- Kategori
- Bilim
Tersine Dünya’nın Büyülü Fenerleri, Soyunun!
“Buyurun girin! Tersine Dünya’ya gelin! Büyülü Fenerler yükselsin!”
XVIII. Yüzyıl Büyülü Fener Çığırtkanları’ndan uyarlayan;
Eduardo Galeano
Doğuştan tembel olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?
Çalışmayı sevmez misiniz?
Sorumluluk almaktan kaçar mısınız?
Sizi çalıştırmak için zorlamak ve sıkı kontrol mu gerekir?
Yenilik ve değişimlere karşı çıkar, direnç mi gösterirsiniz?
Üyesi olduğunuz toplulukların amaçlarını benimsemez, kendi amaçlarınızı önde mi tutarsınız?
Sizi harekete geçirecek tek uyarıcı para mıdır?
SORULAR……sizi hoşnut kılmadı mı..?
Oysa bir zamanların yeni, şimdilerin eskimiş dünya düzeni “insan”a dair bu varsayımlar üzerine kurulmuştu!
XVIII. yüzyılın ikinci yarısında başlayıp günümüze dek uzanan sanayi devrimiyle birlikte “yeni dünya düzeni” kurulurken, bu gün olduğu gibi her şey “insan” içindi. Ve insan, “akılcı-ekonomik insan modeli” adı verilen bir dizi varsayımdan oluşan kalıba oturtuldu. Kısaca insan; yalnızca ekonomik dürtülerle ve ekonomik çıkarlar için hareket eden akılcı bir varlıktı ya da öyle olduğu düşünüldü.
Ve… İnsan algısı böyle maddi ve pasif bir unsur olunca, yaşamın tüm alanlarında bu algıya uyacak bir yönetim modeli tasarlandı: Otokratik Yönetim.
Yüksek ve sivri yapılardan oluşan;
yukardakinin aşağıdakilere güvenmediği,
yukardakinin aşağıdakilere kararlara katılmaları yönünde serbesti tanınmadığı,
yukardakinin kararların tamamını kendisinin aldığı,
yukardakinin aşağıdakilere yetki devretmediği bir yönetim yaklaşımı.
Otokratik Yönetim altındaki insanlar korku, tehdit, ceza ile çalıştırıldılar. Resmi örgüt yapısı içinde kendiliğinden oluşan ve varlık gösteren örgüt yapıları, resmi örgüte karşı tehdit olarak görüldüler. Yaşamın tüm alanlarında emir-komuta, hiyerarşi, yasaklar, sınırlar, cezalar egemen kılındı. İnsanları hak ve özgürlüklerden yoksun bırakan, boyun eğdiren, bastıran iklim soluksuz bıraktı. Çıktıları hoşgörüsüzlük, öfke, çatışmalar, şiddet ve MUTSUZLUK olan bu sisteme modern insan uymadı, uyamadı ve sistem de sorunları çözmede yetersiz kaldı, iflas etti.
Ve yaşayarak öğrenildi ki:
Çeşitlilik yerine; yılmadan, ısrarla ama boş yere tek biçimliliği dayatmak, durdurulamaz bir biçimde kurtulmayı (!) başardığından daha çok bölünme ve çeşitlilik üretir. Manzara, “pa-ram-par-ça”dır. Sonuç, kaçınılmaz olarak “çatışmalar”dır. Sistem, hem iç çevresindeki insanların para dışındaki gereksinimlerini ve değerleri dikkate almadığı için, hem de dış çevresindeki koşulsal değişimlere uyum sağlayamadığı için entropisi (bozulma, çürüme, tükenme, yok olma eğilimi) giderek artar. Ölümlüdür.
Otokratik Yönetim’den silkelenip, içinde bulunduğumuz bilgi çağına gelelim.
Günümüzün “yeni liderlik” anlayışı liderliğin, “bireylerde doğuştan var olduğu ileri sürülen özellikler toplamıdır” tanımından soyunmuştur. Liderlik; öğrenilebilir, öğretilebilir. Liderlik; birey, grup veya organizasyonun; duygular, düşünceler, davranışlar ve performansta değişim ürettiği bir “sosyal etkileme süreci”dir. Topluluklar içinde ve topluluklar arasında “tek-ten-teke” veya “tek-ten-çoka” interaktif etkileşimlerden oluşur. Büyük bir sistem içinde “gömülü” duran bir sistem gibidir ve interaktif etkileşimlerin “nasıl”ına dair üstü örtülü modeller içerir.
Buradan hareketle, BEYİN GÜCÜ’nün öne çıktığı bilgi toplumu üyeleri olarak her birimiz bir “lider” peşine takılıp, O’nun yolunu izlemek gibi pasif, edilgen ve küflü rollerden SOYUNUP; yönetsel kaygılar taşımaksızın ya da bu kaygılara karşın ödün vermeksizin, proaktif davranarak, “içimizdeki lider”i keşfedip, “yeni liderlik” olgusuna katkı sunabiliriz. Tersine Dünya’nın yükselen büyülü fenerleri olarak…
Leider bize bir de reçete sunuyor:
“Gereksinim duyduğunuz sonuçları o ‘yumuşak şey’in içine girmeden alamazsınız. Bunun için de sizin ‘yumuşak şey’iniz, kalbiniz gereklidir. Ve kalp (heart) iki sözcükten oluşur: İşitme (hear) ve sanat (art): İşitme sanatı yâni…”
Sözün özü “vicdan” diyor.
İ-şi-te-bi-li-yor musunuz..?