Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '08

 
Kategori
Güncel
 

Güneydoğu'daki olaylar üzerine; Anadolu’nun İstediği “Öteki”

Güneydoğu'daki olaylar üzerine; Anadolu’nun İstediği “Öteki”
 

Akşam Gazetesi


İnsan kavramının içeriğinde “farklılık” vardır. Farklı olmak; diğeri gibi olmamak, davranmamak, düşünmemek, inanmamak demektir. Hatta aynı topluluk içinde, coğrafyada olup da diğeri gibi olmayan anlamı taşır. İnsanı kâinattaki diğer bütün varlıklardan ayıran temel özelliktir bu.

Kâinatta tüm varlıklar, maddeler en temel yapısına kadar belirli sınıflandırmaların altında eşitlenebilirken; insan bütün denklemleri bozan bir “akıldır.” İşte bu nedenle saniyede milyonlarca varyantı hafızasında değerlendiren “derin düşünce” satranç robotu insan zekâsına defalarca kere yenilmiştir.

İnsan farklıdır. Bu nedenle de “öteki” kavramı vardır.

Erkek için öteki kadındır.

Iraklı için öteki Amerikalıdır.

Amerikalı için öteki Amerikalı olmayan herkestir.

Avrupalı için öteki bugün Türk’tür.

Örneklemeler çeşitlilik gösterir, zamana göre değişir ama mutlaka vardır; insan, insan olarak kaldıkça olmayı da sürdürecektir.

Öteki bir referans oluşturur. Akıl referans arar. Referans da düşünebilmenin yollarından bir tanesidir. Kısaca ve çok da uzatmadan ifade etmek gerekirse referans olumsuz bir şey değildir.

Yeni milenyumun insanlığa eski arkaik inançlarını geride bırakacağı umudunu taşıyarak girmiştik; ama öyle olmadı. İnsanlık varoluşun en karanlık inançlarından, düşüncelerinden bir tanesi olan ve öteki kavramını tahammül edilmez hale getiren milliyetçiliği yükselterek karşıladı, yeni bin yılı. Böylece yok olduğu düşünülen düşmanlıklar hortladı.

Türkiye dünya coğrafyasının en karışık yerinde duruyor; milletlerin en çok çakıştığı ve çatıştığı yer burası. Anadolu yaklaşık 1000 yıldır Türklerin egemenliğinde. Türkler bu coğrafyada bin yıldır halkları yönetiyor anlamına geliyor bu bir başka bakış açısıyla ve Türkler eski milenyumdan yeni bin yıla bu coğrafyada yaşayan “ötekileri” taşıma başarısını göstermiş egemen bir güç olarak da duruyor ayrıca.

Türk kavramını ne kadar çok kullanırsak birileri o kadar rahatsız olacak. Kuşkusuz bunun önüne geçmemiz mümkün değil. Türk bu coğrafyadaki birçok unsur için güçlü bir “öteki” anlamına geliyor.

Bu yazıyı kaleme almamızın temel nedeni Türkiye’deki egemen gücün “ötekiler” için çok ciddi bir tehdit unsuru taşıdığı inancını sorgulamak. Çünkü bir grup aydınımız kafasını buna fena takmış vaziyette. Hatta başka bir şey düşünemez de olmuş.

İki paragraf önce yazmış olduğumuz şeyin altını dikkatle ve özenle bir kere daha çizmemiz gerekiyor.

Bugün bizi Avrupa Birliği’nin kapısının önünde bekletenlerin önümüze sürdükleri temel koşullar arasında bu ötekiler var.

Fransa cumhurunun başında duran, kendisi aslen Macar ve Selanik Musevi cemaatine üye olan, büyük bir ihtimalle de Osmanlı zamanında Devlet içinde önemli bir yerlerde görev yapmış bir aileden gelen Sarkozy “Türkler Avrupalı değildir ve bu nedenle birliğe katılmaları düşünülemez” diyebilme lüksüne sahip olabiliyor.

Sarkozy ve yandaşları Türkiye’ye havuç göstermeye devam ederken diğer taraftan da Türkiye’de yaşayan “ötekilerin” durumundan kaygı duyduklarını sık sık dile getiriyor. Bunu söyleyen şahsın geçmişiyle ilgili bilgiyi önceki paragrafta veriyoruz çok şükür. Yoksa adamın söylediklerine bir an biz de inanacağız.

