Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gülen ayva, ağlayan nar

Gülen ayva, ağlayan nar
 

Almanya'daki doktorlar: '' Türkiyenin Ege Sahilleri sizleri kurtarabilir ancak.Bol güneş, temiz hava ve huzur...'' Bu reçeteyi, akıllarına yazmış iki Alman genci. Motorsikletle çıkılmış yola. Birisi sepetinde, birisi dümeninde. Gelmişler Efes harabelerinin yakınına... Günlerini gün etmeğe başlamışlar. Birinin nefes darlığı, birinin de kalbindenmiş zoru... Gel zaman,git zaman iyileşmeğe de yüztutmuşlar...Ege,onları sarmış sarmalamış bir güzel..Gittikçe de düzelmeğe başlamışlar...

Onlar,günlerini gün ederlerken, pamuk toplayıcılarla dolmuş bulundukları yer. Öbek öbek çalışanlar istila etmiş tarlaları... Uzak,yakın semtlerden işciler akın etmeğe baaşlamışlar.İstikamet: Pamuk tarlaları..

Geceler uzun, geceler kahırlı... 30 yaşında olan Alman Horts'un kalbi, daha yeni iyileşmekte. Bir gün kötü kötü çarpmağa başlamış kalbi. Doğruca gidip, tarlanın ortasına dikilmiş. Nicedir gözünü kestirdiği kızla, kaş göz edip anlaşmışlar... Ondan sonraki günler ,birlikte , aynı pamuk sepetini tutmuşlar. Topladıklarını aynı sepete atmışlar... Aydın yöresinin bu ırgat ailesiyle pamuk mevsiminde, akşamları birlikte sofra kurup,aynı tabağa kaşık sallamışlar..Yarenlikler etmişler. Kızın ailesi, ''Bir yardımcı'' bulmaktan memnun... Alman da ''Bir sevgili''

Eee! Ayrılık vakti gelip çatmış. Toplanacak pamuk kalmamış... Aile Almana: ''Allahaısmarladık'' demiş. Alman bir şey anlamamış! ''Alla ..Ismar..Ladik'' Ne demek acep? Kim bilebilir, kime soracaklar! Sonra,gelinmiş köye topluca... Almanlar da peşlerinden!... . İki Alman da, köyün çalılıklarında yatıp kalkmışlar. Kah motorlarının sepetlerinde, kah yerlerde...Kah çadırlarda..

Almanın durumu iyi değil. Kalbi fena çarpmağa başlamış. Gitmiş kızın anasına. Kalbini oğuştura oğuştura kızı istemiş anasından... ''Ben Alman Horts. Sevdi sizin kızı ben. Olsun benim bayan.!.. '' Anası da, kalbini tuta tuta kızını isteyen bu adama önce şaşırmış ,sonra gülmüş daha sonra da acımış. Sesini çıkarmamış. Kümeslerinin yanıbaşındaki sundurma gibi bir yeri göstermişler kendisine.Demişler: ''Sen burada yat!''

Diğer Alman, evin bahçesinde, motorsikletinin yanındaki çalılıklarda yatarmış... Köylüler, geceleri taşlarlarmış o'nu... Bir keresinde ''Küt'' diye bir şey düşmüş üzerine sabaha karşı. Üşenip bakmamış nedir diye. ''Olsa olsa yiyecektir. Sabahleyin yerim'' diyerek o küt diye gelen şeyi tutup başına yastık yapmış... Bir yumaşakmış ki, hoşuna gitmiş. Aaaa' Sabahleyin bir de ne görsün?! Tavuk iriliğinde, beze sarılı bir fare!..Koskocaman !... Kızmış ki ne kızmış... Toparlandığı gibi soluğu İpsala'da almış. Vizesi geçik olduğu için de, geri çevirmişler. Çaresiz aynı yere, takrar dönmüş...

Kalbinin tedavisini Türk Kızında bulan Alman Horts'un kapısını çaldığımda, karşıma, soğuk gözlerle ne istediğimi soran bir kaynana ile karşılaştım. Sonra damat adayı Horts geldi ve sordum: '' Arkadaşını niye yüzüstü bıraktın.? Acınacak halde'' dedim. Alman açtı ağzını, yumdu gözünü:

''-Ben eder rahat.!.. O dinlemez söz.!.. İster bedava yaşamak! Yok öyle şey.! Benim var artık bir bayan. Ben gitmez Türkiyeden. Ben toplar bambuk. (Pamuk) O eder sefa... Açar avuç.! Yok öyle şey, haydi!''

Resmini çekecektim. Çıtı pıtı sevgilisi, tuttu kolundan adamın. Çekti bir kenara. Kapıyı da ''Dan'' diye kapattı. Arkadan da tokmakladı, kapıyı da sürgüledi... Anası da, gevrek sesi ile: ''Yarın vilayete gideceğiz. Damadım sünnet olacak. Müslümanlığı kabul edecek. Nufusumuza geçireceğiz'' diyerek kestirip attı aynı bahçe kapısının ardından... Alman Horts,bir aralık Almanyaya gitmiş. Para bulmak için. Evden mi sıkıştırdılar, kimbilir! Ordan, Türk arkadaşına mektup yazmış: '' Ben Alma Horts. Bilmez çok Türkçe lisan. Canan oldu benim bayan. Ben daima ömür Türkiye var oturmak. Canan da ben olduk hav hav! (Huzursuz) Benim Canan çok iyi kız. Sen ona mak (Bak )... Ben ediyor çok teşekür'' Damat adayı, kızı arkadaşına emanet ediyor olmalı. ''Ben gelinceye kadar sen bak kıza. Geldiğimde senden alırım'' mı diyor ,ne ?!

Ya arkadaşı? Astımlısı yani. Yan gelmiş yatmış. Emeksiz lahana bahçesinin tadını tuzunu bilmeden, yeyip içip yatmış. Nasıl olsa Muhtarlık himayesine almış onu. Fol yok... Yumurta yok... Çök tavuğum çök!... Tam bir sene çökmüş olduğu yerde. Nihayet, köy yerinde, helvacı kağıdı gibi itibarsız olmuş Almancık. Kader rüzgarı böyle esmiş amma, balta böyle kesmemiş... Hastalık da içini bitirmiş...

Öbürünün küpü dolu... Dolu küpün sesi çıkar mı? Çıkmaz!... Dibi görünmeyen tasdan da su içmemiş arkadaşı gibi... Hiç, eğri cetvelden doğru çizgi çıkar mı? Çıkmaz! Öbürüne bak. Arması dökülmüş yelken gemisi gibi sallanmış kalmış olduğu yerde.

Alman Konsolosluğu haber alıyor durumu tabi. Astımlı olanını hastaneye yatırıyor. Ama o, kaçıp yine aynı köye geliyor. Ve de köylülere:

''- Ben çok sevdi Türkiye... Ölecek yakında ben. Yatmak istiyor Hırıstiyan mezarlıkta''

''Beni Hırıstiyan mezarlığına'' gömün diye vasiyet ediyor anlaşılan...

Birisi gülen ayva iken, diğeri de ağlayan nar olmuş hayatta...

Hayat işte!...

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..