kahvaltıya gidilecek ne zamandır bekliyorlardı gidemedim.” tarzı notlarım nedeniyle ben de plan yapma gafletinde bulundum. Aslında Zeynep Hanım’ın eşi, işi gereği sadece pazarları evde oluyor ve o cumartesi gitmek istedi hemşerime ama, Nursel Abla’nın kızı; Oya pazar sabahı İstanbul yolcusu. “O zaman haftaya kalsın mı?”  derkennn, Zeynep hanım eşine “Ben amcaya (Hemşerimin diğer lakâbı)  kahvaltıya gidiyorum siz baba-kız yapın kahvaltınızı.” diyerek sorunu çözmüş.

Sorunlar çözüldü, telefonlar açıldı ve en son pemperşe ertesinin sabahı  kavilleşildi; tamam gidiyoruz!.. Sen misin “tamam” diyen? Öğleden sonraydı, aradı hemşerim. “Hayırdır?” ses tonuyla “merhaba”  dedim. “Hemşerim, kahvaltı programını iptal etmemiz lazım.” diyordu. “Hayırdır?” dedim. Hayırdı!... Dört yıldır atanamayan evlat; Efe, öğretmen olarak atanmıştı ki bu yıl da sınav için dershaneye gidiyordu. Oysa şimdi bir haber, birden her şeyi değiştirmiş; öğretmen olmuştu! Üstelik pazartesi günü Bitlis’in Hizan ilçesinde olması gerekiyordu. Çığlık çığlığa gösterdim tepkimi. Kahvaltı nasıl iptal olurdu!!! Ay, sevinçten ne dediğimi biliyor muyum ben :)

“Aslan hemşerim, ne diyorsun, kahvaltı da neymiş, bunun kutlamasını yaparız asıl.” dedim. Onlar evladı hazırlamanın telaşına daldı, ben: “Pazar evdeyim” keyfine. Cumartesi konuklarım var zaten, pazar evde olmak iyi olurdu tabi.

Akşamüzeri iş çıkışı,  kahvaltı için yapmayı planladıklarıma ait; yufka, köy yumurtası… gibi alışverişimi yapıyordum kiiii, cep telefonum çaldı: Nursel abla. “Ne yapıyorsun Ufukcuğum?”

“Yarın kahvaltıya misafirim var alışveriş yapıyorum.:)”  Hemen telaşla, “Yok, yok yapma, program değişti.”  “Can (oğlu) bizi kahvaltıya  Çiçekliköy’e götürüyor, sen de geliyorsun.”

Ve Nursel Abla’yı tanıdığım kadarıyla, sonunu başından bilmem gereken şu konuşma geçti aramızda:
      
      -     Onlar da gelsin Nursel abla?..

      -      Olmaz, çocuklar çok yaramaz.

      -      Ne fark eder, olsa olsa bir iki şey kırılır.

     -      Olmaz Ufukcum, Can kendi arabalarını alacak, Solmaz da babasının arabasını, hepimiz gidiyoruz.

Oooo, kişi sayısına göre araba bile hazırlanmış. Zaten Nursel abla karar verdi mi mümkün değil geri dönsün. Son bir gayret sordum:

       -    Oya Çiçekliköy’ü gördü mü?

       -    Görmedi.
Yapacak bişi yoktu: “Peki o zaman” dedim ve sabah 10.00’da buluşmak üzere kapadık telefonları. Aldıklarımı da geri verecek halim yok, eve geldim.

Cumartesi sabahı erkenden uyandım; geç kalmamak gerek. Gidene kadar acıkırım diyerek ekmek arası peyniri, portakal suyuyla atıştırdım ki telefon çaldı; Nursel abla. “Ufukcum  biz çıkıyoruz” diyordu.

Cumartesi; bir bahar gününde yaptık kahvaltımızı, Oya mı misafir ben mi bilemedim, Hakkı Baba ile karşılıklı baş köşeye oturtulduk. Evlatlar, torunlar, “ailecek” kahvaltı yaptık. Yetmedi yan masada bizim resim çekildiğimizi görünce,  “Biz de çekilsek” diye mızırdanan kızı duyunca,  onların da ailecek resimlerini çektim; dijital makineler ve net sağ olsun, ulaşmak kolay; istersen tabi.

Ve akşamüzerine kadar kaldık; papatyalar, laleler açıverecekmiş gibi bir hava vardı, Can’ın ısrarlı(!) daveti nedeniyle papatya-lale zamanı tekrar gelmeye karar verdik.

Keyif çaylarımızı içiyorduk ki arkadaşım aradı: “Hava güzel senin oraya doğru geliyorum, kıyıda yürüyelim mi?” diyordu. Olurdu ama çok uzaktaydım. Aklımda kaldı ve akşam eve döndüğümde ilk işim onu aramak oldu. Pazar sabahına kahvaltıya çağırdım. Bir gün önceden börek için ıspanakları bile yıkamıştım ve o saç böreğimi severdi.  Havanın güzelliğinin peşinde, hala sokaklarda olan arkadaşım da sanırım saç böreğinin hatırına kabul etti. :)

Ve pazar  kahvaltımızın ardından düştük yola, yalıya indik, deniz kenarından, Kent Ormanı’na vardık. Yeşilliklerde yürüyüşümüz, yeni yollar keşfedişimiz; flamingoların pembeliği, kışın ortasında nasıl olup da sapsarı olduklarına her seferinde şaştığım çiçekler, ille de maviyle selamlaşıp; yüreğimizi doldurup, aklımızı boşaltarak eve döndük.

Ve, bu hafta sonu için de planlarım var: Cumartesi sabah hemşerilerimle kahvaltı, pazar günü arkadaşımla Sığacık gezisi. Planım bu ama bilmiyorum artık, hangisi kısmet olursa. :)

İyi hafta sonları olsun, sevgilerimle.
 
*pusulacık

 

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..