Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '11

 
Kategori
İzmir
 

Gündelik yaşam ve siyaset

Gündelik yaşam ve siyaset
 

“İnsanlar plan ve yapar ve Tanrı güler” derler ya hani “gülmediği” zaman yok mudur dersiniz? Bilmem ama plan yapmayınca da gülecek değil ya!..  

Her şey dün öğleye doğru kendiliğinden oluşuverdi. Zeynep Hanım’la ki adının Günay olduğunu eminim o da unuttu artık, sohbet ederken, söz döndü dolaştı ve herkesin “Amca” dediği “Hemşerim” e sıra geldi. Ne zamandır görüşmediğimizi, özlediğimizi fark ettik ve Zeynep Hanım “kahvaltıya gitsek” der demez “ne iyi olur” dedim ve hemen kendim kendime itiraz ettim. Ne zamandır, özellikle de oğluşum sınava girdiğinde ben onlara kahvaltıya gidiyordum, “Bana gelin” dedim ve hemen kavilleştik. Sular altında çeken ama kantin gibi kullandığımız en alttaki yemekhanede çekmeyen ve “Türk” olmayan Türkcell nedeniyle Hemşerim’i hemen arayamadım. Ama az sonra bir telaş bankaya giderken aradım ve “Aslan Hemşerim” diyerek açtı telefonu, ben de ona öyle söyledim. “Aslan”lığı sadece adamlığından gelmiyor, Galatasaray’lılığı da var işin içinde ya esas; adamlığıdır!..  

“Atiye Hanım’a; eşine, sorayım” dedi ve az sonra o da evetleyince hemen Zeynep Hanım’ı aradım ve yarın sabah kahvaltıya bendeler. Oğluşuma soran yok!.. Evde yok ki soralım; velet arkadaş ziyaretinde. Neyse; aklımdan buzdolabında neler olduğunu geçirdim hemen, aaa, domates yok, salatalık da bitmişti! Akşamüzeri manavım Bahriyem’den almayı planladım. Bu planımı duydu mu bilmem ama engel olmadı.  

Akşam yatmadan önce “yapılacak ne var daha” diye etrafıma bakındım ama yok, bundan sonrası sabaha. Ve sabaha telefonum çalmadan uyanırken, bir gün önce telefon açıp, “Halâ mı evden çıkmadın, bak yetişemeyeceksin!!!” diye telaşına düştüğüm evladımı rüyamda gördüğüm ve yine aynı telaşla ona söylendiğimi anımsadım; gülümsedim.  

Radyoda tuttuğum şarkıya; “Yolun açık olsun demek isterdim/ Boğazım düğümlü sözlerim kayıp/ Bir daha ömrümce kimseyi sevmem/ Çünkü bu bedende yüreğim kayıp” sıra geldiğinde (yüreğim çok şükür bende), sofrayı hazırlamaya başladım. En son, kese yoğurtlu semizotunun yanına yapacağım omletin malzemelerini hazırlayıp çırptım ki zil çaldı :)  

Kapıyı açtım, o da ne; Atiyem’in başındaki mavi şapkanın aynısı bende de var!.. Onları kapının ağzında bıraktım ve hemen şapkamı taktım :) Gülüşlerimiz eksilmeden oturduk sofraya. Bildik insanların bildik hallerini konuştuk derken bir daha zil çaldı. Hastane randevusundan sonra gelecek olan Zeynep Hanım’dı. Nerde kaldıysak ordan devam ettik; sohbetimize de kahvaltıya da. Ve en son balkonda az şekerli Türk kahvelerimizi içerken uzaktan uzağa jet sesleri çalındı kulağımıza; bugün Türk Hava Kuvvetleri’nin kuruluşunun 100. Yıldönümü onuruna aydınlık şehrimde yapılan çok özel uçuşlar var ve yarın gideceğim. Üstelik çok özel bir mihmandarım olacak, değil mi sayın Balci? (Şiittt, çaktırmayın, yine plan yaptım)  

Kahvaltı sırasında da, onlar gelmeden yaptığım; Fahrettin Altay nam-ı diğer Üçkuyular’daki Özürlüler Merkezi’nin oraya gidip, yeşillikler içinde, deniz kıyısı boyunca yürüme planımı söylemiştim ve ilginçtir kapattığım falda da çıktı:) Değil mi Atiye Hanım? (Falda çıkmasa, balkonda oturacaktık daha ama neyse! :)  

Ve çok değil on dakka sonra oradaydık. Sakindi ortalık, piknik yapanlar, top oynayanlar, salıncak kuranlar eksik değildi yine de. Ve çok sonra farkına vardım ki bu sakinliğin nedeni ilköğretim son sınıflarını ilgilendiren SBS sınavıydı; umalım ki şifresizdir.  

