- Kategori
- Gündelik Yaşam
Güllü Ebe'nin gülücükleri

İNTERNETTEN
Adı Güllü olmuş, ne fark eder?
Ömründe gülmemiş bir kadının adı “GÜLLÜ” olsa ne değişir?
Derler ki “fakir adamın soyadı zengin olmuş,” ne olacak sanki?
Adamın adı “Fakir,” soyadı “Sefil” olsun. Yeter ki insan gibi yaşasın.
Sayın “Fakir Sefil,” insan olduğunu anlasın her zaman.
Ne yazık ki, gerçekler hiçte öyle değil.
Yenice’den hatırlarım. Yaşları seksene dayanmış, iki yaşlı insan bir dükkânın önünde bekliyordu. Bende dükkâna girdim. Dedem de girdi. Dedem sordu.
“Bir kasa lokum kaç lira?”
Süleyman Abi, 15 lira olduğunu söyledi.
Dedem parasını saydı. Para yetersizdi.
Ninem, dedeme sordu.
“Şinci biz lokum alamiciz mi? Yumşak yumşak yiyemiciz mi?”
Hadi buyur!
Ne olacak şimdi?
Bu kadar fakirdir, Yenice’de birçok insan.
Fakirlik paçasından akar insanların.
Gıkları çıkmaz.
Yaşayıp giderler, sessiz ve mahzun.
Ben bakkala göz edip, aldırmıştım lokumu.
Süleyman Abi almadı bir kısmını paranın. Verdik lokumu, nineyle dedeye.
Sevinçlerini görmeliydiniz.
Ya başka nineler dedeler, yaşlı insanlar.
Bilmediklerimiz.
Gebermiştim o gün.
*
Çanakkale.
Kuzeybatıda herkesin bildiği bir yer.
Gelişmiş.
Sosyal yapısı güzel.
Sözde zengin memleket.
Falan filan…
Çanakkale’nin merkez köylerine gidip görün, öyle istediğiniz gibi bir yaşantı göremezsiniz.
Serçeler Köyü’nün içinden asfalt geçer, Çan’ doğru gidersiniz. Yol boyunca insanların nelerle uğraştıklarını gözleyin.
Kazdağları’nın içine doğru gidin, farklı bir yaşam kültürüyle karşılaşırsınız.
Köylerde, yalnız sefalet içinde yaşayan, yaşlı insanları görmek mümkün.
Tek başına yaşam savaşı veren insanlar azda değil.
Güneydoğu’ya yüzünüzü dönüp, sefalet aramayın.
Burnumuzun ucunda sefaletin âlâsı var. Hem de dik âlâsı var.
*
Güllü Ebe, sırtına pırnar çalılarını yüklemiş, baltasını da asmış. Asfaltın kenarından köyüne doğru yol alıyor. Ayağında şalvarı dizlerine kadar ıslanmış. Sırtında eski bir kışlık kazak. Başörtüsü emaneten durmakta, saçlarına kar yağmış. Bu defa karakışın karı yağmakta, soğuk insanı buruşturacak kadar etkili. Elindeki bastonu, ona yardım eden, onu anlayan tek varlık.
Bütün bu zahmet, dört keçi için. Keçiler yerse ninemde yiyecek. Yiyecekte. Ninem keçilerini daha çok düşünüyor. “Biz yiyoruz ya, onlarda yiyecek,” diye ne güzel söylüyor. Ninemin bir şeyler yediğine, emin değilim. Aslında ninem de aç.
Atikhisar Barajı’nın yanındaki köydenmiş. Çanakkale’nin içi sayılır. Şu sefalete bakın. Kızları kocaya gitmiş. Erkek evlatları başka yere. Tek başına, gülü solmuş bir kadın. Güllü Nine ya da Güllü Ebe.
Yoldan geçen araçlardan birisinde, tesadüfen giden bir gazeteci ya da vatandaş fark etmiş Güllü Ebe’yi. Küçük bir sohbet gerçekleştirmiş. Ağır yükün altında, ağır sözler söylemiş ninem. Anlayana.
Hele o konuştuğu kişiden bir kazak istemesi yok mu ya. Geberdim vallahi.
Van’daki depremden daha büyük bir depremdi benim için.
Güllü Ebe’nin azmine, kar kış engel değil de, engeller çok farklı.
72 yaşında bir kadın, elinde bastonla sırtında çalı taşıyor.
Bu bizim utancımızdır.
Sırtında torunlarını taşısa olmaz mı?
Sıcak bir evde, torunlarına mısır patlatsa ne güzel olurdu.
O köyün muhtarı ya da ileri gelen kişileri yok mu acaba?
Kış günü, niye çile çektirirsiniz bu anneye?
Komşuluk, bu kadar mı öldü?
İnsanlığı, Atikhisar Barajı’nın içine mi attınız?
*
“Çocuğum sen iyi bir insana benziyorsun.
Yolun açık olsun.
Tutuğun altın bastığın topraklar altın olsun.”
Güllü Ebe’nin dört keçisi varmış.
Derme çatma bir kulübesi.
Dedesi (kocası) ölmüş.
Kızlar evlenip gitmişler.
Oğullarda firar etmişler.
Asfaltın yanında yürüyen kaç Güllü Ebe var?
O kadar çok Güllü Ebe var ki, şaşarsınız.
Kepez’de çöpten yiyecek toplayan Güllü Kadınlar…
Çanakkale’de eski Fen Lisesi’nin arkasında yüzlerini saklayıp, “Allah Rızası için” diye inleyen Güllüler…
Bizim içinde yaşadığımız toplum, nasıl bir toplum?
Sosyal yapımız ne kadar sağlam?
Ramazan Ayı dışında sosyal yardımlaşma aklımıza niye fazla takılmaz?
Geberiyorum.
Lokum parasını denkleştiremeyen dedemden beri geberiyorum.
Ben, her gün birkaç Güllü kadın görüyorum.
Güllü Ebe’yi görünce, iyice geberdim.
“Geberik geberik” yaşarım artık.
Güllü Ebe’nin “tutuğun altın olsun sen iyi bir insansın” dediği arkadaş, kazak gönderdi mi acaba?
Ne yazık ki, iki kazak beş çorapla sorunların çözümü mümkün değil.
Bu edebiyattan, sınıfta kaldık arkadaş.
Sınıf tekrarı da yok bunun.
Güllü Ebe’nin gülücükleri kayıp.
Güllü Ebe, affedebilecek misin bizi?