- Kategori
- Anılar
Gönül, dosta gitmek isterse, yollar engel olamaz

görsel internetten alıntı
Oralarda, başlamıştı mevsimin ayazı, beyazı. İş yoktu, güç yoktu aylarca oturup birbirine bakacaklardı. Bir iş bulup çalışmak gerekiyordu. İnsanlar dar günde dostunu arar. Dost bizi şaret etmişti. Biçare akla gelmişti. O cefalıdır lakin Vefalıdır yardımcı olur diye aralarında konuşmuşlardı.
Bir kaç ay Mersin’de çalışması için bana gönderilmişti. Şalvarlı, kasketli, lastik ayakkabılıydı. Duruşu, bakışı, saygılı olduğu her haliyle belli ediyordu. Ne iş yapabilirsin diye sordum. Hâşâ, hâşâ kötü iş hariç her iş yaparım diye cevap verince güldüm niye, Mersin’de kötü işler mi yapılıyor dedim. Yok, Efendim öyle demek istemedim dedi. Bahçe işlerinde çalışırmısın diye sordum. Evet çalışırım dedi.
Kıymetli yazarlarımız, Turgut Çelik ve Nedim Üstün Hocalarımız Mersin’de eski sebze halinin halini bilirler. Sebze ve meyve sevkiyatı ile ilgilenen Bugünkü Akdeniz Belediye binasının olduğu yerde tütüncülere götürdüm. Bahçelerde makasla limon kesilecek, sebze, meyve indirme, bindirme işlerinde çalışacak dediler onlara teslim ettim.
Aradan bir iki gün geçince merak ettim bir gidip bakayım dedim. Ben ki bir kravat yüzünden Terzide elbise diken, giyim ve kuşama tarifin ötesinde özen gösteren biri. Hale girmek için adım atılacak yer yok. Karakolun, başka amaçlı dükkânların, Hal Müdürlüğünün, içinde bulunduğu daracık yerin her tarafı su, çamur, sebze artığı. Bizimki küfe ile arabadan biber ve patlıcan indiriyor.
Görevi bittikten sonra cebinden mendilini çıkarıp terini sildikten sonra yanıma geldi. Elime uzandı ben elimi çektim soğukta sandıklar üzerinde yatıyormuş. Hemen sünger yatak, yastık, yorgan ve battaniye aldırdım. Yüzüme baktı gözleri yine nemlendi.
Bir gün sabah erkenden gittiğimde meyve sandığı üzerinde birkaç zeytin ve yarım ekmek görünce perişan olmuştum. Daha sonra bir kutu içinde sabah kahvaltısı ve sefertası satın alarak ev yemeği götürmüştüm. Yine hüngür, hüngür ağladığına şahit olmuştum. Kendi kendime bu duygusal A.Yıldırım’a artık ilgi gösterme hep ağlamasın. Ancak sözümü tutamadım.
Henüz civan yaşında bir gencin abdestli, namazlı, saygılı, doğru ve dürüstlüğü beni ziyadesiyle memnun etmişti. Birkaç gün sonra yeniden gittiğimde bizimki bu kez masada çalışıyor, hesap işleri yapıyor. İbrahim Tütüncü'ye sordum hesap, kitap biliyor mu? Çok memnunuz biz dükkânı ona teslim ettik dedi. Böyle biri için sevgi, ve ilgi kesilmezdi. Cumartesi ve pazar günleri geldi mi, hep yolumu beklermiş. Belki gelir diye.
Aradan dört, beş ay sonra onların yurdunda beyaz ile ayaz yavaş, yavaş yerini yeşile, griye bırakınca bizim adam geri gelsin diye haber gönderdiler. Bende haberi kendisine ulaştırdım, hemen hazırlandı. Eski Otogar’a götürdüm biletini almış yolcu edeceğim. Yahu Yıldırım hiç sormadım sen nerede oturursun bakarsın bir gün yolumuz düşer seni ziyarete geliriz. Ağladı “Efendim sizin gibi zatlar bizi ziyarete gelemez” Ne zatı zerzevatı kızdım dedi ki Efendim Dut nahiyesinin ( O yıllarda henüz ilçe olmamıştı ) Ermiş dere köyünden adımı söylerseniz herkes tanır.
