- Kategori
- Bilim
Güdülenemeyenlerden misiniz?
“Yaratma sanatı, öldürme sanatından (!) eskidir.”
Andrey Voznesenski
İşverenin gereksinimleri açık: Hedeflerine ulaşmak.
İşgörenin gereksinimleri nelerdir?
Duran insan mı daha mutludur, hareket halinde olan mı?
Teori de, pratik de diyor ki; insanlar, gereksinimlerini giderdiklerinde mutlu olurlar. Ancak şirketlerin öncelikli hedefleri kâr elde etmektir, insanları mutlu etmek değil. O halde güdüleme, bir karşılıklı alış-veriştir. İşveren sizin gereksinimlerinizi giderdiği ölçüde siz de harekete geçer ve onun gereksinimlerini giderirsiniz.
İş dünyasında otokratik yönetimin “emir”i, modern yönetim anlayışlarıyla birlikte yerini “güdüleme”ye bıraktı. Nedir güdüleme? Duran bir insanı harekete geçirmek, hareket halindeki bir insanın ise hareketinin devamlılığını sağlamaktır. Çünkü duran insanın kendine de, işyerine de yararı olmayacaktır. İşgören, kesintisiz hareket halinde olmalıdır.
Modern zamanlar bize yaşamın tüm alanlarında olduğu üzere gereksinimlerin de hiyerarşisi olduğunu öğretti. Bu hiyerarşinin 5 basamağı var:
-En altta yeme-içme, uyuma, cinsellik gibi fizyolojik gereksinimler yer almakta. Bu nedenle iş yaşamına yeni atılan genç bir insana deneyimsiz olduğu gerekçe gösterilerek yalnızca kendi ayakları üzerinde durabilmesine yetecek kadar ücret ödenir ve bu, onu harekete geçirmeye yeter.
-Asgari gereksinimlerini gideren ve deneyim kazanan birey için artık yeni bir basamağa çıkma zamanıdır: Güvenlik gereksinimi. Mülkiyet edinme, geleceğini güvence altına alma gibi. Sosyal güvence ve bazı işyerlerinin konut kooperatifleri bunun için vardır örneğin.
-Ardından sosyal gereksinimler gelir. Aile kurma, bir gruba ait olma… Bireyin evlenmesi için doğru zamandır. İşyerlerinde organize edilen etkinlikler, eğlenceler vb. de bu amaca hizmet eder.
-Yıllar geçer… Birey kariyerinde ilerler. Sırada saygınlık gereksinimi var. O güne değin kendine dair var ettiği ne varsa; çevresince onanma, takdir edilme bekler: Terfi zamanı. Ve terfi ederek hiyerarşide yükselen, yâni iş yaşamında doyuma ulaşan “başarılı” birey sonunda emekli olur.
Kaç basamak saydık? Dört. Beşinci basamak nerede?
Beşinci basamak, zirve: Kendini gerçekleştirme gereksinimi. İnsanların büyük çoğunluğu, iş yaşamında bu basamağa eremez. Bu basamak; birileri ona emrettiği için değil, güdülendiği için değil, ya da zorunda olduğu için değil, yalnızca ve yalnızca içinden öyle geldiği için ürettiği, imza attığı eylemlerdir. Genellikle bireylerin emeklilikte karşılarına dikiliveren bu iç dürtüyle örneğin çoksesli koroya devam etmek, yazı yazmak, resim yapmak, bahçeyle uğraşmak gibi yepyeni uğraşlar edinilir.
Belki de 5 basamaklı bu hiyerarşiyi tepetaklak etmek, ters çevirmek gerekir. Bu durumda “yaratıcılık gereksinimi” de denilen kendini gerçekleştirme gereksinimi ilk sırada yer alır. Yaşamın başlangıcında eğitimle sakatlanan yaratıcılık, yukarıda genel hatlarıyla çizmeye çalıştığım kariyer yolculuğu boyunca ıskalanan yaratıcılık… Giderildiğinde, diğer 4 basamağı birden tetikleyerek doyuma ulaştıran temel gereksinim!
Günümüz koşulları; “insanın doyum ve mutluluğu”nu misyon edinerek yurttaş odaklılığı hedeflemesi gereken kurum ve kuruluşların, rekabetin küreselleştiği ve ekmeğin aslanın ağzında olduğu iş dünyasında “stratejik rekabet avantajı” sağlamak isteyen şirketlerin ve tek derdi “insana yaraşır” bir yaşam sürmek için gereksinimlerini gidermek olan bireylerin uykuda olan yaratıcı potansiyelleri dürterek harekete geçirmeleri gerektiğini söylemekte.
Nasıl?
Taklitlerden ötelere geçmek için, öncelikle koşullanmalardan kurtulmak gerekiyor.
“Yaratıcılık, varoluştaki en büyük isyandır” diyor Osho.