Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '15

 
Kategori
Güncel
 

Günün Tarihi 20: (31.Ağustos.2015) Neler oluyor neler...

Günün Tarihi 20: (31.Ağustos.2015) Neler oluyor neler...
 

Nice günler geçmiş, nice geceler… Yazmak canım istemedi. Gerçi ben de yazarak varolmak isteyen, buna inanan insanlardan biriyim, ama her zaman yazmak mümkün mü?
 
Neler oldu neler?
 
Önce, eşimin dört dişini birden çeken dişçimiz bir hata yapıp, bir  çürük dişi de çekince, iltihap vücuda yayılmış… Haydi biz gece yarısı ateşler içinde olan kadını, hastane acil servise götürdük. İlaçlar iğneler… Kontrol… Neyse, kefeni yırttı. Çünkü biliyorsunuz, bir çürük, iltihaplı dişi çektirmek yüzünden bu dünyaya elveda diyen çok insan var… Şanslıymış kadın kurtardı!
 
O düzeldi derken, ben nezle grip filan derken, ateşlenmeye başladım… Sonra bir acaip öksürük dayanılmaz hale geldi… Ve bir gece yarısı nefes alamaz hale geldim. Eşimi uyandırdım… “bu durumda her halde sabahı çıkartamam..” dedim. Bir akrabamızın durumu anlaması ve bizi Bandırma Hastanesinin Acil Servisi’ne götürmesi sonucu, beni “zatüre” (nasıl yazılır??)  tanısıyla hastaneye yatırdılar. Ondan sonra, hemen tedaviye geçildi. Tedavimi Göğüs Hastalıklarının çok değerli doktoru Sayın Dr.Nazmi  İçim üstlendi. 
 
Tedavimde, önce maskeyle 4 saatte bir “İprasal” verildi; ayrıca sürekli maskeyle oksijen almam sağlandı. Tabii, bu arada damardan yediğim “serum”ların haddi hesabını tutamadım. Bu arada genç hastabakıcılar damarlarımı bulacağız diye, nice delik deşik ettiler. Allah hepsinden razı olsun. Ama o baş hemşireyi affedemiyorum!
 
Vücut damardan verilen antibiyotiği reddetti… Vücutta alerji başladı.. Kızarmaya, kaşınmaya başladım. Doktor  ikili antibiyotikten vazgeçti, sadece “Deklorit” tablet antibiyotiği düzenli aldım. Arada B vitamini aldım. Ayrıca alerjiyi kesmek için  bir Dermatolog’la konsültasyon yapıldı, o “Xyzal” verilmesini  salık verdi. Bir tek bu ilaçtan aldım, beni bir güzel uyuttu, rahatlattı ve alerji geçti…
 
Odamda bir arkadaş (hasta) daha vardı. Şahin Usta, tuğla ocaklarında ciğerlerini harcamış, üstüne üstlük hala kaçak sigara içen bir Koah hastasıydı. Onun öksürmesini görünce kendimi unuttum. Allah bütün hastanede yatıp, umut bekleyen hastalara yardım etsin…
 
Günler devrilince kızım İzmir’den geldi. Beni nazik elleriyle yatırdı kaldırdı; ilaçlarımı verdi . Allah bütün iyi insanlardan razı olsun. Kızımdan da…
 
İzleyen günlerde, öksürüklerim azaldı, ızdırabım da… Ne yapalım, Şahin Usta’lya işi matrağa vurduk… 
 
“Bak Şahin Usta, senin serum 70’lik, bana hala 35’lik veriyorlar.. Demek ki adamına göre!” diye meyhane muhabbetine girdik. Onu biraz olsun neşelendirmeye çalıştım.
 
Hastane yemekleri herhalde hapishane yemeklerinden daha da kötüdür. Eğer bir de hasta benim gibi şekeri, tansiyonu varsa… yandı gitti keten helva… Ama bana ne verdilerse yedim. Arada sırada eşimin “refakatçi” yemeklerinden çaldıysam da (Olur öyle şeyler!) genellikle , insanları açlığa mahkum eden yemekleri  kabullendim.. Böylece 190 civarında olan şekerim, 130’a düştü. 
 
Ama bu arada, Şahin Usta nereden buluyorsa buluyor geceleri , “adana dürümleri” çifter çifter 35 kilogramlık gövdesine indiriyordu. Afiyet bal şeker olsun. Ama bu şekilde, o herhalde hastaneden zor çıkacak…
 
Tansiyonum ise nasıl değişti, bilmiyorum. Tansiyon konusunda (moralleri bozulmasın diye) hastabakıcıların, hastalara hiçbir zaman doğruyu söylediklerini sanmıyorum. Her zaman söyledikleri : “8-12”  Aman morali bozulmasın..! 
 
Geceleri hastane bir felaket. Uzun uzun öksürük sesleri… Bir de deliler… Bir başka odada yatan bir ölümcül Koah hastası, gecenin ilerlemiş saatlerinde kimse görmüyor diye  odasında sigara içiyor, ondan sonra, tavandaki hassas algılayıcılar algılıyor ve yangın var diye başlıyor, alarm zilleri çalmaya… Hastabakıcılar geliyor. Adama fırça çekiyorlar, korkutuyorlar.. Fakat onlar gittikten sonra, “Nereden görecekler,” diye yeniden sigarayı yakıyor… Bu gecelerce, defalarca tekrarlanınca, insanda ne uyku kalıyor, ne durak… 5 günlük süre sonucunda, durumuma ve tahlillerime bakan doktorum, Cuma günü artık çıkabileceğimi söyledi ve gerekli ilaçları yazdı.
 
Reçetem: 1.Ipravent (Aerosol), 2.Benexol, 3.Norvasc, 4.Parol, 5.Erdostin, 6.Moxday…den ibaret reçetemi yazdı ve hastaneden iyileşmiş olarak ayrıldım.
 
Doktoruma büyük teşekkürler ederim. Gerçekten bu işin uzmanı bir kişi… Doktoruna inanmak son derece önemli bir konu.
 
Hastaneden çıkıp eve geldim ama iki gün sonra benim kayınvalide hasta oldu. Bu kez oğlu onu Özel Hastaneye kaldırdı… Ama ancak iki gece kalabildiler… Kayınvalidem çok yemek ayırt eder. Oranın yemekleri anladığım kadarıyla benim yediğim yemeklerden daha… Neyse hastaneleri fazla övmeyeyim… Bu kadar…
 
Şimdi hepimiz iyiyiz. Gülüp oynuyoruz… Televizyonda yine “Kırgın Çiçekler”i seyredip, ağlıyoruz. Balkon sefalarına devam. Eşim yine “Kısır” yapmaya devam ediyor… 
 
Hayat devam ediyor. Buradan  bütün beni arayıp soran  dostlarıma teşekkür ederim. Özellikle, Dr.Halit Ayaz’a, M.Burakgazi’ye, N.Çelebi’ye, H.Başdoğan’a ve nice telefonlarla defalarca “geçmiş olsun” dileklerini sunan MB üyelerine ve diğer arkadaşlarıma çok çok teşekkür ederim.
 
Bütün bunlar insan için…
 
Bu arada bir güzel söz öğrendim, size de söylemek isterim:
 
“Mulla barda tilin kıy,
Usta barda kulın kıy…”
 
(Alim varken dilini tut,
Usta varken elini tut…)
 
Beli öyledir…!
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..