Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gökyüzünün bittiği yer...

Gökyüzünün bittiği yer...
 

gökyüzünün nerede bittiğini merak ederdim..


"Bu nasır illeti bulaşıcı mıdır acaba" diye düşünüyorum acı içinde yürürken. Canım, olmadığını biliyorum elbette.. acıdan böyle düşünüyorum.

Kaldırımın kenarına park edilmiş özel, siyah bir arabanın yanından geçerken duraklıyorum.. kapısı ardına kadar açık ve önünde bir çok kadın toplanmış.

Tecrübelerimden biliyorum ki kadınlar bir yerde toplanmışsa eğer, orada mutlak bir vukuat vardır.. Ya bir seyyar satıcı başında toplanmışlardır ya da olağan dışı bir şeyler oluyordur... ki; bu erkekler arasında da görülebilir bazen... mutlaka o topluluğun arasına karışıp neler olduğunu anlamak, merakını gidermek amacıyla bir anlığına da olsa o kalabalık arasına karışılır...

İşte ben de öyle yapıyorum...

Başımı uzatarak bakmaya ve anlamaya çalışıyorum neler oluyor, neyin, kimin başına toplanmışlar diye.

Şişman ve, şişman bileklerinde kalın kalın bilezikler olan bir kadın görüyorum. Gıdısı boynuna yapışmış, iri siyah gözlüğünü röfleli saçlarına doğru kaldırmış, akan gözyaşlarını elindeki buruşup tomar haline gelmiş beyaz bir mendille siliyor sürekli.

Tombul elinin tombul Parmağındaki iri yeşil taşlı yüzük parlıyor güneşte... ağlayarak anlatıyor ince sesiyle ama, ne dediği de hiç anlaşılmıyor... birini kaybetmiş belli ki, yüzünü acıyla izliyorum.

Omuzuna usul usul vuruyor hemen yanında duran kendi gibi şişman kadın. Saçlarını okşuyor, bir şeyler mırıldanıyor. "ağlama" gibi şeyler geveliyor galiba ağzında..

Etrafa bakıyorum, başımı yana çevirdiğimde caminin bahçesinde de bir kalabalık olduğunu görüyorum. kalabalık arasında o malum taşın üzerine yatırılmış cenaze... anlıyorum..

Diğer kadınlar merakını gidermiş olmalılar ki, çoktan başka konulara geçmişler bile.. ayakta, kaldırımda sohbet ediyorlar..

Sarışın, gözlüklü ve kaşları havaya kalkık olanı diyor ki; "Perşembe pazarına geçeceğim buradan. Geçen hafta triko bir kazak görmüştüm... ama çokk güzeldi... onu alayım diyorum. Diğeri diyor ki; hangi taraftaydı, yukarı sola dönen yolda mı? orada yeni bir yer keşfettim ben de... İstanbul'dan geliyormuş salı pazarından... -gözlerini kapata kapata devam ediyor- çok güzel şeyler getiriyor gerçekten de.." yok diyor arkadaşı o değil... bu yukarı sağa dönen yolda... biraz daha ileride..." hımm diyor arkadaşı, aynı kişiden bahsetmiyoruz...

Aynı anda, duvarın üzerine oturmuş bir grup öğrenci kız sohbet ediyor..

Caminin bahçesindeki çeşmede abdest alan yaşlı amca kollarını çeşmeden akan suyla sıvazlarken içli içli bir "Allaaahh" çekiyor.. duvarın zerinde oturmuş sohbet eden kızlar birden susup amcaya dikkat kesiliyorlar ve hepsi bir anda kıkır kıkır gülüşmeye başlıyorlar birbirlerini dürterek..

Öğle ezanı okunuyor o anda.

-hayata bakar mısın? ne komik?-

Bankanın önünde oluşan kuyruğun yanından tam geçiyorken küçük bir çatışma....

Genç adam makinalı tüfek gibi konuşuyor telaşla..