Aradan bir iki yıl geçti akrabalarla birlikte memlekete gidiyoruz. Gölbaşı'nda gece saat O3 de yemek molası verdik. Birden aklıma geldi. Burakgazi gel bu A.Yıldırım'ı görmeye git. Araba devam etti ben kaldım Gölbaşı'nda. Sordum dediler ki Yurtdışından köylere hibe edilen dolmuşlar gelir ancak günde bir iki kez gelirler. Sabahın seher vaktini severim ya yola çıktım. Ancak yanlış yola devam ettiğimi sonradan anladım. Dağlık, küçük yerleşim yerleri, dereler, Merkebe binmiş köylüler tarla, bağ, bahçeye gidiyorlar.
Bazen yorulunca bağda bahçede çalışanların yana gidip otururum. Köy ekmeği, köy yemeği ne varsa hepsi bana yanlış geldiniz, öğretmen bey, mühendis bey gece ancak köye yetişirsiniz. Evet, öyle de oldu tam 14 saat yayan yol yürümek suretiyle köye vardım. Sayın Ersin Kabaoglu yazarımıza bir iki yorumumda bu konuyu biraz açmıştım, az da olsa haberdardır.
Köy çocukları bizi evin önüne götürdüler ama yenge konuşmaz ki yüzü, gözü örtülü. Efendim A.Yıldırım babası ile mezrada imiş, yola devam yarım saatlik bir yürüyüşten sonra mezraya vardık. Karşıda 60-70 yaşlarında yaşlı bir amca oturuyor gözleri anadan doğma görmez. Selamlaştık nereden geliyorsunuz diye sorunca adımı söylemeden, Mersin’den geliyorum dedim, adamcağız adımı söylemediğim halde vay Mehmet Bey hoş geldiniz, bizi çok sevindirdiniz, Adımı söylemeden gözleri görmeyen adamın bu hali beni hayrete düşürmüştü.
Çocuklara seslendi oğlum A.Yıldırım'a haber verin ileride koyunların yanındaydı. A.Yıldırım Efendi bizi görünce rüya gördüğünü sanmış ki rüyayı dağıtır gibi yapıyordu. Geldi yine ellerime kapandı ellerimi çektim, babasını alıp eve geldik. Genişçe bir oda kilimler serilmiş, yastıklar dizilmiş biz mezraya gidince köyün muhtarı, öğretmenleri, azaları, çoluk, çocuk toplanıp gelmişler. Yorgunum ama bunca insanı bırakıp yatmak ayıp olur diye sohbete devam ancak sabaha doğru 4 de yattım. Bizim A. Yıldırım Mersin’den köyüne giderken bizi insanlara, dağlara, taşlara anlatmış.
Dost, gel bu hasretinle yandırma beni,
Mahşer gününe kadar unutmam seni,
Yeter ey dost yeter, bu hasret yeter,
Kaldım hüzün deryasında gel kurtar beni...
Ben o dosta üç gün misafir kaldım. Artık döneceğim gün köyden bir dolmuş kiralamışlardı, Kıymetli öğretmenimiz, köy muhtarı ile birlikte beni Gölbaşı’na getirdiler. Tam ayrılık anında A.Yıldırım yine ağladı yine gözyaşları sel oldu ne olur beyim bizi unutmayınız. Öyle yaptım unutmadım. Her yıl yaz aylarında dut pekmezimiz dosttan gelir kendi gelmese de köyden biriyle gönderir. Gelenin anlattığına göre anlıyorum ki köyün tümü adımızı bilmeseler de 14 saat yayan yol yürümek suretiyle köyümüzde A.Yıldırım’ı ziyarete gelen Mersin’li adam diye söyleşirlermiş.
Bu anımı bunun için yazdım. İyilik ve güzellik nişandır. Göğüs’e takılmaz ancak yüreğe takılır. Bazen miskal de zerre kadar bir ilgi, çayır, çimen olur. Bir sevgi ağacı olur, dalları uzar, yapraklar açar, gölge yapar, meyve verir dosttan, dosta şifa olur.
Kıymetli dost A.Yıldırım; İşte sizi Mersin'den uğurlarken “ Sizin gibi zatlar bizi ziyarete gelemez “ sözünüz üzerine 14 saat yayan yol yürümek suretiyle ziyaretinize gelerek gerekli cevabı vermiş oldum. İyi ki gelmişim, iyi ki sizi tanımışım.
Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.
Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN