Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '08

 
Kategori
İnançlar
 

Genel anlamda İslam dini

Genel anlamda İslam dini
 

2 - İnsan ve insanın yaratılış sebebi

5. Bölüm

İnsan denilen canlı varlığı şimdi sizlere beden ve ruh ilişkisi içerisinde formülüze ederek anlatıp açıklamanın daha faydalı olacağı kanısındayım.

İnsan : Toprak, su, hava, ve ateş karışımından oluşmuş; doğup, yaşayıp, ölen canlı bir varlıktır.

İnsan = Beden + Ruh,

İnsan = Beden + Nefis = Ruh + Kalp,

İnsan = Şuur(Beyin) + Beden + Nefis = Ruh + Kalp (Gönül) + (Şuur + Akıl ile İradeden) oluşmuştur.

Akıl ; İnsanın hayat boyu bilgi ve tecrübelerinin zamanı gelince kullanılıp değerlendirilmek üzere dimağ denilen merkez yardımıyla benliğe bağlı gönülde; duygu, arzu, istek ve hislerle oluşturulmuş olan farkındalık duygusuyla, hafıza denilen merkezde toplanıp, değerlendirilip kullanılmak üzere beyinde oluşturulan bilgi merkezine yada beynin bilgi kütüphanesine kısaca akıl denilebilir.

Zeka ; Gönül istikametinde akılla elde edilmiş bilgilerin, beyinsel duyu ve hislerle birlikte insanın yaratılışına bağlı yetenekleri ölçüsünde çalıştırılan mantık çerçevesinde pratik bilgi edinme ve değerlendirme merkezidir. Hızlı cevap verme merkezi, İnsanın hazır cevaplılık halini hazırlayan yer, adeta bilgisayar remine benzer bir şey.

İnsan ; beden (madde) ile ruhtan (manadan, maneviyattan) oluştuğundan, dünyada yaşarken bedeninin isteklerine nefis ile ruhun isteklerine de akıl ile cevap verir. Nefsine uyarak yaşayan insanlar genelde şuurlarıyla yaşamayı tercih ederler. Aklını kullanmayı tercih edenler ise, nefsin isteklerine uymadan önce akılla düşünüp irade kullanarak mümkün olduğunca daha az hata yapıp, daha doğru yaşamaya çalışırlar.

Çünkü İlahi kudretin bu alem için ezelde (zaman öncesi alemde) takdir ettiği ilmi kudretine bağlı ilahi kaderdeki hükmü uyarınca, insanı deneyip sınamak, yaşanılan zaman ve mekan içinde oluşacak olaylardan, gönlün uçarılıklarından, yaşanılacak belirli belirsiz hal ve evrelerden insanı koruyup kollayarak sağ salim geçmesini sağlayacak olan, ayrıca insanın olgun sona ulaşması için kendi gönlüne yol gösterip, kılavuzluk yapıp, edecek olan elbette yine insanın kendi aklı olacaktır.

Demek ki, bu hayat serüveni içerisinde yaşayan insan denilen canlı varlığa ; kendi gönlü istikametinde, kendi aklı yön verip, (zekası ölçüsünde) yol gösterecektir.

İnsan denen canlı varlık, her şeyi ile bire bir kainata benzer. Tıpa tıp onun aynısıdır. Onun için insan , adeta kainatın çekirdeği gibidir. (Bana göre insanı meydana getiren tüm hücrelerinin sayısı, kainattaki tüm varlıkların sayısına eşittir. Yoksa aklın ilmi onlara yetmez. Kainatın sırrı da çözülmez. Çünkü her şey birbiriyle iç içe zıttır. Kainattaki oluşumlar ana rahmindeki çocuğun oluşumuna, ana rahmindeki çocuğun oluşumu da kainat içindeki oluşumlara benzer. Allah rahmandır, yaratıp var eder. Allah’ın rahman sıfatına bağlı rahim sıfatıyla sıfatlanan analarda oluşturup doğururlar.

Çünkü yaratan kainatın ilmini öğrenip sırrını çözen, kendini tanır. Kendini tanıyıp öğrenen de, beni tanıyıp, öğrenir demiştir. O halde Allah, kainattaki her şeyin hem içinde hem dışında saklı ve mevcuttur. Bu yüzden insan kainatın özü ve çekirdeği sayılır. Bundan dolayı da sevilip saygı duyulması gerekir.

Allah, her işini hak ve adaletiyle eksiksiz, tastamam ve dosdoğru yapıp yerine getirdiğinden olacak ki; kullarından da iyi niyetli olup gayret göstermeyenlere, azimle çalışıp hak etmeyenlere, umutsuzluk içinde usanıp yılgınlık gösterenlere, Allah’tan umarak her şeyi akıl, ilim, idrak çerçevesinde helalinden çalışıp kazanmayanlara hiçbir şey verilmez. Hiçbir şey kazanıp elde edemezler. Etseler de sonunda hayrını görmezler, denmek istenmektedir.

