Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '12

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Güneşin Türkiye’ye veda ettiği nokta - Gökçeada

Güneşin Türkiye’ye veda ettiği nokta - Gökçeada
 

Bir yüzü karanlığa, bir yüzü aydınlığa dönmüş ada; Gökçeada


Güneş yüzünü hala saklamamışken, ben de biraz daha sizi kışkırtayım istedim. Güneş'in içimizden dışımıza sızışı beni havaya soktu, Gökçeada'ya bir bakalım neler varmış. Terk edilmiş Rum köylerinin asil duruşu, mis gibi kekik kokan tepelerde sıçrayan keçiler, olmadık bir anda önünüze çıkan şapeller, asırlık zeytin ağaçları, gürül gürül suları, tertemiz koyları ile karşınızda GÖKÇEADA.....

Türkiye'nin en büyük adası İmroz(Gökçeada), mitolojide Poseidon'un adası olarak karşımıza çıkar. 1979 yılında bir kararname ile yeni ismiyle anılmaya başlıyor ''Gökçeada''. Güneş, Türkiye'ye her gün buradan el sallayarak uzaklaşıyor. Biliyor musunuz? Türkiye'nin tek Sualtı Milli Parkı, Yıldızkoy- Yelkenkaya arasındadır. El değmemiş bir sürü plaja sahiptir; İnceburun, Uğurlu, Aydıncık, Yuvalık....

Homeros, İlyada Destanı'nda Troya Savaşı'nı anlatırken, bu güzel adadan bir kaç defa bahseder. İmrozlular,Troya'nın yanında yer almış. Yunanlı savaşçı Achilles tarafından esir alınan, Limni'ye köle olarak satılan Troya Prensi Lycaon, İmroz Kralı Etion tarafından çok yüklü para ödenerek özgürlüğüne kavuşturulmuştur. Yunan Mitolojisine göre Gökçeada-Semadirek adaları arası Temis'in sarayı, Gökçeada- Bozcaada arasında da Poseidon'un, kanatlı atlarının ahırı bulunuyormuş.

Antik tarihçi Thoukydides, İmrozluların Atinalı göçmenlerin soyundan geldiğini, Helen dilini de Atinalılar gibi İon lehçesiyle konuştuklarını yazmaktadır. Luwi dilinde ''Yüce Ana Tanrıça'' anlamına gelen ''İmaura'', Helen lehçesiyle ''İmuros'', sonra da ''İmbros''a dönüştüğü düşünülüyor. İmbros, ''Çorak Topraktaki Bereket Tanrısı'' anlamına gelmektedir.

Yaklaşık 500 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Nüfus, 1960 yılına kadar Rum çoğunluktan oluşurdu. Kıbrıs sorununun artarak devam etmesi adanın huzurlu havasını bozmuş, gerginliklere sebep olmuştur. Bunun sonunda da Rumlar adayı ve evlerini terk etmişlerdir. Rumlar adada artık azınlık olmuşlardır. Rum mimarisini anlamak için köy taş evleri, meydandaki kahvehane, çamaşırhane, kiliseler, sokaklara döşenmiş arnavut kaldırımlarını görmek yeter sanırım. Ada evleri dikdörtgen yapı içerir ve çatıları kiremittir. Kiremitler rüzgardan uçmasın diye küçük taşlar konmuştur. Evler iki katlı, avluludur. Alt katların ısıyı korumak için ahır olarak kullanıldığı gözümüze çarpar. Rum evlerinde iç mekan önemini yitirmiştir. Sebep olarak da yaşamlarının bağda bahçede çok geçmesinden dolayı iç mekanlara önem vermemeleridir. Köylerin hepsinde çamaşırhaneler bulunmaktadır. Adada Karadenizliler, Ispartalılar, Bulgaristan göçmenleri ikamet etmektedir.

İlk yerleşimin Pelasglar tarafından kurulduğu ve kısa bir süre sonra Persler tarafından ele geçirildiğini görüyoruz. MÖ. 448 yılında Persler ve Atinalılar arasında yapılan anlaşma sonunda Atinaya bağlanmıştır. Daha sonra Romalıların, Roma ikiye ayrılınca da Bizanslıların eline geçiyor güzel İmroz. 1453 yılında Osmanlılar ile tanıştı ada. Bizanslıların adayı terk etmesi üzerine ada halkı, Fatih Sultan Mehmet'ten bir ricada bulunuyorlar. Bu rica sonunda da eski düzen bir süre daha Gökçeada'da devam etmiştir. 1455 yılından sonra da Osmanlı ve Venedikliler arasında zaman zaman el değiştirdiği görülür.

Kanuni Sultan Süleyman, adayı vakıf ilan etti ve Gökçeada gelişip, serpildi. Balkan Savaşı zamanında Yunan işgali altında kalan ada, Atina Anlaşması ile Türkiye'li oluyor. 1. Dünya Savaşı'nda Yunanlılar adada kalarak, Fransız, Anzak ve İngilizlerin hava ve deniz üssü olarak kullanmalarını sağlıyor. Gökçeada, Lozan Anlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti'ne bırakılıyor.

