Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

12 Ocak '08

 
Kategori
Anılar
 

Geçmişini arayan adam (sisler sokağı)

Geçmişini arayan adam (sisler sokağı)
 

Aradan uzun yıllar geçtikten sonra dönmüştü sokağına. Bıraktığı her yeri, her şeyi, herkesi, bıraktığı gibi bulmak gibi bir umudu yoktu; ama bu kadarını da beklemiyordu doğrusu. Çocukluğunun en güzel günlerini geçirdiği, dallarından meyveler sarkan ağaçlarla kaplı bahçe; güneşle birlikte açan ve bütün gün sokağı dolduran kokularıyla o cânım çiçekler; şen çocuk kahkahalarının dallarda cıvıldaşan kuşların seslerine karıştığı o canlı sokak şimdi yok olmuş; betonun o soğuk yüzü ve göğe saldırır gibi yükselen binaların sevimsiz sessizliği çocukluğunu talan etmişti.


Doğduğu evi, gözlerindeki yaşlar içine akarken, kederle aradı; şimdi o ahşap, sevimli yapının yerinde çok katlı, geniş, çirkin bir bina yükseliyordu. Gizlice girerek bahçesindeki türlü ağaçlara tırmanıp, iştahla meyvelerinden yerken, sahibinin hışımla dışarı fırlayıp kovmaya kıyamadığı, bunun yerine keyifle perdenin arkasından kendisini gözetlediği o asil konak da yenilmişti zamana.


Belki tanıdık birini görebilme ümidi ile tüm evlerin camlarında gezdi gözleri; sokaktan geçenleri, kapıların önünde laflayan kadınları süzdü. Bütün yüzler yabancıydı; bütün perdeler kapalı.


Nereye gidecekti şimdi? Bu sokaktan başka hiçbir yerde varolmamıştı. Yok olmak için de buraya dönmüştü. Hangi kapıyı çalıp kime ne diyecekti? Son bir ümitle, sokağın ucundaki bakkala doğru yürümeye başladı; korkuyordu burada da hayal kırıklığına uğramaktan.


Eli kapının tokmağına uzandığında yukarı kaldırdı başını o tanıdık ‘Dost Bakkal’ tabelasını görmek için. Korktuğu başına gelmiş, hayalleri çabuk yıkılmıştı; şimdi o tabelanın yerinde bir başkası vardı, ‘ Yeni Market’.


Ayakları yere bastıkça, altındaki beton yumuşamaya, çamura dönüşmeye başladı. Adım attıkça gömülüyordu. Sonra çamur da beton da kayboldu, sis gibi, bulut gibi bir şeyin üzerinde, bastığı yeri hissetmeden yürüdüğünü düşündü. Zemini algılayamamak bütün duyularını köreltmiş, ne yaptığını bilmez bir halde, tutunacak bir şey ararken boşluğa düştüğü hissine kapıldı.


Gözlerini aralayıp ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, başına toplanmış kalabalığın ayırdına vardı. Merakla onu süzüyorlar, yanına yaklaşmakla yaklaşmamak arasında kararsız, bekleşiyorlardı. Yavaş yavaş kendine geldi. Etrafındakileri süzdü tek tek. Kalabalık sessizleşmiş, ona bakıyordu.


Yerinden doğruldu, başından düşmüş şapkasını alıp tozunu silkeledi ve başına geçirdi. Yürümeye başladığında kalabalık deniz anasının eteği gibi açılmış, ona yol veriyordu. Düşünceli, sessiz, üzgün; uzaktan maviliğini gördüğü denize doğru yürümeye başladı.

Yürüdükçe, mavilik genişliyordu. Yürüdükçe dünya küçülüyordu.

Pe®sonaG®ata
İstanbul - Eylül 2003

 
Toplam blog
: 20
: 861
Kayıt tarihi
: 05.01.08
 
 

Doğayı ve üzerindekileri seven, az dostu çok arkadaşı olan, yaşamda acelesi olmayan, ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara