Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '11

 
Kategori
Kitap
 

Geri dönüşümlü ruhlar sahnesi !

Geri dönüşümlü ruhlar sahnesi !
 

"Hoş geldin Ali."

"Hoş bulduk Selen. Birkaç dakika izin ver bana, üzerimi değişip hemen geliyorum."

Selen kapı komşusuydu. Üç yıl önce taşınmıştı. Yirmili yaşlarının sonunda olmalıydı. Kısa, küt kesilmiş kumral saçları; yemyeşil gözleri ve dimdik yürüyüşü ile çok etkileyici bir kadındı. Bir akşam kapısını çalmış, "Şeyy, ben karşı daireye taşındım da. Benim adım Selen." demişti. O gözler yağmur ormanları gibiydi. Hiç tropik yağmurlara tutulmuşlar mıydı! Hem görmek hem de görmek istemediğini düşünmüştü. Yine bir yılbaşı gecesi kapıda küçük bir paketle karşısında görünce çok şaşırmıştı. İçeri davet etmişti. Kahvelerini içerken hediyesini açmıştı. O ise hediye almamıştı. Utanmıştı. Aslında, neden alsındı da! Felsefi kitapları sevdiğini nasıl bilmişti. Osho'nun "Aşk, Özgürlük, Tekbaşınalık" adlı kitabıydı elinde duran. "Ben okudum, bayıldım. Senin de seveceğine eminim." demişti. Akşamın o saatinde dahi gözlerinin parlayışına imrenmişti. Belki de onları bu derece parlak yapan ruhunun güzelliğiydi. Gözlerini ayırmadan konuşuyordu. Yemyeşil ormanlarına insanı hapsediyordu. Sonraki iki günde kitabı bitirdi. Nietzsche, Yalom ve Krishnamurti'nin tüm kitaplarını okumuş; Osho'yu yeni yeni okumaya başlamıştı. Selen haklıydı. Osho'nun aşkı tanımı bambaşkaydı.

Aşk bağlılığa dönüştüğü anda ilişki haline gelir. Aşk taleplerde bulunduğu anda hapishaneye benzer. Özgürlüğünü elinden alır; göklerde uçamazsın, kafeslenmişsindir. Unutma, aşk sınır tanımaz. Aşk kıskanç olamaz, çünkü aşk sahiplenmez.

Bir keresinde de çalan kornaya dönmüş, el sallayan Selen'i görünce çok şaşırmıştı. Direksiyondaki öz güveni de yürüyüşünden farklı değildi. Artık emindi. O, buram buram güç kokan bir kadındı. Yine de ona yolculuk çok yıpratıcı olabilirdi. Düşüncelerinden sıyrıldı.

Birbirlerini çok sık gördükleri söylenemezdi. Selen Gebze'de bir fabrikada Endüstri Mühendisi olarak çalışıyordu ve eğitim, fuar amaçlı seyahatleri oluyordu. Bir keresinde ona Paris'teki fuarda sürpriz yapmıştı. Genç kadın, yemyeşil gözlerini uzun süre kırpamamış ve sanki boynuna atlamamak için zor duruyormuş gibi bakmıştı. Yeşil yaprakların üzerinde mutluluk damlaları oluşmuştu. Bir tanesini serçe parmağıyla usulca almış, dudaklarının üzerine koymuştu.

Hayatında kimse var mıydı, bilmiyordu; ama onun hayatında biri vardı ve Selen'den uzak durmalıydı. Seven bir kadının nasıl baktığını biliyordu ve Selen de öyle bakıyordu. O bakışlardan kaçmak mümkün değildi. Yakalanmamak en doğrusuydu.

İki ay birbirlerini görmediler. Çoğunlukla seyahatte geçen günler sabahın ilk ışıklarında başlıyor, gecenin ilerleyen saatlerinde bitiyordu. Frankfurt'tan bir dönüşünde, sabahın üçünde kapıyı açmıştı Selen. O'nu ilk kez makyajsız ve pijamalarının içinde görüyordu. Ayağındaki pençe terliklere gülümsemişti. "İyi misin Ali? Ne kadar uzun süredir göremiyorum seni." demişti. Ne anlamsız bir uzaklaşıştı. Birbirlerinden hoşlanıyor; ama kaçıyorlardı. Daha doğrusu: Selen duruyor, o kaçıyordu.

O akşam Selen kahve içmeye gelmiş ve kuruyan çiçekleri görünce çok üzülmüştü. Bundan sonra Ali'nin yokluğunda çiçeklerden o sorumlu olacaktı.

Bavulunu ve elindekileri olduğu gibi bırakıp duşa girdi. 4 saatlik uçuşun yorgunluğunu üzerinden sıyırmalı ve hatta düşüncelerini de iyice keselemeliydi. O'nu çok üzen aşkını Osho'ya inat, yüreğinden kazımalıydı. İki yıldır birlikte olduğu insan ona her fırsatta ne kadar değersiz olduğunu gösteriyordu. Bu aşağılanmadan kurtulmalı, hayatına bir çekidüzen vermeliydi.

Selen'e mail atmadan önce epey düşünmüştü; ama sevdiği hem de deliler gibi sevdiği kadını köprüleri atmıştı! "Tamamen senin olduğum gün sen eski Ali olamazsın. Daha hırçın, daha sahiplenici, daha kıskanç, daha daha daha olursun." demişti. Son bir yıldır aynı şeyi konuşuyorlardı. Bir adım ileri gidemiyorlar, kadının inatçılığında boğuluyorlardı. Belki de hatası, evli bir kadına aşık olmaktı!!

Gönder tuşuna bastığında, artık farklı bir yola girmek üzere olduğunu biliyordu. Selam Selen, bu akşam Türkiye'ye dönüyorum. Sana Kalamış'ta balık ısmarlayayım mı demişti.

Cevap gelmekte gecikmemişti. Boşver Kalamış'ı, ben evde hazırlarım bir şeyler. Sen şarabı getir demişti genç kadın.

Duty Free'den Lindt Excellence Madagascar almıştı. Selen'in en sevdiği çikolataydı. Ama bir şey daha almalıydı. Parfüm bu akşam için anlamsız bir hediye olurdu. Aslında, inadına Kenzo almalıydı. Ama o kendini Burberry'nin rafları arasında bulmuştu.

Mavi kottan nefret ederdi, siyah kotunu ve üzerine de beyaz keten gömleğini giydi. Parfümünü sıktı. Kapıdan çıkarken şarabı hatırladı, mutfağa geri döndü. Dipfrizden buz yeleğini çıkardı. Soğutucu kovayı aldı ve mini kavından da geceye en uygun olacağını düşündüğü beyazı, 2009 Chateau Montelena Chardonnay'i seçti.

Selen kapıyı açtığında, önce birbirlerini süzdüler, sonra da gülümsediler. Daracık bir kot ve derin dekolteli beyaz bir blûz vardı üzerinde. Zümrüt rengi gözleriyle boynundaki Swarovski gerdanlık büyüleyici bir görsellik sunuyordu. Çok güzel bir kadındı. Hayatında biri olsa, muhtemelen bu gece yaşanmazdı; ama onun kadar güzel bir kadın nasıl yalnız olabilirdi. Düşünmekten vazgeçti. Sofra özenle hazırlanmıştı. Kadehler, balık bıçağı, çatal olması gereken yerlerindeydi. Roka ve terenin yanında deniz börülcesi dahi vardı. Günümüzün; gözlerinde şimşekler çakan, iyi eğitimli, kariyer sahibi amazonlarının böylesi detaylarla uğraşamayacak kadar meşgûl olduklarını düşünürdü hep. Selen onu bir kez daha yanıltmıştı.

"Mail'ini alınca çok şaşırdım Ali. Ama çok da sevindim."

"Zor günler geçiriyorum Selen. Hem yoğun iş hayatım hem de berbat ötesi özel hayatım beni darmadağın ediyor! Kim olduğumu dahi sorgular hale geldim. Hayatım boyunca çok açık, net ve anlaşılır bir insan oldum; ama hayatımın hiçbir döneminde olmadığı kadar da çaresiz durumdayım. Sanki buzun üzerinde koşuyorum. Saatler sonra bakıyorum ki aynı yerdeyim! Bu ben olamam diyorum. Ben ne zorluklar yaşamış bir insanım. Ben çaresiz olamam. Neyse, bu akşam yalnız kalmamak ve biraz kafa dağıtmak istedim. İyi ki de senin bir programın yoktu."