Her hak edenin hakkı, Hakk tarafından hardal tanesi kadar küçük bile olsa, hayır yada şer olarak hak edenin hakkı, hak olarak kendisine verilir.

İnsan her şeyi ile kainata benzediğinden o da tıpkı onun gibidir. Çünkü o da onun gibi iç içe geçmiş her şeyi ile birbirinin karşıtı olan zıtlardan oluştuğundan, bu zıt oluşumlar arasında kainatın bilinmeyen öyle bir fizik ötesi alemleri var ki; bize göre şimdilik bilinmeyen bu alemler sonsuz sırlarla dolu olduğundan her sağ duyulu akıl sahibi bu sırları merak edip peşine düşerek öğrenip bu sırlara ermek ister.

Halbuki insanoğlunda da kainattaki bu bilinmez aleme karşılık bedeni içindeki o küçücük kalbi içinde öyle bir gönül alemi var ki; Kainat denilen fizik ötesi alemden binlerce kat be kat büyük. Büyük olduğu kadar da gizemli. Gizemli olduğu kadar da çok gizli saklı sırlarla dolu olan insan kalbi içindeki gönül, kainat denilen fizik ötesi alemden çok daha büyük ve geniştir.

Çünkü Allah, yaratıp var ettiği her kulunu şereflendirip onurlandırmak için demiştir ki; “BEN” yere göğe sığmam. Fakat mümin kulumun kalbi içindeki bana has olan sadece gönül evine sığarım; diyen Allah’tan daha büyük, daha gizemli, çok daha büyük içinde gizli saklı sırları barındırıp bulunduran ve tüm bunların tek yaratıcı ve sahibi olan Allah’tan daha büyük başka kim, olabilir.

Allah’ın bizler için yaratıp var ettiği en büyük kitaptan ilki KAİNAT, ikincisi İNSAN, üçüncüsü de bunların doğru okunup, doğru anlaşılıp, doğru yaşanabilmesi için vahyedilip gönderilen KUR- AN’dır.

Dolayısıyla gönlün büyüklüğünü cüzi aklımızla düşünüp tahayyül bile edemeyiz. O halde küçük sandığımız insan gönlünün büyüklüğünü akıl ve ilminizle varın bir de sizler düşünün.

İşte bu yüzdendir ki; yer yüzünün Allah adına mamur edilerek, bütün yaratılmışların Hakk adına hak içinde yaşadıkları bir mekan haline getirilmesi görevi, cüzi de olsa; verilen akıl, ilim, idrak ve gönlünün büyüklüğünden dolayı insanoğluna verilmiştir.

Çünkü bu gönül içinde vicdan denilen öyle bir cevher var ki; işte bu cevher, akıl sahibini yönlendirmek için sürekli nefsî yada aklî yönde bütün duyu, his, sezgi ve arzularını çalıştırıp harekete geçirerek bütün alemlere sürekli düşünce bazında iyi ve hayra yönelik (rahmanî) yada kötü ve şerre yönelik (şeytanî) yönde seyrüsefer yapar. Kul, yaptığı bu seyrüseferler sırasında akıl kütüphanesinde biriktirdiği bilgilerinden de zekası ölçüsünde faydalanıp yaralanarak meşrebine uygun yeni düşünceler yeni fikirler üretir.

Her kişi meşrebine (yaratılış, mizaç, huy, karakter, vs. gibi benlikte kazanılmış özelliklere) göre akledip ürettiği düşünceye bağlı kendi iradesi istikametinde kişilik denilen şahsiyetini oluşturur. Kişi, bu şahsiyet ve prensip üzere yaşarken edindiği akli bilgilerine dayalı gönül iradesiyle, kişi için külli akıl ve iradenin ezelde (zaman öncesinde) takdir ettiği ilahî kaderindeki ilmi hüküm gereğince (kulun iradesi dışında, kendisini etkileyici tüm sebeplere bağlı oluşumlar) kendi dışındaki tüm varlıklarla birlikte doğal hayatın akışı içerisinde sürdürülen hayat hikayesine yönelik hayat serüvenini yaşarken kul, cüzi akıl ve iradesiyle oluşturacağı kader çizgisini kendisine verilen ömür içerisinde kendi eliyle oluşturup yaşamaya devam eder.

Konuya bir sonraki bölümde de devam edip, bu ana başlık altındaki konuyu daha fazla uzatmadan bitireceğiz. Daha sonra da 3. ana başlık altında insanın (tekamüle ermesi) olgunlaşmasıyla devam edeceğiz.

Sevgi ve saygılarımla.

Cahit KARAÇ

 
Toplam blog
: 322
: 1004
Kayıt tarihi
: 08.03.08
 
 

1953 Elbistan doğumluyum. Lise mezunuyum. Kamuda çalışıyorum. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Ken..