Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Gitmek zamanı...

Gitmek zamanı...
 

Benim tayfalar sıkıştırıp duruyorlar, Marsilya’da altı ay sürecek bir iş var ve ben kabul etmemiştim. Nereden duymuşlarsa, ”Gidelim be ağbi” diye başımın etini yiyorlar. Geçen sene çok hoşlarına gitti tabii Fransa ve Hollanda seferleri. Keyifleri gıcırdı işte hergelelerin.

Uzak diyorum, Fransa pahalı diyorum, Berlin’e ancak ayda bir geliriz diyorum, yine de dinletemiyorum. Topu topu beş kişiyiz işte, bir arabalık ve benden başka ehliyeti olan yok. Çekilmiyor o yollar.

Nevaleyi Berlin’den alır arabanın arkasına yığarız, diyorlar. Kuzu kestiririz, geçen sene olduğu gibi, sigaraları da Berlin’den aldık mı işimiz iş diyorlar.

İş ağır aslında ama onların hoşuna giden akşam sofraları işte. Hani benim özene bezene kurduğum (çatallı-bıçaklı) akşam sofraları.

Üç senedir beraberiz… Ben onlardan, onlar da benden çok şey öğrendiler aslında. Artık şarap içebiliyorlar ama lıkır lıkır işte, ayran içer gibi! İçki içince sarhoş olmak gerekir diye düşünüyorlar.

Önlerine koyduğum yemeği bir çırpıda ve çiğnemeden yutuyorlardı önceleri. Sanki biri önlerinden kapacak. Hoş, şimdi de öyle ama çatal kullanmayı öğrendiler en azından. Bir de o çatalı düşmanın böğrüne saplar gibi saplamasalar salata tabağına çok iyi olacak ama görmemezlikten geliyorum artık.

Bulaşık yıkama kavgaları meşhur…Bari yıkadıkları bulaşık da bulaşık olsa. Kirli tabağın ön yüzüne şöyle bir dolaştırıyorlar süngeri. “Neden” diye sorduğumda da “Tabağın altı kirli değil ki ağbi” diye mantık yürütüyorlar.

Tuvalete giderken bir şişe suyu muhakkak yanlarında götürüyorlar ama çıkınca ellerini sabunla yıkama gibi bir alışkanlıkları yok.

Ayaklar mantarlı ve istisnasız hepsi de horluyor yatarken. Ve her akşam muhakkak üç parti elli bir oynuyorlar(kaybeden bulaşıkları yıkıyor)…

Benim insanlarım işte… Kimi üç, kimi beş senedir Almanya’da… Anlaşmalı evlilikler sayesinde kazanılmış oturma ve çalışma müsaadeleri ile didinip duruyorlar. Kazandıklarının çoğunu Türkiye’ye gönderiyorlar, her türlü ihtiyaçlarından kısarak ve yaşamı ıskalayarak Tek lüzumsuz masrafları da sigara. Ama onsuz da olmuyor işte.

Şimdi Marsilya’ya gidersem ben, Blog’u unutmam gerekecek tabii. Açıkça söyleyeyim ki işime gelmiyor. Tamam, akşamları yazılar yazarım yine ama ayda bir buluşacağım bilgisayarımla. Gözden ırak, gönülden ırak derler ya hani…İşte öyle bir şey.

“Gidelim be kaptan” ısrarları yoğunlaştı. “Bulaşıkları da adam gibi yıkarız” deyip duruyorlar. Rahat batıyor bunlara. Ne güzel çalışıyoruz işte Berlin’de. Her akşam evimizdeyiz, diye düşünüyorum ama onların evi Türkiye’de, biliyorum.

Onlara bakarsanız Fransızcayı da öğrendiler, geçen seneden. Kadın, erkek fark etmez, önlerine kim gelirse “Mösyö” diyorlar. Bir de “Mersi” var tabii. “Artık zorluk çekmeyiz “ diyorlar.

Yani sizin anlayacağınız, iki arada bir derede kaldım.

Çekip gitmeli mi ne?

Hazır dilime pelesenk olmuşken şu nihavent şarkı, gitmeli galiba.

“Sen kendine kendin gibi taze bahar seç” demesi kolay.

Çekip gidersen, o da seçer işte ve unutur seni…

Bu iş de biter, diyorum...

Biter.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..