"Kaç yıldır tanıyoruz birbirimizi Ali, üç mü? Evlerimizin anahtarlarını verebilecek kadar çok güveniyoruz birbirimize. Birlikte olduğumuz anlardan keyif alıyoruz; ama ne sen ne de ben bir adım ileri gitmeyi düşünmedik. Hep iş hayatlarımızı ve günceli konuştuk, özel hayatlarımız dostluğumuzun dışında kaldı. Bilmiyorum, belki de konuşsaydık aramızdaki büyü bozulurdu. Ama artık anlıyorum ki o yaşamları da konuşmanın zamanı gelmiş. Çiçeklerinin kurumasına elimi uzattığım gibi ya da bozulan dipfrizimdeki gıdaları seninkine taşımamız gibi özel yaşamlarımızı da gerektiğinde birbirimize anlatabilir, dertleşebiliriz. Neyin var Ali'cim, hadi anlat bana."

"Bu gece uzun sürecek gibi görünüyor. Ben bir şarap daha getireyim. Balıklar nefisti. Bu arada, hamsiyi çok sevdiğimi nereden bildin?"

"Tüm bildiklerimi şimdi söyleyeyim mi yoksa birazı da sonraya mı kalsın?"

Gecenin ilerleyen saatine rağmen gözlerindeki ışıltı hiç gitmiyordu. Bunu nasıl başardığını bilmiyordu. Eve girdi. Portmantonun aynasında kendine baktı. Yorgundu gözleri. Ne yapıyordu, ne işi vardı Selen'in evinde. O'nu buna mecbur edenden nefret etmek istiyordu; ama edemiyordu. Hayatı boyunca tanıdığı hiçbir kadın kendisini bu kadar değersiz hissettirmemişti. Kazımalıydı onu tüm hücrelerinden; ama bunu nasıl yapacağını bilemiyordu. Selen sığınılacak bir liman değildi. Olmamalıydı. Ya da biten bir aşkın tesellisi. Şarabı aldı, çıktı.

Açık kapıdan içeri girdiğinde masa toplanmış, meyve sepeti sehpanın üzerine konmuştu. Diskçalarda Moody Blues Melancholy Man'i söylüyordu. Elinde iki yeni kadehle yanına geldi Selen. Tüm yemek boyunca gülümseyen gözler gitmiş, az sonra konuşulacak konuların ağırlığında ışığı kısılmıştı.

"Aslında geceyi uzatmak için uygun bir gün değil Selen. Sen sabah işe gideceksin. Ben de bütün gün üzücü anlar yaşadım. Artık bir yerden bir yere gitmek de çok yoruyor beni."

"Sen beni düşünme. Sabah bizimkileri arar, geç geleceğimi söylerim; ama sen yorgunsan başka bir akşam devam edelim."

Gözlerini ayırmadan konuştuğunu hiç görmemişti. Hatta, sözleri bitmeden kırpmıyordu da. Oturuşu, edası, Türkçeye hakimiyetini tamamlayan ses tonu, öz güveni baş döndürücüydü. Hakkında ne az şey bildiğini düşündü. Oysa o, hamsiyi sevdiğini dahi biliyordu. Bunu nasıl bilebileceğinin üzerinde durmadı.

"Senin kadar güzel bir kadın neden yalnız Selen?"

"Oo!! Ali Bey, bu ne beklenmedik hamle! Sizi konuşacağız sanıyordum."

"Ben senin büyüğünüm. Önce küçükler."

