Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '21

 
Kategori
Güncel
 

GIDA SORUNU, KÖYLÜLERİN ÖLÜMÜ

Köylerin Dönüşümü, Köylülerin Ölümü

 

Başlık oldukça sert hatta insafsızca olabilir. Bundan otuz kırk hatta elli yıl önce başladı serüven. Köylüler bir araya gelip kafa kafayı vermeyi bir türlü öğrenemediler. Birbirleriyle amansız kavgaları, azalan topraklar onların dar ufuklarıyla birleşince bir tavuk için birbirini öldürür oldular. Meralarda koyun otlatma yüzünden birbirlerine acımadılar. Daha bugün bir haber var; üstelik bir de Konya’dan. Bir adam elli yaşındaki bir adamı ve on yedi yaşındaki oğlunu vurdu, merada hayvan otlatma meselesi yüzünden. Yalan mı?

Tarlalarını ektiler, verim güzel olunca ürünü şehre götürüp iç eden köylü hikâyeleri Anadolu’nun sınırsız hikâyelerini bize sunarken, romanlara bu acılar konu olur. Olmaya da devam eder.

Endüstri çağında köylülerin oy hakkı olmasa çoktan köylüler köylerden sürülecekler ama oy haklarının olması onların şimdilik elinde bir koz olarak duruyor ancak aşağılanan hor görülen ve aslında kabalığın timsali olarak aşağılanan kültürel bir mühendislik çalışmasının en ince ayak oyunlarından habersiz köylüler çoğunlukla kazananın, kazandıranın yanında yer alsalar da köylerindeki okullarından, köylerindeki sağlık ocaklarından oldular. Şehre giden dönemez olduğundan şimdilerde her yer için geçerli olmasa da verimsiz kullanılan toprak, yaşlanan ve çağın gerisinde kalan köylüleri şu anda köyde tutan oradan kazandıklarından ziyade topraklarına olan bağlılıkları ve bundan ötürü yapılaşma anlamında şehirde onca zamandır yaşadım gidip köyüme bir ev yapalım diyenler köye döndüklerinde büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaştılar. Birincisi artık görmüşlerdi, azla yetinmeleri zordu. Dolayısıyla belki torunlarım gelir diye devasa konaklar yaptılar. Yapmaya devam etmeleri, beton ekonomisini desteklemesinden ötürü ortada suni bir para dönmesine çarkların bir şekilde işlemesine neden oluyormuş gibi görünebilir. Gerçekse acaba öyle midir? Şu anda emekliliği dolanların hayalle gittikleri köylerde köy yaşantısının şehirden pek de farklı olmadığı hatta daha da pahalıyla mal olduğunu üstüne üstük eski gücü ve dermanından köye uyarlanması zor yeteneklerden ötürü biz ne yaptık aşamasına en azından şu anda gelmeseler de gelecekleri pek yakındır. Köyde topraklar genelde bir hanenin geçimine yetmediğinden genç nesli orada tutmak mümkün değildir. Yaşlılar daha da yaşlanınca onlar öldüklerinde torunları ve çocukları altmış beş yaşına kadar o köylere tatilci olarak gelmeye devam edeceklerinden habersiz yaşı geçkince insanlar kendilerini bile geçindirmeye yetmeyen kazançlar elde edebilmek için tarımsal araçlar edinmek zorundalar.

Bir makine veya aygıt iş görürse, sürekli işlerse karlı bir yatırımdır. Bir ya da hadi beş olsun; kemer delmek için kemer deleceği almak ne kadar ölü bir yatırımsa birkaç dönüm tarla sürüp de bir ya da on çuval ürün elde etmek için tarımsal araçlar edinmek tüketim ekonomisine katkı sağlar ama gerçekte bilimsel, endüstriyel ve sürdürülebilir değildir.  O halde ne yapılmalıdır? Ya da ne olacaktır?

