Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '13

 
Kategori
Anılar
 

Geçmişin yılgın atları

Geçmişin yılgın atları
 

Yılgın atları


‘’ Hoş geldiniz ‘’diyen solgun bir yüz ve zoraki gülümseme… İşte böyle başladı. Yıllar önce biten hayatlar, yalnızlığın kadersizliğin pençesinde, bir zamanların yılkı atları.  Kaderine terkediliyor şimdilerde. Gençliğinde sahibine çok faydası dokunmuş ama artık yaşlanmış ve doğada kaderine terk edilmiş atlar gibi ‘olduğu kadar’ yaşıyorlar her şeyi. Evet, bundan bir elli yıl önce çok önemli kişilerdi belki de. Kalabalık evler, çoluk çocuk, eş, dost hepsi mi bitti. Ne oldu bu dost bildiğin insanlar,’’ kader ‘’deyip boyun eğdiğin.Şimdi yılkı atları gibi herkes kaderine terk edildi çünkü önümüzdeki bin yıl planlandı ve bin yıllık planlar içinde roller, taraflar, çizgiler çoktan belirledi. Kim nerde hangi şarkıyı söyleyecek, hangi plan gün yüzüne çıkacak, gündem kimlerin deşifrelerinden okunacak şimdi hepsi belli. Hani derler ya hayat devam ediyor ya.

Karşımdaki kadının insanlardaki yılgınlığa inat her gördüğü yüzün arkasındaki hikâyeyi okuma biçimi korkutuyor beni. İçimdeki onlarca hikâyenin içinden yalnızca bana ait olanını bulup, hiç çekinmeden yüzüme söyleyecek olması ihtimali bile artırıyor içimdeki sıkıntıyı. İşim çokmuş gibi davranıyorum, masum ama şüphe içinde ki o bakışların titrettiği yüreğim, dinleyecek vakti yokmuş gibi. Anlayışlı davranıyor yalnız kadın ve yeterince ilgilenildiğini hissettiğinde, ikna olmuşçasına, şüphe dindiğin de gülümseye veriyor hayata oradan çıkıyor. Ben, eski bir dost gibi, uzattığım ele öylece bakan eli nasıl uzatacağını bilmeyen, elindekini nasıl takacağıma karar vermezken; iç içe geçirilmiş elleri alkışların sesi kalıyor, o yalnız kadından geriye.

Tarihleri takip etme isteğini kaybettiğinde, zamanın izafiyeti de anlamını yitiriyor sanırım. Hislerden uzak rakamlar birbirini kovalıyor sadece…” Dün gece yazdığım bir şiir çıkıyor ansızın elimde ben şiir bakıyorum. Şiir bana, bu kadar uyardı zamanı anlamlandırma çabalarımdan biri yalnızca. Çocukken peş peşe ezberlediğimiz mevsimler bile zamanın karmaşık yollarında izlerini kaybettirdiler. Gri bulutların sardığı gökyüzünde güneşi aramaya kalkıp, yağmurun huzurundan bihaber söylenip duruyoruz. Artık mevsimlerin sahiplenmediği aylar ise boş bir trenin vagonları gibi oradan oraya savruluyorlar. İlkokul sınavlarında çıkan bir senedeki hafta sayısındansa artık o kadar emin değilim. Günlerin hızını yakalamazken.

Zamanı ölçtüğümüz her kıstas dünyanın dönüş hızına yetişmeye çalışırken değişti sanki. Günleri sabitlediğimiz saatler yetmedikçe günü yırtıp ertesi günden çalıyoruz. Güneşi yetiremediğimiz her gündüz, geç kalışlarımızla dolup taşıyor. Ne geleceğe, ne geçmişe dönüp bakacak mecalimiz var. Anlık yaşıyoruz ve yaşadığımızı anında paylaşıyoruz. İçimizde birikmiyor hiçbir his, zamanını beklemiyor söylenecek sözler. Biz mi zamandan geçiyoruz, o mu bizim üzerimizden akıp gidiyor, bilemiyorum.

Hayatın tatlı ağusu kalsın diye avuçlarımızda; yapış yapış parmaklarımızı, parmaklara sürdük. Kalsın diye hayat içimizde, pembe bulutlar uçsun diye üstümüzde, dönsün diye başımız kanatlı gökyüzü çocuklarıyla birlikte. Alacağınız vardı hayattan,

‘’Samsun şiir söyleşi ve sohbet gönlerinden birinde hissettiklerim’’

28 kasım samsun huzur evi.

 

 

 
Toplam blog
: 140
: 595
Kayıt tarihi
: 31.08.10
 
 

18.03.1950 yılında Samsun'un Bafra ilçesinde dünyaya gelmiş. Altı çocuklu bir işçi ailesinin üçün..