"Erkeğin yaşı yoktur bayım. Ben senden de büyük olabilirim! Neyse, hafiften çakırkeyif de olduk; peki önce ben başlayayım. İzmirli olduğumu biliyorsun. Daha doğrusu, Çeşmeli. Üç kuşaktır oralıyız. Ailemi hiçe sayarak bir ilişki yaşadım ve bittiğinde kendimi İstanbul'da buldum! Üzerine alınma Ali; ama bir daha da erkek milletine kolay kolay güvenebileceğimi sanmıyorum. Düşünsene; deliler gibi aşık oluyorsun, onsuz nefes alamıyorsun, gelecek hayalleri kuruyorsun ve bir sene sonra o, uğruna her fedakarlığı yapabileceğin erkeğin evli olduğunu öğreniyorsun!! Bunu öğrendiğimde kusmak istedim, biliyor musun. Lanetler okudum. Anne-babamdan hiçbir şey saklamam ben. Onlar da kahroldular. Nefretim beni besliyordu ve her yeni güne ona kin kusarak başlıyordum; ama o kinin gizliden gizliye beni yine ona ittiğini nereden bilebilirdim. Bir şeyi atlamıştım! Aşk medeni duruma bakmazdı ki. Belki de karısından boşanacak ve benimle evlenecekti. Yargılamadan cezalandırmıştım. Bir ay kadar geçmişti ayrılmamızın üzerinden ve onu aradım. Sesi titriyordu. Belki de ağlıyordu. Yine buluşmaya başladık. Ailem şiddetle karşı çıktı; ama onları dinlemeyecek kadar aşk bürümüştü gözlerimi. Beni çok sevdiğini ve benimle yaşlanmak istediğini söylüyordu. Bakışları sımsıcaktı. O'na inanmaya başlamıştım. Ama rüya fazla uzun sürmedi. Evli bir adamla Alsancak'ta el ele yürüyecek halim yoktu. İzmir'de Crowne Plaza'da kaldın mı hiç? 20'nci katta Lomboz Bar vardır. Orayı çok severdik. Bizi meraklı gözlerden gizlerdi. Bir gün yukarı çıktığımda benim geldiğimi fark etmedi. Telefonla konuşuyordu. "Çok mutluyum Sami ya, inanabiliyor musun Meltem hamile. Baba oluyorum oğlum, babaa." diye çığlık atıyordu. Bunun nasıl bir duygu olabileceğini düşünebiliyor musun Ali? O an kendini yirminci kattan aşağı atma arzusu dahi teskin edemez insanı. Öylece durdum, konuşmasını bitirmesini bekledim. Bitirdi. Beni fark etti. Ayağa kalktı ve yanıma geldi. Gözyaşlarımı tutmakta çok zorlanıyordum. O insan müsveddesi için tek damlasına dahi yazıktı. Gözlerime bakacak yüzü yoktu. Başını önüne eğdi. O'nu oracıkta boğabilirdim; ama tek kelime etmedim. Arkamı döndüm ve uzaklaştım o pislikten. Ailem olanları anladı; ama hiçbir şey sormadılar. O şehirden uzaklaşmalıydım ve İstanbul'da iş aramaya başladım. Sonrasını biliyorsun. Böyle iyiyim Ali. Yalnız; ama huzurlu."

Kadehini Selen'inkine hafifçe dokundurarak irice bir yudum aldı ve genç kadının gözlerine baktı. Damlaları koyvermemek için ne büyük gayret içinde olduklarını görebiliyordu. Aslında ona sarılmalı, hıçkıra hıçkıra ağlayabileceği göğüs olmalıydı. Bunu çok istiyordu; ama karşısında; incinmiş, yaralanmış bir kadın vardı. Artık çok daha dikkatli olmalıydı.

"İşte benim hikayem bu Ali. Hafta sonu annemle babam geliyor. Babam seni soruyordu. Televizyonu değiştirmeye karar vermişler, senin fikrini alacak herhalde. E hadi, seni dinliyorum."

"Duyduklarıma ne kadar şaşırdığımı anlatamam Selen. Sen üç senedir böyle bir hikayeyle mi oturuyordun yanımda? Ne iğrenç bir ilişki yaşamışsın ve ne kadar incindiğini tahmin edebiliyorum canım. Hadi, biraz ara verelim. Hediyelerini açmayacak mısın?"

Uzun ve bakımlı parmaklar önce Lindt paketini çıkardı torbadan ve gözlerindeki çocuksu sevinç az önceki duygu-yoğun ortamı rahatlattı. "Aa, burda bir şey daha var." derken sevgi dolu bakıyordu adama. Heyecanla açtığı paketten çıkan gri kaşmir süveterin üzerinde gezen elleri titriyordu. Adama döndü yavaşça. Gözlerinde tarifi imkansız bir ifade vardı. Uzandı ve sarıldı. "Sen ne kadar iyisin Ali." dedi. Genç kadının sarılışındaki doğal sıcaklık buz kesmiş hücrelerine yayıldı. Öyle uzun zamandır böyle sarılınmamıştı ki. Adamın boynundan yavaşça ayrıldı. Çikolatayı ve süveteri tekrar torbasına koydu. Burnunu çekti, gözlerindeki nemi elinin tersiyle sildi ve o müthiş tebessümüyle tekrar adama döndü, "Hadi Ali, çok merak ediyorum anlatacaklarını." dedi.