Giderken toprak yolda ve deniz kıyısındaydık; rüzgâra karşı durduk, jet seslerine kulak kabarttık, hızla yürüyüş yapanlara yol verip selamlaştık, ağaçlara, çiçeklere dokunduk, ağaç altında ya da kıyıda sarılmış sevgililere gülümsedik ama rahatsız etmemek için görmezden geldik… Dönüşte daha içte kalan asfalt yoldan döndük veeee!!! Ve karadut yedik! Amanın ne güzeldi karadutlar!.. Yol boyunca dizilmişlerdi, birinden diğerine adeta koştuk. Henüz boyumuzca büyümüş karadutların dutlarının nasıl yeneceğini üçüncü ağaçta keşfettim ve hemen şemsiye gibi duran dallarının altına attım kendimi; amanın o da ne, bir sürü karadutlar, ağacın serinleten gölgesi de kaymağı. Avuç avuç topladım, avuç avuç yedim; ellerim ojeli tırnaklarımla dalga geçercesine karadut rengine boyandı; umursayan kim?  

Zor ayrıldık dutlardan ya ayrıldık, baktım Hemşerim, Atiyem hatta Zeynep Hanım yoruldu sanki ve son derece ciddi bir ses tonuyla “İyi ki bir kahvaltı hazırlayıp karnınızı doyurdum” deyip hemşerime baktım, beklediğim cevap geldi “Burnumuzdan getirdin!” Bastık kahkahayı; Aslan Hemşerim benim!..  

Az sonra ayrıldık, onlar arabayı park ettikleri yere yöneldiler, benim ayaklarım yanımdaydı; eve yürüdüm.  

Ve, onlarla da konuştuğumuz gibi, böyle bir şehrin; büyük şehrin içinde, hemen her noktadan son derece kolay ulaşılabilir böylesi yeşil bir alan bile Sayın Aziz Kocaoğlu’na oy vermek için yeter!.. Hani diyorlar ya “Verin oyunuzu hizmet gelsin”, biz yasaklara karşı durmak, “sevgilimizle” rahatça “yürüyebilmek” adına, özgürlüğümüzden vazgeçmemek için, hizmet de istemiyoruz!.. Ve hemşerimin dediği gibi “Hizmet istemez, huzur olsun yeter!”  

Buyrun gelin bir hafta sonu pikniğe, ama pazar olmasın; çok kalabalık ve et kokusundan geçilmiyor ya yine de az ötesi, hani İnciraltı’na doğru, alabildiğine sakin, sessiz ağaç gölgeleri sizi bekliyor… Yalnız da gelseniz olur, ailenizle ya da sevgilinizle gelseniz de. “Ben konaklarda büyüdüm, yere kilim serip oturamam; piknik de neymiş?” derseniz, o da olur; katlanır sandalyelerinizi getirip, denize karşı açar oturur, klimalı evlerde unuttuğunuz, ağaç gölgesinin serinliğinde mavi bir keyif yaşarsınız.  

Hoş, piknik yapmanız da şart değil, karadut yemeğe bekleriz. Haa, unutmadan küçük bir ayrıntı ama karadut lekesi çıkmaz :)  

Cumhuriyet Halk Partisi’nin İzmir Mitingi’ne Sayın Mustafa Balbay’ın gönderdiği ve Sayın Rutkay Aziz tarafında okunan mektubun son cümlesiyle bitirmek istiyorum bu güzelliği:  

“Karanlığın üstüne İzmir gibi doğacağız…”  

Sevgiler, aydınlık şehrimden.  

 

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..