- Kategori
- Bilim
Gördüğümüz fiziksel Dünya zihinseldir !

Bizim fiziksel gerçeklik dediğimiz şey nedir? Şimdi bunu biraz inceleyim. Fiziksel dünyamızı görünür kılan şey kuşkusuz güneş ışığıdır. Peki bizim bu ışığı, güneş ışığını doğrudan görme şansımız var mı? Başka bir deyişle, biz güneş ışığını mı görüyoruz yoksa güneş ışığını temsil eden zihinsel ışığı mı?
Biraz güneş ışığı hakkındaki bilgilerimize bakalım. Güneş ışığı (veya fiziksel ışık ) normal olarak doğrudan görülemez, karanlıktır. Ancak bir maddeyle temas edince görünür hale gelir. Sinema salonlarının karanlık olması bu yüzdendir. Uzayın karanlık olması bu yüzdendir. Dünyamıza atmosferden kırılarak gelen ve tekrar atmosfere yansıyan ışık sayesinde dünyamız aydınlanır. Atmosfer tabakalarına çarparak tekrar dünyamıza dönen ışık sayesinde gökyüzünü aydınlık görürüz. Atmosferde belli bir yüksekliğe çıktığımızda karanlığa gömülürüz...
Peki gözlerimizle algıladığımız, nesnelere çarpıp görünür hale gelen bu ışığı biz nasıl görürüz. Bakalım. Bu ışık bir elmadan yansıyor olsun. Şimdi biz elmanın kendisini mi görüyoruz, yoksa elmanın zihnimizdeki canlandırmasını mı? Eğer bilimsel verilerle bu süreci izlersek vardığımız sonuç ikincisi olmalıdır. Elmaya çarparak gözümüze gelen ışık, sinir hücrelerimiz aracılığıyla toplanıp, elektrik sinyallerine çevriliyor. Bu elektrik sinyalleri beyinde işlenip tekrar elmanın görüntüsü oluşturuluyor. Bu görüntü artık fiziksel dünyada ya da elmanın bulunduğu yerde değil kafamızın içindedir. Yani bizim elma diye elini uzattığımız, sadece zihinsel bir görüntüdür. Elimizin elmayla teması gerçekleşiyorsa, bir başka deyişle bu görüntü dokunma duyusuyla da destekleniyorsa, elmanın gerçek fiziksel dünyadaki yerini doğru görüntülemişiz, aksi halde halüsinasyon görmüşüzdür veya “görme bozukluğumuz” vardır. Elmaya tek gözle bakın. Sonra baktığınız gözü kapatıp öbürüyle bakın. Bunu arka arkaya seri şekilde yaparak elmanın yerini belirlemeye çalışın. Aynı süreç, dokunma duyusu için de ve diğer duyusal algılarımız için de geçerlidir. Hepsinde de duyusal veriler(örn. ışık) sinir hücrelerimizce elektrik sinyallerine çevrilip tekrar işlenerek, gerçeklik, temsili olarak kafamızda oluşturulmaktadır. Şu anda okuduğunuz bu yazı, kafamızın içinde bir temsildir örneğin.
Bu süreci seslerle daha kavranabilir bir şekilde izleyebiliriz. Sesler bildiğimiz gibi bir titreşim şeklidir. Biz ciğerlerimizden gelen havayı titreştirerek konuşuruz. Bu hava titreşimleri kulak zarımıza çarpınca yine sinir hücrelerimizce elektrik sinyallerine çevrilip sonra işlenerek duyduğumuz “ses” haline gelirler. Öyleyse bizim duyduğumuz seslerin havadaki kulak zarımıza gelen titreşimler olmadığı fakat onun yeniden üretilmiş bir temsili olduğunu kavramamız zor olmaz.
Ancak biz öylesine güçlü bir koşullanma halindeyizdir ki, gördüğümüz, algıladığımız fiziksel dünyanın bir zihinsel temsil olduğunu kabullenmekte zorluk çekeriz. Görüp içinde yaşadığımız dünyanın, gerçek dünyanın zihinsel olarak üretilmiş bir temsili olduğunu anlasak bile, bu anlayışa ilk tepkimiz dışlama yönünde olacaktır. Ancak bu anlayışın, çok geniş bilgi alanlarına açılan bir kapı olduğunu belirtmeliyim.
Size bir soru: Eğer gördüğümüz ışık gerçek fiziksel ışığın bir temsili ise, bu temsili ışığı beynimiz nasıl oluşturuyor, beynimizin içinde güneşin temsilini oluşturacak kadar güçlü bir ışık kaynağı mı var?
Ben konuyu bilimsel bakış açısıyla inceledim. Konuyla felsefi olarak ilgilenirseniz, Kant’ın, “numen”, “fenomen” kavramalarını araştırmanızı öneririm. Konuya dini yönden bakmak isterseniz, bu durumu bir de “iç gözlem” yöntemi kullanarak araştırmanız gerekir. Zihniniz sakin, yaşamınız gönlünüzce olsun!