- Kategori
- Felsefe
Gökyüzüne açılan eller
Ceketi yırtık bir adam vardı. Derken ceketinin yırtık yerine yama yapmaya karar verdi. Daha sonra ceketinin bir bölümü daha yırtıldı. Adam oraya da yama yaptı. Ve sonra ceketi yavaş yavaş yırtılıp durmaya başladı. Adam ceketin yırtılan her yerine yama yaptı. Daha sonrasında ceket ceket olmaktan çıktı ve asli kimliğinden uzaklaştı. Adam da durumu farkedince ceketi giyinmeden atmaya karar verdi.
İlk insan ve ilk peygamber olan Hz Adem cekete ilk yamayı yapan kişiydi. Sonrasında Hz İdris, Hz Salih, Hz Şuayp, Hz İbrahim (as ) ve ismini sayamadığımız nice nebiler cekete yama yaptı. Derken Hz Musa ve Hz isa ve son peygamber Hz Muhammed yırtılan cekete yama yaptı. Artık yama yapma sırası bize gelmişti. Ki artık “yöntem” kişilerden ilkelere geçti. Çünkü dünyanınm yaşı Hz Muhammed (s.a.s ) ile beraber kemale erdi.
***
Dünyaya ceketi yırtık bir adam benzetmesi yapmak herhalde yerinde olur. Lakin dünyanın yaşı da bir gün nihayete erip, vaad edilen gün için hazırlanacak. Biz bu güne ne kadar hazırlanıyoruz peki? Bu gün adına kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar hatta yaşadığımız her saniye kayıt altındayken bu günün dehşetini Hz Peygamber şu meşhur hadisiyle açıklamaya çalışıyor. “ dünya ahiretin tarlasıdır” biz bu tarlaya ne ektik ki ne biçeceğiz denildiğini düşünüyorum. Düşünüyorum da bu tarlanın hasadını toplama şehveti yarın bizim lehimize mi olacak aleyhimize mi? “sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vadır” diyor ayet. Öyle ise hayırın ve şerrin yegane kaynağında yol gösteren Kur’an hayatımızda nerede yaşam alanı buluyor? Örneğin aile ilişkilerimizde Nisa süresinin bize anlattıklarını uyguluyor muyuz? Veya Kafirun süresine mütabiken hayat içerisindeki duruşumuz ne değer atfedilmiş, biliyor muyuz? Hatta Lokman süresindeki nasihatleri ne kadar benimseyip hayatımızda yer edinmişiz? Kıyamet süresi tasavvurumuzda mı? İhlas süresine nasıl iman etmişiz? Biliyor muyuz ki yüce Rabbimizin esmalarından olan El Samet Kur’an da sadece tek yerde ve bir defa geçiyor? Ve El Samet esmasının tecellilerinin ne denli bilincinde yaşıyoruz?
***
“Düşünüyorum o halde varım” ( cogito ergo sum ) diyen Descartes düşündüğünün varlığının yegane isbatı olarak değerlendirirken “Ey İman edenler, İman edeniz” ayetini görseydi acaba o meşhur sözüne ve o meşhur isbatına kanıt arar mıydı? “Başkaldırıyorum o halde varım” diyen Albert Camus acaba “Allah yolunda ölenlere ölü demeyiniz, onlar yaşıyorlardır, siz bilmezsiniz” ayetini okumuş olsaydı başkaldırmaya gerek duyar mıydı yoksa isyanını bırakıp Allah yolunda bir hayat tezahürü içinde mi yaşardı? Takdir sizin.
***
“Öyle bir gün gelecek ki insanlar beni görmeden bana vahyolunan dine inanıp Kur’an’ı okuyacaklar ve benim sünnetime bağlı kalacaklar, işte onlara selam olsun” hadisi bize tarihten günümüze geçirdiğimiz sürecin Hz Peygamber tarafından bir özetidir. Çok çetrefilli zamanlar yaşadık. Cemel vakası ilk kırılmaydı. Sonra Kerbela canımızı yaktı, içimizi dağladı. Ve derken yırtılan ceket yavaş yavaş kendi öz kimliğini kaybetti. Değerler silsilesi içinde kendi değerimizi inşa ederken bir de baktık ki gelenek din olmuş, din de gelenek. Bir tarafta tartışmalar yaşandı.
İnsan din için midir yoksa din insan için midir diye. Bir tarafta kırılmalar hüsran boyutuna ulaştı. Sonrasında hüsran ile ilgili ayet geldi karşımızmda adeta bize bir nota verdi. “ And olsun ki insan hüsrandadır” ve geldiğimiz noktada bir de baktık ki ayet haklıydı. Bir de baktık ki hüsran içimize kadar işledi. Sonra düşünmeye başladık ve artık kişilerden ilkelere geçen imanın ne denli önem arz ettiğini gördük. Gördük ki biz artık bir yama daha yapmak zorundayız. Bugün Gazze'de yaşanılanlar hatta ülkemizdeki adaletsiz sistem ve siyonist katil İsrail'e bulunduğumuz konumda lanet yağdırmamız ve kendi içimizdeki işbirlikçileri de rezil rüsva etmemiz gerekiyor. Yol uzun ve çetrefilli. Ama unutmayalım ki hakikat de şehadetin tek sebebi ve neticesidir.
***
Yapmamız gereken salih amel işlemek ve nefsimize söz geçirmek. Hani Hz Peygamber “üstünlük takvadadır” diyor ya. İşte yapmamız gereken hayırda yarışmak. Ve cihata adım adım, koşa koşa gitmek. Zaman geçiyor. Ama zamanın geçmesi mesele değil. Mesele zamana şahit olarak şehadetimizi yaşamak. Lakin Gazze'de zulüm sürüyor. Ve bizim elimiz kolumuz bağlı değil elbette. Gökyüzüne açılan ellere her zamankinden çok ihtiyacımız var.