"Abi yaa... olmadı ama şimdi, diyor ellerini iki yana açarak. Ben hani geleli.. aha şuraya karşıya cenazenin yanına gittim geldim hemen kapmışsın sıramı. Sabahın köründen beri buradayım.. bak şu hanım beni tanıyor o benim arkamdaydı.. adam tınmıyor gayet sakin... kadına dönüyor genç adam bu kez" abla söylesene allah aşkına, ben demin burda değil miydim? gittim geldim hemen sırama girmiş... ama olmaz ki canım! biraz saygı!

Kadının soğuk kanlılığı cansıkıcı, umursamaz bir hal takınıyor.. "ben anlamam kardeş, beni katmayın aranıza.. başını başka tarafa çeviriyor. Genç adam şaşkın bakakalıyor bu sakin tavra. Kollarını iki yana açıp, la havle çekiyor çaresiz... sessiz bir kabulleniş...

Bu günlük güneşlik hava..bu aydınlık.. bu yepyeni bir gün... bu kalabalık.... ölü bir beden caminin ortasında...

Süslü, püslü güzel kokulu kadınlar geçiyor kaldırımdan saçlarını savurttura savurttura... yanlarından geçen bir adam ardından pis pis bakıp süzüyor manalı.

Çiçekçi Sultan belki de o gün en iyi hasılatını çıkartıyor cenaze sebebiyle..

Bacaksız Selim, caminin kapısına durmuş öylece... ne kimsenin yüzüne bakıyor, ne bir el açıyor.. kirlenmiş sakalıyla, bedenine uzun gelen siyah çizgili ceketiyle, kahverengi ucu sivri rugan ayakkabılarıyla katılmış cenazeye... elinde sigarası, kederle yüzünü dumana boğuyor.

Kapısı açık siyah arabanın içinde oturan kadın gözlerini sile sile gözlerini kıpkırmızı olmuş halde kalkıyor yerinden ve bahçeye girip cenazenin yanına gitmeye çalışıyor. Yanındaki arkadaşı koluna girmiş ona destek oluyor..

Az sonra cenaze sessizce çıkıyor bahçeden. Kalabalık insanlar arasından sıyrılıp trafiğe karışıp gözden kayboluyor..

Hayat aynı hayat desek de, hiç fark yok gibi görünse de bazılarının hayatında büyük boşluklar derin yaralar açılıyor bu güneşli günde..

Kaç çeşit hayat yaşanıyor yeryüzünde?

Gökyüzündeki kocaman bahar güneşi düştüğü yeri ısıtıyor.. valiliğin önündeki banklara oturmuş amcalar sırtlarını güneşe vermişler yaşlı kemiklerini ısıtıyorlar gamsız gamsız... sorsan, kimbilir ne büyük dertleri vardır.


* Çocukluğumda, bahçedeki çimlerin üzerine yatar gökyüzüne bakardım.. yürüyüp giden bulutlara... birbirinden kopup giden bulutları bazen küçük bir kuzuya benzetirdim bazen bir at başına, bazen bir civcive... ya da ağzını açmış küçük bir köpeğe... ya da vahşi bir yaratığa.. başım dönerdi yattığım yerde.

Gökyüzünün nerede bittiğini merak ederdim. Bir sonu var mıydı acaba? Büyük bir merdiven dayasam nereye ulaşırdım? Kaybettiğimiz arkadaşlarımız oraya mı giderlerdi? hepsi oradan bize mi bakıyordu? ben de öldüğümde oraya mı gidecektim? ya annem, babam, kardeşlerim? onlar da mı oraya gidecekti? o zaman mı görecektim gökyüzünün bittiği yeri?

Üzüntülerim.....
Mücadele ettiklerim....
Birilerinden onay olmak için çırpınmalarım..

Evren sonsuzdu ve yukarıdan bakıldığında biz karınca kadar küçüktük. Kapladığımız yer, sahip olduğumuz herşey küçüktü... dertlerimiz de küçücük ve anlamsız kalıyordu.

Oyuncak insanlar ve oyuncak şehirler gibiydik..

Peki, hal böyle iken;

Neden büyüyor ki hayat gözümüzde?

 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..