Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

27 Temmuz '09

 
Kategori
Aile
 

Geleneksel Ailenin Düzen Koruyucu İşlevi

Geleneksel Ailenin Düzen Koruyucu İşlevi
 


Bir zamanlar büyük sessiz çoğunluğun tüketimine sunulan egemen anlayış, egemen ahlâk anlayışı, tutucu, cinselliği salt üremeye ilişkin bir eylem olarak değerlendiren, dolayısıyla da karı-koca ilişkisini ve bilhassa kadınların evlilikteki yer ve rolünü cinselliği olabildiğince sınırlayacak şekilde anlayan bir bakış açısının ürünü olunca "aile"nin de tutucu bir birim olması doğaldır.


Lâkin, ilginç olan nokta "aile" ile "karı"nın özdeşleştirilmesidir. Erkeklerin metresleri ve fahişeler sayesinde olanak buldukları ölçüde "erdemlilik" ödevlerinden kaçabilmelerine ve buna göz yumulmasına, hoşgörü gösterilmesine karşılık, kadının bir eş ve anne olarak sonuna kadar "sadık", "özverili", "erdemli" kalmasının ve düzenin değerlerinin canlı bir simgesi olmasının istenmesidir.


Türkiye'de bilhassa feodal kültürlü erkeklerin, eşlerinden söz ederken "ailem" demeleri bu özdeşleştirme olgusunun çok tipik bir örneğidir.


Aynı şey, artık çok azalmış olmakla birlikte bugün bile bazı batı dillerinde görülmektedir.


Kadın, daha doğrusu evli kadın toplumsal ahlâkın, toplumsal düzenin korunmasını ve sürdürülmesini böylece neredeyse tek başına üstlenmiştir. Gerçekten de "üstlenmiştir", zira evli kadına egemen ahlâk anlayışının doğurduğu koşullanma ve psikolojik baskıyla dayatılan bu "ödev", aynı zamanda, yine bizzat evli kadınların büyük çoğunluğunun içgüdüsel bir korunma güdüsüyle, isteyerek seçtikleri, benimsedikleri, dolayısıyla üstlendikleri bir şeydi...


Zira, yoksul kesimlerden kadınlar bir yana bırakılırsa, geniş orta tabakalardan kadınlar iktisadi bağımsızlığa sahip değillerdi. Geçinmek için, belirli bir yaşam düzeyini koruyabilmek için, geleceklerini güvenceye alabilmek için kocalarına gereksinimleri vardı...


Bu bakımdan, toplumdaki egemen tutucu ahlâk anlayışı aileyi kollarken ve bir yerde kocaya karısını hiç değilse resmen dayatırken (toplumsal/ideolojik çevre baskısının yanısıra yasaların da boşanmayı yasaklaması...) aynı zamanda kadının bir eş olarak statüsünü de güvencelemiş oluyordu.


Bunun bu kadar çıplak bir şekilde bilincinde olmasalar dahi böylesi bir durumu sarsacak ve kadınlar arası rekabeti daha keskinleştirecek olan "serbestleşme" eğilimlerine en başta kadınların karşı çıkışı işte bu korunma içgüdüsünün neticesiydi. "Dulluk" örnek olarak gösterilebilir... Uzun yıllar boşanma yasağından sonra bunun serbest bırakılmasına en başta Vatikan'la ve öteki kilise çevreleriyle birlikte kadınların önemli bir bölümünde, doğal olarak çalışmayan, dolayısıyla ekonomik bağımsızlıktan yoksun kadınların direnmeleri rastlantı değildir.


Diğer taraftan, karısı öldüğü veya karısından boşandığı için dul kalmış bir erkek, ne çevresi tarafından tedirginlik ve kuşkuyla karşılanır, ne de diğer erkekler tarafından olası bir rakip olarak görülürdü. Oysa kadın dul olduğunda, günümüzde eskisi kadar olmamakla birlikte, durum bunun tam tersidir.

 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..