Verimsiz işletmelerin öleceği gerçeği, modası geçen şeylerin bir kıyafet gibi atılacağı aşikârdır. Bu durum şehirde de aynıdır aslında. Borç harç bir torna tezgâhı alıp yeterince sermayesi olmayan, işletmeyi sürdürülebilir ve makineleri yirmi dört saat esasına göre kullanamayan yeterli pazarlar bulamayan şehirde küçük sermayesi ile iş yapmaya çalışan küçük esnaf nasıl ki zor duruma düşmeye adaysa durum aslında eldeki araç gereçleri en verimli kullanmayı öğrenmedikçe ilerleme mümkün olmayacak, gerileme olmasa bile en azından duruş olacağı kesindir. Bu durum da ilerleyenler için gerileme demektir. Gerileyen, geride kalan yarışı kaybeder. Kaybeden oyundan atılır. Olay budur.

Toprak azalıyor ve nüfus artıyor. Tarımda çalışan nüfus yaşlanıyor. Köyünden ayrılan istese de bir daha geri dönmek istemiyor. Şehirde başkalarının bulaşıklarını yıkamak, çöplerini toplamak, hatta daha fazla ayak işlerini yapmak insanlara daha cazip geliyorken, şehre dün kapağı atanlar yarın şehre döndüklerinde dahi hayvan gübresi taşımayı kabul etmek istemiyor. Biri istese diğeri istemiyor. Ve nihayetinde üretim duruveriyor. Şu anda tarımsal üretim çarklarını çevirenler, ister kabul edin ister kabul etmeyin mevsimlik tarım işçileri ve nispeten daha fakir ülke vatandaşı göçmenler şimdilik işi kotarıyor da hala sofralara bir şeyler kendi ülkemizin bahçelerinden, tarlalarından şimdilik giriyor. Geçen sene gelemeyen Gürcüler çay hasadını felce uğratıyorlardı neredeyse de Allah’tan büyük şehirlerde yaşayan göçmenler, Suriye, Irak ve Afrikalılar imdada yetişti de çay içebildik de nereye kadar? Mevsimlik işçiler olmasa bu ülkede hasadı tehlikeye girecek onlarca ürün var. Bu durum sürdürülebilir bir tarımı oldukça zorlaştırıyor.

Çözüm var tabi: Endüstriyel çiftliklere geçilip bir an önce toprak reformu ki bu durumda bizim de atadan, dededen kalma araziler… O dedelerimizin uğrunda öldüğü öldürdüğü, kimilerinin ömrünü gurbetlerde heba edip toprak almaya çalıştığı o araziler torunlarının şehre zorunlu ve dönülemez göçlerinden ötürü sahipsiz kalsa da boşta duran şeyler uzun süre sahipsiz kalamaz. Hele ki seksen milyondan fazla insanı beslemek zorunda olan Türkiye’de köylülerin bir daha köylerine dönmemecesine kovulmaları üstelik bunun kanun zoruyla yapılacağı günler yakındır. Bu yazı bir şikâyet değildir. Verimsiz her yapının verimli çalışan yapılara yenileceğinin, yenildiğinin görülmesi, yüz yaşlı köylünün üretimini onda bir makine yatırımı, onda bir iş gücüyle üstelik on, belki yüz kat ürün üretimi yapılabiliyor ve Türk tarımı endüstriyel çiftlikleri olan ülkelerin ürünlerine uzun süre bağımlı yaşayamaz. Gıda en temel ihtiyaçtır ve her şeyde bir kenara atılan gurur yakın zamanda bir kenara atılacaktır. Mecburiyetten. “Toprak işleyenin, toprak verimli işleyip daha çok üretenin, “gelecek de rakiplerinden daha fazla, daha ucuz, daha kaliteli üretenlerin olmuştur” değişmez kural… Üretim arabeski çağrıştıran duygulara, duygusallığa yer bırakmayacak kadar net ve gerçektir.

İşçi sorunu mu? Onu dert etmeyin, dağ başları altın madenleriyle dolu ve insanlar endüstriyel kurumların işçileri olmayı fazla dert etmiyorlar. Merak etmeye gerek yok! Herkes yatmak ister bunun sürdürülebilir olmadığını görmek için çok zeki olmaya gerek yok. “Sen ağa ben ağa bu öküzü kim sağa” durumu ise ortada durmakta…

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..