Almanya Başbakanı Türk kızını karşısına alıp, bu ve bu gibi gençlerin Almanya’ya kazandırılması için Almanca konuşması gerektiğini söyleyebiliyor, (1) Yine aynı Almanya’nın sürekli göçmenlerle ilgili düzenleme getiren yasalar çıkarıp durması ve oradaki insanların bu yasalardan rahatsızlık duyması hatta ikinci sınıf muameleye tabii tutulduklarını hissetmelerine de anlamlı buluyoruz.

Avrupalıların siciline baktığımızda ötekilerle ilişkilerinde hep sorun yaşadığını görüyoruz. Burada bunun muhasebesini yapmayacağız. Ama şu bir gerçek ki; Avrupa coğrafyasında bundan yüz yıl önce varlığından haberdar olduğumuz bir sürü halk bugün yok oldu. Onların ne olduğunu bilmiyoruz. Örneğin bir Bask sorununu niye yaşıyorlar anlayamıyoruz. Fransa’nın Marsilya adası hala bir fenomen. Bundan üç-dört sene önce Fransız Cumhurbaşkanı’nın izlediği bir futbol karşılaşması öncesinde okunan milli marşa eşlik etmediği gibi ayağa da kalkmayan Fransız yurttaşlarının kim olduğunu ve bundan “başkanın” neden büyük rahatsızlık duyduğunu da öğrenmeliyiz. Büyük Britanya Kuzey İrlanda’dan vazgeçemiyor. İskoçya özgür değil. Belçika’nın ne olacağını bilemiyoruz. Oradan da bir feryat yükseldiğini bir halkın diğerini ezdiğini ya da sömürdüğünü hatta asimile etmeye çalıştığını öğreniyoruz. Yani Birlik aslında “ötekine” çok da saygı göstermiyor. Birliğin amacının bu ve bu gibi etnik kimlikleri zenginliği ile asimile etmeye çalışıp çalışmadığını da merak ediyoruz.

Daha önce defalarca yazdık tekrar edelim; Osmanlı tarihin sayfalarına karışırken ve karıştıktan sonra irili ufaklı otuz kırk devlet doğduğunu biliyoruz. Bunların yarısından fazlası etnik kimlik esasına göre örgütlenmiş devletlerdir. Anadolu’da yeni milenyumda hala bin yıl önce kimler nerede yaşıyorsa hala yaşamayı sürdürüyorlar. Bu bin yıllık süre içinde yaşanmış tek trajedinin Ermeni Tehciri olduğunu biliyoruz ve bu konunun da çok yakın zamanda çözümleneceğini umuyoruz.

Türkiye’de abartıldığı şekilde bir öteki sorunu yoktur. Anadolu ötekini seven ve onun yaşamasına izin veren bir coğrafyadır. Anadolu öteki kavramını ister. Ötekinin hep olmasına da çaba gösterir; onu yok etmek istemez. Bugün öteki ile sorunu olanların soruna nereden bakıyor olduklarını sorgulamamız gerekiyor.


Uzay Gökerman


(1)Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy‚ Berlin’de bir okulu ziyaret ederek‚ aralarında Hatice Altıntuğ {16} adlı bir Türk kızının da bulunduğu bir grup öğrenciyle uyum konusunda sohbet ettiler. Merkel‚ Almanya ile Fransa arasındaki olağan hükümet görüşmeleri kapsamında bu kez uyumun ağırlıklı konu olarak belirlenmesi nedeniyle düzenlenen sohbet toplantısında‚ Almanca öğrenmenin önemine vurgu yaparak‚ bu konuda bazı ailelerin hatalı tutumlarından üzüntü duyduğunu belirtti. Merkel‚ “Evde sadece Türkçe televizyon seyrediliyorsa‚ ki bence bu Almanya’daki asıl sorun‚ bu sorunda nasıl ilerleme sağlanacak. Yani aileler çocuklarını Alman kitapları okumaya‚ Alman filmi seyretmeye teşvik etmeliler. Doktora gidip nasıl Almanca konuşmaları gerektiğini bilmeliler. Dil benim için en önemli konu” dedi. (Kaynak: Çeşitli haber ajansları)

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..