- Kategori
- Sosyoloji
Gülün..
Gülün…..
SON yıllarda gidilen mekânlardaki en önemli etkinliğimiz,
fotoğraf çektirmek. Yüzler ekrana sığacak şekilde: “Çek bir selfi...”
Fotoğraflarda genellikle gülümsüyoruz çünkü
bırakın başkalarını, kendimizin bile somurtan hali hoşumuza gitmiyor.
Nitekim gülümseyen bebekler, güler görünen atlar, köpekler,
yani cümle mahlukat, güldüğü zaman
sosyal medyada daha çok paylaşılıyor...
Hadi hiçbiri olmadı diyelim, gülen siyasilerimiz var.
Kısacası, gülen yüzler görmek hepimize iyi geliyor.
Gülmek, hafifçe tebessüm etmekle başlayıp
katıla katıla gülmeye, “kahkaha tufanı” koparmaya
kadar uzanan bir süreç. “Mütebessim”, yani
güler yüzlü bir ifadeye sahip olmak .güzel şey…
Öte yandan başkalarını alaya alan, kişisel özellikleriyle
dalga geçen kaba şakalardan hiç hoşlanılmaz
Bu örnekten hareketle alimler, kişinin şaka niyetiyle de olsa
ağzından çıkanlara çok dikkat etmesi, insanları
kıracak söz ve hareketlerden uzak durmasını tavsiye etmişlerdi
KAMERAYA DEĞİL herkese gülmeliyiz.
Peki ama hayatımızda bunca mücadele, dünyada
bu kadar sıkıntı varken nasıl daima güler yüzlü olup
güler yüzlü kalabiliriz ki? Doğru... Hem de çok doğru.
Hatta şunu bile sormak mümkün:
Bu kadar acılı olay yaşanırken gülmek de neyin nesi?
Gülmek de ağlamak da hayatın doğal parçaları.
Yaşadığımız tatsız olaylar, haliyle neşemizi alır,
gülüşümüzü çalar. Oysa bu tatsız olayları
doğrudan bir “ceza” olarak değil de anlam çıkarılması gereken
tecrübeler olarak düşünürsek işimiz kolaylaşır.
Nasıl yaşımız büyüdüğünde “çocukça” tartışmalara gülüp geçiyorsak
manevi olgunlaşmayla birlikte kızdığımız pek çok olaya da
“gülüp geçmek” mümkün aslında. Gelin, fotoğraf çekilirken
bir “kareliğine” değil, mümkün mertebe her zaman,
herkese karşı güler yüzlü olmaya çalışalım.
Unutmayalım ki gülmenin de içten geleni makbuldür;
“gözlerinin içi gülen” insanlar hep daha çok sevilir.
Ozcanvural33@hotmail.com