- Kategori
- Gündelik Yaşam
Gülen Adam şimdi sen neredesin?
Bugün sabahtan başladığım bir temizlik operasyonum vardı. Sıcak bir taraftan pislik toz duman bir taraftan hummalı bir çalışma içindeydim. Temizlik dediysem ev temizliği değil elbet; ardiye (depo) temizliği. “Lazım olur, sakla!” eşyalarım neredeyse bir araba olmuş. Kitaplar, paket paket giyim eşyaları elbiseler, saksılar, toprak ve gübre, kablolar, olta takımlarını muhafaza için poliüretan malzemeler, ağaç ve sunta parçaları.
Yediğimiz bal, reçel ve dondurma kapları. Tam 20 yıllık yastık doldurmak için yün yapak elyaf (içlik) neyse işte. Zayıflamak için bisiklet, iki tane mangal masalı, Ali Gülcünün eşantiyon verdiği masa sandalyeler (Yazlık) Cemal abimin evde yer yok diye getirip bana verdiği şezlonglar... Çadır, şemsiye, iki tane çizme, yağmurluk, 30 M2 çıkma cam ve paketlenmiş üç beş eski halılar...
Daha öncede defalarca bahçemde bu şekilde saksı ve çiçeklerimle uğraşırdım. Çiçek kulübü yazımı hatırlayanlar bilir. O dönemlerde ufacık kaldırım bahçemin renk renk çiçekleri sayesinde ne dostluklar kurmuştum ben.
İhtiyar insanlar gelir saatlerce onların bahçıvanlık ve ziraatçılık geçmişlerini, hatıralarını dinlerdim. Sıkılsam bile belli etmez onların o anlatma heveslerini kırmazdım.
Bazı meraklı gençler gelir saatlerce onlara bildiklerimi, ihtiyarlardan duyduklarımı anlatırdım. Böyle karşılıklı fikir jimnastiği yaptığımız yığınla insan olur....
Fakat bu sene bahçem bana ben bahçeme küsüz! Nedendir bilinmez hevesim kaçtı birader. Çiçekleri sırf susuz kaldıkları için suluyorum ya...
Vallahi çiçekler bile bunu anlamış açmıyorlar artık. Saksılarımın çoğu suladığım halde kurudu! Ben bahçemi sularken veya rüzgârın savurup getirdiği pislikleri temizlerken gelen geçenin sorularından bıkkınlık gelmişti bana.
“Ne oldu bu çiçeklere, kurumuşlar” diyenlere “ebenin körü olmuş” diyecek kadar aksi bir adam olmuştum. İhtiyarlıyor muyum ne? Aslında herkes gibi benimde dönemsel bir takım sorunlarım vardı Tüm mal varlığımı bir süredir satışa çıkarmıştım. Bir milyon dolar istediğim malikâneme en son üç yüz bin lira vermişler ve başka da bir teklif gelmemişti!
Olacak gibi değil tüm planlarım buradan gelecek paraya bağlıydı. Beş yerde birden devletten 49 yıllığına kiralayacağım arazilere, Yazın çocuklar için yaz okulu; kışın ise bu çocukların babalarına aynı yerleri av köşkü (!) diye pazarlamak istiyordum. (Anneler üzülmesin onlar içinde sürpriz aktivitelerimiz var bu okulda) Bir taraftan da balıkçı dostlarım için çok çeşitli kamp ve avcılık organizasyonları düzenleyecektim.
Yazarçizer takımı için ayrı bir aktivite...
Tabi ki aklım başka yerdeyken üzerinde çiçek olmayan saksıları bile rutin olarak suluyordum. Hatta yoldan geçenleri bile sulamaya başlamıştım ki bizim mahalleden Muhsin kardeşim “Hoop Talip abi dikkat et” diye beni uyarmıştı.
Bu mahallede kızamayacağım tek adam! Bu yaşıma kadar gördüğüm en güleç en samimi, candan insanların başında geliyor Muhsin. Köyden kardeşim bile arayıp hal hatır sormakta nazlanırken Muhsin arka arkaya anam gibi; babam gibi halimi hatırımı sorar da sorar. Muhsin yanılmıyorsam Bitlisli! Yanılsam da ne fark eder insan her şeyden önce insan olmasını bilmeli ve Muhsin bunun bilincindeydi. Beş vakit namazında niyazında dilinden Allah kelimesi hiç eksik olmayan bir kardeşimiz henüz 33 yaşında!
Birde bunun gibi birkaç arkadaş, kardeş de geçen ay Güneydoğu Anadolu gezimde Antep’de buldum. Bunlardan biri Ali kömbe; Ali kömbe kardeşimin facebook resimlerine bakıp; fırça gibi kalın bıyıklı sert bakışlı bu adamın ters biri olduğunu düşünmeyin. Şeker gibi bir adamdır. Yufka yürekli, samimi ve candan biri, Muhsin gibi güleç yüzlü... Hatta bugün (18 Temmuz 2012) saat 12.00 gibi Antalya’dan aradı ve kısa bir sohbet ettik. Spinci Murat kardeşimle alabalığa gitmişler ve oradan beni arayıp hal hatır sordular Allah her ikisinden de razı olsun.
Birkaç gün önce ben marketten çıkmış eve doğru gelirken, Muhsin’in dalgın dalgın bana doğru geldiğini gördüm. İlk defa onu bu kadar dalgın ve boş gözlerle baktığını görüyordum. Sağ elimle onun karnına ufak bir hamle yaptım. “Ooo Talip abi nasılsın” diye bana yine gülerek sarıldı.
Her neyse depoyu temizlemeye devam ediyorum. Ortalıkta o kadar çok atılacak ve “Lazım olur sakla” eşyası var ki ne yapacağımı şaşırdım. Bir taraftan ayıklıyor atılacakları atıp saklanacakları paketliyordum. Kutu lazım oldu ve bakkal Orhan’ı aradım.
- Orhan kardeş depoyu temizliyorum da boş kutu var mı?
- Yok ağabey
- Bu ne gürültü?