"Aslında artık biliyorum ki senden çok farklı bir hikayem yok Selen. Tek fark: Sen atlatmışsın ve üzerinden 3 yıl geçmiş. Bense senin Lomboz Bar aşamandayım. İki sene önce tanıdım onu. Öyle güzeldi ki, varlığı ışıl ışıldı. Soluksuz izliyordum onu; ama bir adım daha ileri gidemezdim. Çünkü son derece mutlu bir evliliği vardı ve o bir anneydi. Elbette ki sevgimi içime gömmeli ve ondan uzak durmalıydım. O da aynı mücadeleyi veriyordu. 'Ben iki ilişkiyi sürdüremem Ali. Evde ona, dışarıda sana canım diyemem. Sana aşkım diyebilmek için ne eş ne de çocuk görmemem ve gözü kapalı sana koşmam gerekir ki bunu yapamam. Onlara yalan gözlerle bakamam; ama senden de vazgeçemem.' diyordu. Acı gerçeğe rağmen kopamadık birbirimizden. İnsan mutluyken de ayrılmaz mı? Boşanmak için illa da darp, aldatma, alkol gibi nedenler mi olmalıdır? İnsan çok mutlu bir evlilik sürdürürken de bir başkasına aşık olamaz mı? Etik dışı bir ilişkiye sürüklenmeden önce eşinden boşanmak isteyemez mi? İşte, benim gibi bir ahlâk abidesi böyle düşünüyordu. Demek ki beni seviyordu ve kaybetmek istemiyordu. Boşanacaktı ve evlenecektik. Cinsel hayatımız yok denecek kadar azdı. Bunun nedenini de anlamak zor değildi. İki erkekle birlikte olmak onun ahlâk sınırlarını da zorluyordu ve beni paspasın üzerine mahkûm ediyordu. Eşi çok iyi bir insandı ve ben karısıyla yasak ilişki yaşamak istemiyordum ki. O'ndan boşanmasını ve benimle evlenmesini arzuluyordum. Aylar geçiyor, değişen hiçbir şey olmuyordu. Benimle gün içinde lâk lâk yapıyor, akşam da kocasının koynuna dönüyordu. O'na sadıktım. Geceleri ben yastığıma sarılıp uyurken, o kocasıyla sevişiyordu. Müsterihti, çünkü benimle lay lay lom'u, kocasıyla bedenini paylaşıyordu. Hatta, benimle ilişkisini aldatmadan bile saymıyor olabilirdi. Psikolojim berbattı. Kendimi çirkin ötesi bir ilişkinin içinde bulmuştum. Ama onu çok seviyordum ve ne dedim, biliyor musun? 'Eşinin tabii ki bir suçu yok ve çocuğun için bir süre daha evliliğini sürdürmeni anlayabilirim; ama bu süre içinde onunla birlikte olmak için yırtınmayacak, ona et olacaksın ve bana seninle yaşlanacağım diyeceksin.' dedim. Ne cevap verse beğenirsin! 'Bu dediğini yaptığım gün sen eski Ali olamazsın. Daha hırçın, daha sahiplenici, daha kıskanç, daha daha daha olursun.' dedi. Yani, benimle ilgili bir gelecek planı yoktu. Mevcut yaşamını tüm gerekleriyle koruyacak, ben de gün içi lâk lâk erkeği olacaktım!! Delice sevdiğim, aşık olduğum evli bir kadının sevgilisi konumuna düşmüştüm. Berbat bir durumdu bu ve ona, 'sen tercihini yaptın, hayatından çıkıyorum. Senin onurunu da kendi onurumu da düşünmek zorundayım. Zaten benimle paylaştığın bir şey de yok. Ben senin sevgilin olmayacağım.' diyerek ayrıldım. Ama ne mümkün!! Telefonlar ve mailler bitmedi. İçi benden vazgeçemiyormuş!! E ben de aşığım ya, hadi bir şans daha vereyim dedim. Sonra bir daha, bir daha! Değişen bir şey yoktu. Kocasıyla geziyor, sevişiyor; ama benden de vazgeçemiyordu! Etrafımdaki kadınları da deli gibi kıskanıyor, onlara hakaretler ediyordu. Daha da komiği, "Bir başka kadınla birlikte olduğunu duyarsam, beni rüyanda bile göremezsin." diyordu! Bugün yine tartıştık epey! Tanrı neden bana böyle bir kader yazdı bilmiyorum; ama rezil durumdayım. Allah aşkına Selen, ben yamuk-yumuk, aciz, zavallı bir adam mıyım ki sevdiğim kadın bana şunları diyebiliyor: Ali'cim, hayatımdaki varlığını seviyorum. Ne olursa olsun var olduğunu biliyorum ve ben normal yaşantıma aynen devam edeceğim. Kaderimde iki erkeği sevmek varmış; ama ne boşanırım ne de kocam için et olurum. Sen evliliğimin uzantısısın.Sen dışarıdaki erkeksin. Sana aşık da olsam 'Aşığım' diyemem, çünkü gereklerini layıkıyla yapamam; sen de burnumdan getirirsin. Ama benim için değerlisin, senden vazgeçemem. Seninle yılda bir-iki kez sevişiriz de; ama öyle, 'Kocana et misin?' filan diye sorma, anın keyfini çıkar ve hatta sen kocamın adını tamamen unut, aile yaşamıma karışma. Seninle gün içinde yazışalım. Sen güzel mailler yaz, çiçekler gönder. Ben de bu motivasyonla akşam kocamın koynuna huzurla gireyim. O'nunla sevişirken seni hayâl edeceğimi de sakın düşünme. Ben yapmam öyle bir şey! İşte, sana verebileceklerim bunlar Ali'cim. Hafta içi mesai saatlerinde yazışır-konuşuruz. Senede bir-iki kez de sevişiriz. Bunların karşılığında senden çok bir şey de beklemiyorum aslında. Başka bir kadınla sevişemezsin ve evlenemezsin. Yoksa canına okurum. Seni çok seviyorum."