Eskiden Kaleköy(Kastro), adanın limanıydı. Burada bulunan kale kalıntıları Helen öncesi Bizans ve Cenevizliler tarafından onarılmıştır. Ama güzel yurdumun insanı kaleden söktükleri taşları, kendilerince değerlendirip, köy evlerinde yapı taşı olarak kullanmıştır. Adanın otel ve lokantalarının çoğu Kaleköy'dedir. Adanın diğer ucunda bulunan Dereköy, bir Rum köyüydü. Bir zamanlar Türkiye'nin en büyük köyü unvanını taşıyan köy, şimdilerde kovboy filmlerinden fırlamış hayalet kasabalara taş çıkartıyor. Boş köyde ibadet edilmeyen iki kilise, çamaşırhane ve okul ayakta duran yapılardır. Köy yakınında Paleokastro Kulesi ve Yuvalı Plajında Pirgos Kulesi görülmeye değer. Köyün az ilerisinde Marmaros Şelalesi bulunuyor. İmroz su kaynakları açısından dünyanın 4. adasıdır.

Tepeköy, en canlı Rum köyüdür. Merkezde ibadete açık bir kilise, içinde ve dışında 20 şapel bulunmaktadır. En kalabalık köy Zeytinli'dir. Zeytinliye uğrayıp dibek kahvesini içmeden olmaz diyorum. İstanbul Rum Ortodos Patriği Bartholemeos, bu köyde doğmuştur. Zaman zaman doğduğu köyü ziyarete de gelir. Baba evini restore ettirdi. Zeytinli köyünde 2 büyük kilise ve 10 şapel vardır.

Bademli, kilise, çamaşırhane ve şirin evleri ile güzel bir Rum köyüdür. 1996- 1997 yıllarında ilk kazılar burada yapılmıştır. MÖ.3000 yıllarına kadar giden geçmiş günışığı ile buluşmuştur.

Buluntuların bazıları Çanakkale Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Şimdilerde Bademlide dükkanlar kapalı, az sayıda Rum yaşamaktadır. Ovalık alana Yeni Bademliköy'ü kuruldu. Yeni Bademli'de ev pansiyonculuğu çok yaygındır. Ev pansiyonculuğu 1950 yıllarına Rumlara kadar dayanıyor.

Çınarlı(Panagia), ada merkezi olduğu için bankalar, mağazalar ve devlet binalar buradadır. Osmanlı dönemine ait iki cami bulunmaktadır. Adadaki Rumların dini temsilcisi olan Metropolit'te buradaki konutunda oturmaktadır. Metropolithane iki katlı bir yapıdır. Bitişiğinde İmroz'un katedrali olan Panagia Kilisesi yer almaktadır. Yenimahalle'de(Evlampio), Hagia Barbara adında bir kilise bulunmaktadır. Çevresinde ise 30 dan fazla şapel bulunmaktadır.

Aydıncık(Kefalos), yaz aylarında kuruyan bir TuzGölü, şahane plajlardan biri yer almaktadır. 15 Ağustos'da Meryem Ana Panayırı yapılmaktadır. Etkinliklerin tarihi Gökçeada Film Festivali ile aynı tarihlere rastlar. Bir zamanlar Türkiye'nin şarap üretiminin yarısını İmroz karşılardı. 1964 yılındaki büyük göçe kadar peynir, sabun, deri, zeytinyağı, sünger, canlı hayvan satarak geçimlerini sağlamaktaydılar. Hatta Türkiye'nin en büyük sünger filosu İmroz'daymış.

Evet, biraz da ada mutfağına bir bakalım! Ada mutfağı, balık ve otlardan oluşmaktadır. 146 çeşit balık avlandığı söylenmekte, dile kolay 146.....Adanın 300 günü rüzgarlı, haliyle bu özelliği ile sörfçülerin dikkatini çekmiş bir adadır. ''Sadece yüzmek istiyorum, ne yapayım?'' diyorsanız, ada bol rüzgar almasına rağmen mutlaka denize girilecek bir koy bulunur. Rum köylerini gezerken keyifle etrafınıza bir bakın. Kim bilir hangi geçmişten gelen, gözünüze bir merhaba diyecektir. Kilise ve şapelleri görmeden dönmeyin. Zeytinyağınızı, hazır gitmişken Gökçeada'dan temin edin. Hatta (ben bilmiyorum ama) siz sörf yapmayı bir deneyin. Bunca yorgunluktan sonra adalıların kendi yetiştirdikleri hayvanların etleri ile yaptıkları sofraya bir kurulun bakalım. Yemeklerde kullanılan etlerden başka zeytinyağı, süt ürünleri ve meyveleri de kendileri üretiyorlar. Fırında kuzu kapama, Ege otları ile kılıç şiş, karadut dondurması.... Bakalım, daha sonra bu lezzeti başka yerde bulabilecek misiniz?

Ağzınızın tadı bozulmadan yaşamanız dileği ile...

 
Toplam blog
: 781
: 3899
Kayıt tarihi
: 23.09.12
 
 

16- 06- İstanbul'da doğdum. Tatbiki Güzel Sanatlar Tekstil Ana sanat dalı Moda tasarımı bölümünde..