- Kategori
- İlişkiler
Gelişimin sırrı

Gelişim bizim elimizde
Tarihe bakarsak yaşamlarımızın nesilden nesle ne kadar fazla ve hızlı değiştiğini gözlemleyebiliriz. Eskiden insanlar tüm hayatlarını ufak yerlerde hiçbir yere gidip görmeye ihtiyaç duymadan geçirirlerdi. Küçük bir köyde küçük bir evde her gün aynı insanları görerek evden işe işten eve giderlerdi, bazen de birbirlerine ziyarete giderlerdi. Bu onları mutlu etmeye yeterdi.
Son zamanlara baktığımızda özellikle bu son yüzyılda dünyadaki ve yaşamlardaki değişim ve gelişim çok daha hızlı bir ivme kazandı. Artık insanoğluna doğmak ve türünü devam ettirmek yetmemeye başladı. Daha çok gelişime ihtiyaç duyuyoruz. Bir bebeğin doğumundan başlayarak tüm gelişim evrelerini düşünün. Önce kendi ayakları üstünde durmayı öğrendikten sonra hayatını geliştirmesi, hayatı anlayıp daha iyi bir şekilde devam ettirmek için algısını geliştirmesi, ailesini örnek alarak bir aile kurması ve genişlemesi gibi. İnsanoğlunu da tek bir bütün olarak görürsek bir bebekten farkımız pek kalmaz aslında.
Çocuklarımızı büyütürken onları salıp kendi hallerine bırakarak gelişmelerini beklemiyoruz. Onların en iyi şekilde gelişmesi ve eğitimleri için en ince ayrıntıya kadar düşünüyoruz. Onlara çeşitli örnekler, oyunlar, egzersiz ve kurslar sağlıyoruz. Maalesef bu hassasiyeti ve bilinci insanoğlunun gelişimi için göstermiyoruz. Bu yüzden de her yeni gelişmiş nesil bir öncekine göre hayatı daha boş, daha eksik hissediyor. Bu boşluğu sınırsız bir tüketimle doldurmaya çalışırız. Tükettikçe de içimizdeki bu boşluk ve anlamsızlık daha da büyüyor, egomuz daha da gelişiyor. Bunu materyal şeylerle artık dolduramayacağımızı anlamamız gerekiyor.
Dünyada neredeyse her şeyi yapıp başarmamıza rağmen bir türlü mutlu olamıyoruz. Tek eksik olan şey mutluluk. Aileler ayrılıyor, çocuklar acı çekiyor, gençler uyuşturucularda kaçış yolu arıyor, savaşlar oluyor, ekonomik kriz. Dünyada şu an acı çekmeyen kimse kalmamış durumda.
Doğaya baktığımızda gördüğümüz ahengi biz hayatlarımıza getiremiyoruz. Doğa bize sevgiyi verdi, içgüdüsel olarak çocuklarımızı sevmeyi, onları korumayı ve beslemeyi vs. Belki de bu ahenge gelecek tam olgunlaşmış formumuza daha gelemedik. Doğadan bir meyveyi örnek olarak ele aldığımızda meyve tam olgunlaşma formuna gelmeden önce tadı acıdır, dışardan tam bir meyve gibi görünse de içi daha tam olgunlaşmamıştır. Zamanla olgunlaştığında tatlanır ve yenilecek bir hal alır. Bir insanın ve tüm insanlığın süreci de buna benzemekle birlikte tabii ki aradaki fark bu süreçte geçecek zamandır. Bir kişinin olgunlaşıp bir şeyler yapmaya başlaması en az 20 yıl alırken, insanlığın tam olgunlaşması binlerce milyonlarca yıl almaktadır.
Evrimleşmemizi anlayabilmek için doğayı iyi incelemek ve onu görebilmek gerekmektedir. Zira hepimiz doğanın bir parçası olarak bütünün de kendisiyiz aslında. Doğadaki gelişimde iki kuvvet vardır. Biri arkadan iten kuvvet, bu doğanın kanunlarıdır, diğeri de önden çeken kuvvet, bu da doğru bir çevrenin içinde oluşturulmuş yardımsever bir ortam. Dünya maalesef şu anda doğanın arkadan iten kuvvetiyle gelişmeye çalışıyor. Savaşlar, terör, cinayetler, doğal afetler, uyuşturucu vs. tüm bu kötülükler biz güzellikle yol almadığımız için başımıza geliyor. Biz doğru yolu bulamadıkça, doğa bizi bu yola sokmak için sallamak zorunda kalıyor. Buna gerek olmadan kendimizi doğru yola getirebilirsek acı çekerek ve darbelerle arkadan itilmemize gerek kalmadan oyunlarla, güzelliklerle, açıklamalarla yolumuzda ilerleyebileceğiz. Doğanın negatif gücü olmadan pozitif gücünü kullanarak ilerleyeceğiz.