Adamın anlattıklarının bittiğinden emin olmak istiyordu kadın. Şarabından bir yudum aldı, arkasına yaslandı.

"İtiraf etmeliyim ki, ben bu kadarını yaşamadım Ali. Evet, nice sonra benim rezilin evli olduğunu ve sonrasında da karısının hamile olduğunu öğrendim; ama bizim ilişkimizde sizdeki dengesizlikler yoktu. Tamam, sen yirminde olursun ve kadın da ellisindedir, parayla jigolo tutmuştur; o zaman bu tavrını anlayabilirim; ama eminim ki sen yaşça büyüksündür. İyi bir işin, eğitimin, toplumda saygın bir yerin var. Neden böyle çirkin bir muameleye sessiz kalasın ki! Osho'yu okumadın mı? Gerçek aşkta bölünme olmaz. Sevenler birbirinin içine erir. Sadece egoistçe aşkta büyük bir bölünme vardır, seven ve sevilen ayrılır. Ve ne zaman seven ile sevilen olsa, aşk yok olur. Hastalıklı bir ilişki bu. Ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Çok yıprandım Selen. Bir daha maillerine, telefonlarına cevap vermeyeceğim. Yoksa çıldıracağım. Acaba kamera şakası mı diye düşündüğüm anlar dahi oluyor ve hırsımdan gülmeye başlıyorum!! Anla, psikolojim ne halde! Hızla hayatımı düzene koymalı, ruhumu yeniden restore etmeliyim. Haftaya da 2 günlüğüne güneye kaçacağım. Sana da bu muhteşem akşam için teşekkür ederim. Güzel bir hanım eşliğinde yediğim leziz yemekler yetmezmiş gibi bir de müthiş terapi seansı yaşattın bana. Belli aralıklarla tekrarlayalım bunu, olur mu? Neyse, saat de 02'ye geliyor. Kalkayım ben de artık."

"Ben de özenle seçtiğin hediyelerin ve beni dinlediğin için teşekkür ederim Ali. Hiç kimsenin seni üzmesine izin verme, olur mu? Çünkü ben de öyle yapıyorum. Şimdi gidip güzelce uyu. Cumartesi de vaktin olursa babamlarla dışarı çıkarız."

"İyi geceler Selen." derken, yanaklarından öptü genç kadını.

Kendi dairesinin kapısını açtı, tekrar geriye döndü. Selen ona bakıyordu.

"Şeyy!! İzin alabilir misin bilmem; ama haftaya benimle gelmek ister misin?"

Gözleri gülüyordu genç kadının!

"Şartlarım var ama! İş ve aşk konuşmayacağız, masrafları da bölüşeceğiz."

"Anlaştık komşu."

                                         Tanrı kullarına kızdı
                                                        Ve Ceyda'yı yarattı
                                                                       Kullar el ele verdi

 
 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..