Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '09

 
Kategori
Anılar
 

Geçmişi özlemek

Geçmişi özlemek
 

Dışarıda lapa lapa yağan bir kar. Bembeyaz sokaklar. Sıkışmayan bir trafik, Evlerinde mutluluğu bırakarak onca sıkıntılarına rağmen yüzlerinden gülümseme eksik olmayan, iki dudağının arasından çıkan buharla ellerini ovuşturarak işlerine giden insanlar. Evde kuzine soba öylesine içten içe öyle yanıyor ki. Üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde de kızaran ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu... Sucuk o zaman lükstü. Yumurta lezzetli ve bol. Hemde köy tadında bir yumurta ki sormayın gitsin. Ekmek her zaman nar gibi...

Ama bugüne baktığınızda bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben oldukça yaşlı sayılırım...

Dışarıda kar var ama içeride de içeride kanaat ve huzur vardı. Televizyon çok az evde bulunurdu Gazete her zaman alınmazdı. Belki cahildik ama, keyfimiz hiç bozulmazdı. Şimdi gazete okuyan, haber dinleyen neredeyse psikolojik tedaviye muhtaç kalıyor. Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusunu ciğerlerimize çekerdik. Bugün köşe başlarında tek tük rastladığımız kestane közlemek, o zaman kış aylarının vazgeçilmez bir o kadar da tadına doyulmaz neşesiydi. Sohbet sormayın gitsin zaten. Dededen toruna koccaman geniş aileler. Büyüklerin anlattığı hatıralar, hikayeler, masallar. O zamanki torunlar sevgiyi, saygıyı, hürmeti anne-babadan çok, dedelerden ninelerden öğrenirdi zaten.

Ama bugüne baktığınızda birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizi ve filmlerin açtığı; kapatılması, tamir edilmesi, düzeltilmesi belkide mümkün olmayabilecek hasarlar yerine, geniş ve besleyici hatta ders veren bir masal ve hayal dünyası. O zamanın hayalleri bile bir başkaydı. İçten ve çıkarsız.

Bugün o geçmişin lezzeti bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin, kaç kişinin aklına gelirdi? Ekmek el değerek üretilirdi, ama daha sağlıklıydı, lezzetliydi, mis gibi kokardı. Çay da kokardı, domates de. Bütün bu huzur, sağlık, mutluluk ve zevkler için bile küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu. Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, arayınca ulaşılamayan numaranın verdiği stres yükü, rejim tehlikesi kimin umrunda.

Cahildik ama, mutlu ve huzurluyduk. Hemde şimdi asla değeri biçilemeyecek ve artık anlaşılamayacak kadar...

Not:Bu hikayeyi bana gönderen Talha kardeşime teşekkür ederim... O güzel günleri hatırlamak isteyenler için belki bir ipucu olur...
 
Toplam blog
: 91
: 3105
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Yıllardır yazmadım... Şimdi yine devam.. Haftanın belirli günleri... Çünkü eskisi kadar vaktim yo..